Portakal, sen hakikaten orada kal!

Bir daha Altın Portakal ödül törenini izlersem ne olayım... Kesin mazoşistim, izledim baştan sona. Bir tören nasıl bu kadar fena olabilir diye şaşkınlıkla, sinirle, şok geçirerek...

Televizyonla ilişkim BBC HD kanalıyla sınırlı. Tekrar ve tekrar döndürdüğü belgeselleriyle.
Onun dışında televizyonun “On” tuşuna safi DVD Player’ınkiyle senkronize halde basıyorum. Film izlemek için. Cuma gecesi büyük bir hataya imza atarak zaplama eylemine giriştim.
Cuma gecesi evde oturduğuma mı yanayım, televizyonu açtığıma mı...
Altın Portakal ödül törenini görünce “Dur bir takılayım” dedim.
Takılamadım, tamamını izledim. Mazoşist miyim neyim, ben de bilmiyorum.
Bazen bir şey ya çok iyiyse izliyor insan... Ya da çok kötüyse.
Bu, ikinci kategoriye giriyor.
Belki ben çok izlemediğimden, belki de öyle olduğundan...
Hiç tereddütsüz diyebilirim ki hayatımda izlediğim en kötü törendi, belki de en kötü şeydi.
Etraftan takip ettiğim kadarıyla farklı düşünen de pek yok gibi.
Normalde akıntıya ters yüzsem de, bu kez akıntıyla birlikte kulaç atıyorum.
Nedenlerine gelirsek...
İhtisas alanım giyim kuşam olduğundan buradan girelim söze. Arkadaş, yıllardır dilimizde tüy bitti “Şu sahneye jean’le çıkmayın” demekten. Manyak mıyız aynı şeyi tekrarlayıp duralım, bir derdimiz var elbet...
Kendinize, etrafınıza, filminize, o salondakilere, TV’den izleyen binlercesine azıcık bir saygınız yok, anladık artık. Toplum bilimcilere sormak lazım “Bu inat niye?” diye... Reklamcıların antitezisiniz anladık, “cool”luktan değil, “Ben cool takılmam abi”likten, onu da anladık. Ama artık kantarın topuzu kaçtı. Kapüşonlu sweatshirt nedir? Eşofmandan hallice alt giysisi nedir? O kadar umursamıyorsan o ödülü niye oradasın? Oradaysan niye iki dakika ayna karşısında mesai harcamıyor, “kendin pişir kendin ye”ciye gider gibi takılıyorsun? Git smokinlerini kuşan demiyoruz ama yok mudur bir kumaş pantolonun?
Yoksa, ille çok para bayılman da gerekmiyor, etraf outlet’ten geçilmiyor. İndirimde 30 TL’ye bulursun bir tane, garanti ederim.
Asilik masilik de değil senin bu yaptığın. Jean’le asilik devirleri çoktan geçti, haberin ola.
Berna Laçin’in elbisesiyle ilgili en güzel yorum ise Twitter’da bir takipçiden geldi: Üzerine binlerce post-it yapışmış gibi...
Bu elbisenin orijinali sanırım üç-beş yıl oldu ortaya çıkalı, Dior etiketliydi. Sonra bu tarzı kopya eden edene... Bıktık ki ne bıktık.
Bir de yakıştığı var, yakışmadığı var. Berna Laçin’e yakışmamış mesela. Anneannesinin ipek yorganını kuşanmış da sahneye çıkmış gibi. Sahnede yürürken ağırlığınca bir kıyafetle yürüyor.
Buna ilaveten... Kıyafetin renginde far sürülmez, bilginize...
Berna Laçin’e bir eleştiri daha... İzleyeni hizaya sokmak ister gibi otoriter tavrına. Biraz daha yumuşak, biraz daha doğal bir tavır takınsaydı fena mı olurdu? Nobel’leri sunmuyor, jean’siz çıkmayan adamı anons ediyor.
O heykeller neydi? Anlam ve önemi ne minvaldeydi? Bilen varsa söylesin. Canlı mıydı, cansız mıydı derken alkışlayınca anladık ki canlılar. O zaman niye cansız heykel gibiler? Cansız heykel alkışlar mı? Düşün düşün çıkamazsın işin içinden.
Rüküşlüğün dibine vurmak istiyorsanız sandalyeleri giydirin. Böyle devam! Düğün salonlarıyla yarışıyorsunuz.
Prompter diye bir şeyin icat olunduğundan organizatörlerin haberi yok mu? Okuma bayramı mıydı bu, lise müsameresi mi?
Türkü iyi güzel de... Onun da bir dozu olmalı. İzlerken bir 35’lik açsak yeriydi.
Mesaj kaygılı yalnız ve güzel ülkemde biri daha sahneye çıkıp “Film sinemada izlenir” demesin, bileklerimi keseceğim.
Siyaseti sokun, sokun mevzuya, lafım yok. Ama madem sokuyorsunuz bari konfetiyle taçlandırmayın. Kim takar o zaman sizin söyleminizi?
Yazarın Tüm Yazıları