Paylaş
“GÜNÜN birinde yapay zekâlar dönüp bize, bugün bizim Afrika düzlüklerindeki fosillere baktığımız gibi bakacaklar. Kaba bir dil ve ilkel aletlerle toz içinde yaşayan ve nesli tükenmiş iki ayak üstünde gezen maymunlarmışız gibi.”
Bu yıl ortalarında vizyona giren ‘Ex Machina’yı izlediyseniz eğer, bu cümle aklınızda kalmıştır.
Unuttuysanız, bir yere not edin.
Çünkü bir gün bu sözün gerçek olma ihtimali hiç de az değil.
Stephen Hawking bile itiraf etti; yapay zekânın insanlığın sonunu getireceğinden korktuğunu söyledi.
Dün bu köşenin yerindeki haberin başlığı “Hawking uyarmıştı: Ve bir robot insan öldürdü” idi.
*
Bir arama motorunun sahibi adamın yarattığı yapay zekâyı test etme sürecini anlatan ‘Ex Machina’yı bilindik tartışmaların tekrarı bir film olmakla eleştirenler olmuş.
Oysa biz bu ülkede meşum gündemden, cinayetlerden, hak ihlallerinden kafamızı pek kaldıramadığımızdan yapay zekâ mevzusuna pek de aşina değiliz.
Merak edip okuyunca görüyorsunuz ki, Tanrı kompleksinden tutun da haklara, bilişim etiğine ve özgür iradeye kadar yapay zekânın konuşulmadık yanı neredeyse kalmamış.
Yani birileri bilimkurgu gibi görünen ama bir yandan da gerçekleşmesi ihtimal dahilindeki geleceğin taşlarını döşemeye çoktan başlamış.
*
Hal böyle...
Dönüp bir de bize bakın, kıstırıldığımız anakronik tartışmalara bakın.
İnsan kendine acıyor.
Eloğlu laboratuvarda kopup gitmişken ve biz bunun filmini bile yapamazken...
Lütfen MHP geçtiğimiz yüzyılda kalmaya, ‘ilkeler’ ayağına değişen dünyaya ve topluma ayak uydurmama inadına devam etsin. Lütfen halkı böyle fuzuli işlerle meşgul etsin.
Eloğlu yeni bir tür yaratma safhasındayken ve bunu etraflıca tartışırken...
Lütfen MHP’si de, diğerleri de bizi kısır siyasete hapsetmeye devam etsin.
Eloğlu kafada veya fiiliyatta robot ordular tasarlarken...
Lütfen bizim parlamentomuzda hâlâ “Çözüm süreci istemezük” mızmızlanmaları sürsün.
Böylesi hem daha kolay hem de başımızı o Meclis’e çevirdiğimizde olan biteni anlamak için beynimizi fazla çalıştırmamız gerekmiyor.
Şimdi mesela bu ülkede mevzumuz yapay zekâ falan olsaydı, oturup kafa patlatmamız gerekecekti; bilim yetmeyecek, işin içine felsefe de girecekti; neme lazım, Wittgenstein falan okumamız lazım gelecekti; beynimize azıcık mesai yaptırmamız gerekecekti.
Ne gerek var?
*
Korkarım ve şüphesiz ki bu ülke geleceğe milliyetçi duygularla, dindar nesillerle, çimentoyla, rezidansla falan taşınamayacak.
Dolmuş parası olmayan adamın cep telefonu var diye övünmekle teknolojik olunmuyor maalesef.
Uzay çağındayız ama bizim uzayla ilişkimiz hâlâ sahilde uzanıp yıldızları seyretmekle sınırlı.
Niye?
Çünkü orada bir Meclis var.
O Meclis’te çakallık yapanı var, mızıkçısı var, inatçısı var, yobazı var, vizyonsuzu var, cebine endekslisi, “Oh sıra bizde” diye ellerini ovuşturanı var. Var Allah var.
Bir seçim oldu, memlekete demokrasi geldi diye sevindik... Onu bile kursağımızda bıraktılar.
Ben de ‘yapay zekâ’ diyorum, ‘uzay’ diyorum.
Evet, farkındayım, büyük saçmalıyorum.
Paylaş