Paylaş
Cin Tonik dendiğinde koltukları kabarır.
Malum bunlar Hindistan’a yerleştikleri dönemde sıtma hastalığı yaygındı. Hastalığı önlemek için tonik içiliyor, tonikte kullanılan, ateş düşüren ve sıtma gibi birçok hastalığa iyi gelen “kinin” maddesi de kınakına ağacının kabuğundan elde ediliyordu. Tonikli suyun tadı çok acı olduğundan ıngilizler tonikli suyu cin ve yerel meyvelerle, limonla karıştırarak içtiler. Böylelikle o dönemde cin&tonik kokteyli tüketilmeye başlandı ve sonrasını biliyorsunuz, listelerde bir numara!
Aslında ıngilizler dünyanın birçok yerinde keşfettikleri malzemeleri içkilerinde karışımlar yaparak kullandılar. Ama kokteyl fikrini dünyaya asıl Amerikalılar yaydı. Amerika’da 1920-1933 yılları arasındaki içki yasağı döneminde birçok zengin Avrupa’ya gider oldu, ardından da işsiz kalan barmenler Avrupa’da Amerikan tarzı barlar açtılar. Örneğin cin ile yapılan Martini aslen bir Amerikan kokteyli. Avrupalılar Amerikalıların bu içki içme tarzından hoşlanıp kendi kokteyllerini geliştirdiler.
Cin her zaman önemli bir içki oldu, birçok kokteylin içinde kullanıldı. Ama ıkinci Dünya Savaşı sonrasında başka içkilerin popüler olmasıyla biraz geride kaldı. 90’lardan itibaren ise Avrupa’da tekrar yükselişe geçti. Son bir yıldır da ciddi bir geri dönüş yaşıyor.
Gittiğiniz barlarda, partilerde etrafınızı biraz gözlemlerseniz bunun doğru olduğunu göreceksiniz.
şimdilerde barlarda cin ve cinle yapılan kokteyller ön planda. Kokteyl rönesansında cin lider konumunda. Sadece Cin Tonik de değil, cinle yapılan bir sürü kokteyl...
Trendin öncüsü kent Londra. Beefeater’ın marka sözcüsü Timothy Stones’a sordum, eskiye dönüş olduğunu, orijinal kokteyllerin yeniden keşfedilip yayıldığını söyledi.
Cin’le yapılan en popüler kokteyller ise Cin Tonik, zencefil ve elmalı cin, soda ve limon suyuyla yapılan Collins ve frambuaz şurubu içeren Original Cosmopolitan’mış.
Bakın yaz geldi, Mohito da artık yıllardır baydı, cin kokteyllere geçmenin tam zamanı.
İnanmazsınız ama bir ikoncanı öveceğim
Diyorum ki şu Deniz Berdan kılık kıyafet işine bir es verip yemek işine iyice asılsa.
Modada kendini kaybetmek yerine mutfakta daha çok kaybetse.
Daha önce NTV’de bir yemek programı yapmıştı, çok arada rastlıyordum ama moda merakı o kadar ön planda ki aşçılığının birçoğumuz farkında bile değil.
Bir arkadaşım söyledi, yeni bir blog açmış, adresi dbskinnycook.blogspot.com.
Girdim baktım, harika yemekler var. Hem ailesiyle gittiği restoranlardaki yemekler, hem kendi yaptıkları...
Detaylı tarifler, insanın ağzının suyunu akıtan fotoğraflar...
Fotoğrafları da kendisi çekiyormuş.
Giyim kuşamını, daha ziyade giyim kuşama adanmışlığını eleştirsem de bu yönünü övmeden edemeyeceğim.
Keşke bu yönüne daha fazla asılsa.
Bu restoranda DJ’ler de yemek pişirecek
Küçük Bebek’te yeni bir restoran hizmetimizde: Bottega. Bottega’nın anlamı “bir zanaati ustasının yanında öğrenmek için gidilen atölye.”
Biri teknoloji direktörü, biri grafik tasarımcısı ve diğeri pazarlama müdürü üç kardeş en büyük hayallerini gerçekleştirip burayı açıyorlar, amaçları evlerinde yiyip içtiklerini herkesle paylaşmak.
şimdilerde kalabalık mekanın önündeki masalarda; içeri girdiğinizde atmosfer değişiyor. Üç katlı küçük bir evde gibisiniz. Üst katta pencere önündeki oturma köşesi özellikle kış aylarında “erken gidip kapalım” dedirtecek, kesin. En üst katta ise tek bir büyük masa var, burada iş toplantıları ya da maç buluşmaları falan yapılabilir.
Mutfağı ıtalyan ağırlıklı ama mönüde çokça sahiplerini yansıtan Ege ve Akdeniz yemeklerine rastlanıyor. Özellikle bruschetta’larda iddialılar. Ahtapotlu bruscetta denenmeli. Bir de anneleri Ayşe’nin çikolatalı tatlısı...
En ilginci ise salı geceleri burada amatör konuk aşçılar yemek yapacakmış. DJ’ler, ev kadınları, ressamlar, CEO’lar, bankacılar, gazeteciler... Mutfakta profesyonel bir ekiple kendi mönülerini hazırlayıp pişireceklermiş.
Paylaş