Melis Alphan

Kimsenin kimseye ‘cahil’ demeye hakkı yok

8 Kasım 2015
Ortaokul ve liseyi özel okulda okudum, İzmir Amerikan Koleji’nde.

Ne engelli bir sınıf arkadaşım oldu ne Kürt ne de yoksul. Mezun olduğumda Amerikan İçsavaşı’nı ve siyahlara yapılan ayrımcılıkları ezbere anlatabilirdim ama Türkiye toplumuna dair bilgim gerçekten sıfıra yakındı. Galiba bir tek Alevilerin sorunlarıyla tanışmıştım o yıllarda. O da Madımak olmuştu da dönem ödevimde Alevileri konu seçmiştim, ondan.


*


Bireyler gibi toplumların gelişmesi için de özeleştiri gerekli. Yoksa aynı hataları tekrarlar dururuz.
Seçimin ardından yine ne yazık ki okullu kesimden epey bir insanın halkın ciddi bir kısmını küçümseyerek ‘cahil’ diye yaftaladığına şahit olduk.
Birilerinin birilerini cahillikle suçladığı son seçim olsun bu.

Yazının Devamını Oku

Kaybedeceğin tek mücadele terk ettiğin mücadeledir

6 Kasım 2015
KENDİMİ hiç de yenilmiş hissetmiyorum.

Çünkü eğer ortada bir savaş vardı ise...

Ben o savaşın tarafı değildim.
Kendimi birilerinin seçim savaşının tarafı olarak değil, mücadele içinde bir insan olarak görüyorum. Eğer illa taraf olacaksam, mücadeleden tarafım.
Dün de aynı şey için mücadele ediyordum; bugün de aynı şey için mücadele ediyorum, yarın da aynı şey için mücadele edeceğim.


*


Yazının Devamını Oku

Kaybetmeden sahip çıkalım

4 Kasım 2015
Türkiye zengin bir kelebek çeşitliliğine sahip. Öyle ki, tüm Avrupa’da 482 kelebek türü bulunurken, Türkiye sınırları içerisinde 381 tür var. Bunların 45’i endemik; yani yalnızca bizim ülkemizde yaşayan, dünyanın başka bir yerinde doğal olarak bulunmayan türler.

Ancak ne yazık ki Türkiye’deki 37 kelebek türünün nesli tehdit altında. 

Neden çok.
Mesela... Tarım bölgelerindeki değişim; suya alışık olmayan kurak bölgelerin aşırı sulanması, geniş alanların tarıma ayrılması ve zirai ilaçların kullanımı.
Mesela... Tarım, bina ve yol yapımı gibi faaliyetlerin kelebeklerin yaşam alanlarını daraltması.
Mesela... İklim değişikliği ve asit yağmurları.
Mesela... Endüstriyel gelişme ve görsel amaçlı ağaçlandırma gibi insan faaliyetlerinin, kelebeklerin bulunduğu düzlük ve bol çiçekli kuru çayırlıkların yok olmasına yol açması.
Mesela...

Yazının Devamını Oku

Bu ülkede kimseden hesap sorulmuyor

30 Ekim 2015
MUHARREM Taş’ı hatırlıyor musunuz?

O görenin yüreğini ezen fotoğrafı unutma ihtimaliniz yok. Van’ın Yalınca köyü Çalık mezrasında kardan yollar kapanmış, 1.5 yaşındaki Muharrem hastaneye yetiştirilemediğinden ölmüş. Babası onun ufacık bedenini sırtındaki bohçada taşıyor.

Olayın ardından dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ne demişti, hatırlıyor musunuz?
Hatırlatayım...
“Burada kimin ihmali, kimin kusuru varsa millet adına, küçük Muharrem adına ondan hesap sorulmalıdır. Bu yapılan büyük bir hatadır, yanlışlıktır, gaftır, hesabı mutlak suretle sorulmalıdır.”
Sonra ne oldu dersiniz?
Suç iki sağlık çalışanına yüklendi; bir acil tıp teknisyeni ile 112 hekimi suçlu bulundu.
Sağlıkta dönüşümden tutun da köy hizmetlerinin kapatılmasına, yol temizleme işlerinin taşerona devredilmesinden işçilerin taşeronlaştırılmasına kadar bu drama yol veren hükümet icraatları görmezden gelindi; bu cephede hesap sorulan olmadı.


Yazının Devamını Oku

Toplumdaki güven duygusu zedelendi

29 Ekim 2015
Siz bakmayın yollarla, köprülerle, havalimanlarıyla böbürlenenlere...Gelecekten bugüne baktığımızda “hızla gerileyen bir ülke” göreceğiz.

 

Zira ülkeler ancak çoğulcu demokrasiyi benimsediklerinde gelişirler.
Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün olmadığı yerde çoğulcu demokrasi olduğunu iddia etmek açıkça yalan söylemektir.
Bizim ülkemizde...
Basın kuruluşlarının saldırıya uğradığı, haber ajanslarının basılıp muhabirlerin “terörist” diye gözaltına alındığı, gazetecilerin kafasına silah dayandığı, polisin zor kullanarak ve biber gazı sıkarak gazete binalarına girdiği 2010’lu yıllarda ne ifade ne de basın özgürlüğü var.
Olduğunu söyleyen yalancıdır.
***

Yazının Devamını Oku

Eğitimde tek eksiğimiz Arapçaydı çünkü

25 Ekim 2015
KONUMUZ siyaset olduğunda geçmişin mağduriyetleri yeni kuşakların zihnine ekilen nefret tohumları olabiliyor.

Bu yüzden okul açılışlarında geçmişte imam hatiplilere vurulan prangalardan, ölümden, ölü yıkayıcılardan falan söz ediliyor.

Oysa ülke idarecilerinin görevi gençlerin kafasını ölümle doldurmak değil, onları bilim ve teknolojiye yönlendirmek; dini eğitim kurumlarının sayısını artırmakla övünmek değil, eğitimi çağa uydurmak.
Çünkü biz ortaçağda değil, küresel ekonominin işlediği, ülkelerin bin tane ağla birbirine bağlandığı bir zamanda yaşıyoruz.
Bu çağda insanların artık bir ülkenin vatandaşı olmaları yetmiyor, dünya vatandaşı olmaları gerekiyor. Batı’yı küçümser görünenlerin bile çoluğunu çocuğunu Batı’da okutması bundan. İşte bu çağda, daha biz dünya dili İngilizceyi öğretemezken müfredata Arapçayı sokan zihniyetin bizi geleceğe taşımasını hayal etmek bile zor.


*


Yazının Devamını Oku

Süreci izlemeyin, parçası olun

23 Ekim 2015
GEZİ, Türkiye’yi boyamak istedikleri tek renkte değildi; rengârenkti, bir şeylerin değişmesini isteyen insanların kimin kim olduğunu sorgulamadan beraber hareket ettiği bir hareketti.

Gezi’den filizlenen Oy ve Ötesi böyle insanlardan oluşuyor. “Ortada sandıkla ilgili bir sıkıntı var, boş ver benim kim veya ne olduğumu, gel bunu birlikte çözelim” diyen insanlar.

Türkiye’nin dört bir yanında, bulundukları yerde baskın olan ve sandık başına hükmetmesinden endişe edilen siyasi partiye antitez insanlar bunlar. Ülkede bir şeylerin yanlış gittiğini gören, bunun için bir şey yapmak isteyen, asla tek bir siyasi ideolojinin parçası olmayan insanlar.


*


Oy ve Ötesi 45 ilde, 170 ilçede sandığın başına gönüllü müşahitler yerleştiriyor.
Gün bitiminde tutanakların sistemle kontrolünü de sağlıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Bu toplumda biz de varız

22 Ekim 2015
“‘Bu millet böyle’ diye haksızlık etmeyin. Sırtları sıvazlandığından az sayıda insanın sesi gür çıkıyor.”

Gazeteci arkadaşım Mehmet Tez’in attığı tweet bu.

Ben de böyle olduğuna inanıyorum. Belki de inanmak istiyorum.

Buna inanmayı seçiyorum.

Aslında hâlâ bir olduğumuza, birlik olduğumuza, hâlâ insanlık paydasında buluşabildiğimize.

Çünkü biliyorum, bu ülkede kötü varsa iyi de var; zalim varsa vicdanlı da var, nefret varsa sevgi de var, cehalet varsa bilgelik de var, doğayı hunharca katledenler varsa Karadeniz’in yiğit nineleri de var, emek sömürücüleri varsa emeği baş tacı edenler de var, insanları katledenler varsa karıncayı bile incitemeyenler de var, kadınları malı gibi gören erkekler varsa onlara saygı duyanları da var, sokakta kedileri tekmeleyenler varsa onlarla yemeğini paylaşan insanlar da var.

Hemşin’den Çukurova’ya, Bayburt’tan Diyarbakır’a, Kars’dan Van’a, gittiğim yerlerde tanıştığım, konuştuğum, ahbaplık ettiğim insanlar bu toplumun insanları değil mi? Bu insanları bir kenara itip “Bu halk böyle” nasıl derim?

Polyannacılık oynamıyorum. El kadar çocuğunun üstünden önlüğünü çıkarıp gelinlik giydirenler, karısını uçurumdan aşağı itenler, onu bunu dolandıranlar, 3 kuruş fazla kazanmak için işçisinin canını tehlikeye atanlar... Onlar da bu ülkenin insanı.

Ama bu toplumu onlara indirgemek haksızlık gibi geliyor bana.

Yazının Devamını Oku