Paylaş
Şimdi akşamdan kalma halinle yeni başlangıçlara ne kadar inanırsın bilmem ama bence 2011 rakamının bizlere çağrıştırdıklarını ve geldiğimiz noktayı tartışmalıyız.
Söyler misiniz, hani bu senelere geldiğimizde metalik renkli kıyafetler giyecek, besinlerimizi ufak haplar halinde alacak ve uçan kaykaylarımız olacaktı?
Hani herkesler süper akıllı evlerde oturacak, bir düğmeyle her isteğimiz önümüze gelecekti?
Valla ben metalik giysiyi filan geçtim, şu hayatta hâlâ LAMBRİ denen hadise evlere uygulanıyorsa geçmişteki gelecek öngörülerinin hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yepyeni bir apartman mesela, dairenin içine bir giriyorsunuz, sanki ev değil 80’lerin avukatlık bürosu. Adam komple lambriyle kaplatmış duvarları.
Ciddiyim, 2011 denen uzay yolu çağrışımlı senede tam olarak nerede olduğumuzu anlamak için ev aramalı ve taşınmalısınız.
Aslında buraya “yazarınız yıldırım taşınması hazırlıkları yüzünden yazısını yazamamıştır” ibaresi koydurmayı düşünüyordum ama Selim Akçin “Biz de yıldırım baskısı yapıyoruz, yazıyı erken vereceksin, haydee!” deyince internetsiz, yemeksiz, tozlu, her şeyin üst üste durduğu yeni evimizden ilk yazımı
yazayım dedim.
Marikan mutfak, konbi
Taşınmak insanın diline yeni kelimeler katıyor. Marikan mutfak diye bir şey var, biliyor musunuz mesela? Peki ya konbi?
Tabii “lüks ev” iddiasında olan emlakçının ilanda “marikan” ve “konbi” demesinden ötürü, çoktan kıllanmalıydım. Sadece duvarları ve pencereleri tamam olan bir evin tek öğesi kombi ve Amerikan mutfak olunca, emlakçı kişisi, evi, onları ön plana çıkararak pazarlamaya çalışabiliyormuş demek ki. Hani 2000’lerde tüm evler akıllı olacaktı? Bu mudur yani...
Tabii gezme evresinden önce bir de “arama” evresi var. Bir hafta sonunu internet başında geçirmeye razı olmak lazım. Tam 12 saatim gitti şu hayatımdan geçen hafta sonu. İnternette baktığım 1000 evi 10 taneye düşürmeyi başardım, tabii 12 saatten sonra göz bebeklerimin helezonlaştığını da tahmin edersiniz.
Diyorum ki, madem 2011 gibi kulağa çok süpersonik gelen bir yıldayız, niçin ben aradığım kriterleri yazdıktan sonra önüme nefis evler getiren bir sistem yok?
Neyse efendim, ağzımızın tadına göre bir ev bulduktan sonra sıra taşınmaya geldi tabii. En acilinden evde oturacak kanepem, bir dolabım filan olsun diye babama yazlığımızın bütün eşyalarını hortumlayacağımı söylemiştim bir vakit. Lakin beni tamamen yanlış anladığını kamyondan çıkan eşyaları gördüğümde anladım. İşimi görecek mobilya ve beyaz eşyalarla birlikte eski kalıp sabun, en az 5 yıllık limon suyu, sirke, Muazzez Ersoy kaseti, 80’lerde ziyadesiyle rap’çi kardeşlerim tarafından omuzda taşınan tipte bir kasetçalar da çıktı kamyondan. Ha, “Emine ana tip tepsi” (hani eski tip yuvarlak fırınlarda kullanılan alüminyum tepsilerden) ve bunlara ilave olarak birkaç tane de örümcek ölüsünü ve tarif edemeyeceğim çirkinlikte pembe plastikten yapılmış çamaşırlığı da unutmayayım.
Plastik banyo eşyaları kadar çirkin bir icat var mıdır, sorarım size. Kalp kalp oymalı çirkin plastik çamaşır sepetleri hepinizde var ya da bir dönem banyonuzun misafiri oldu, hadi itiraf edin. Artık hiç görmüyorum, mahalle aralarında gezen “laylon”cularda ziyadesiyle olurdu bu berbat plastiklerden.
60’lı yıllardaki yönetmenlere imkanımız olsaydı da şu çamaşır sepetini gösterseydik “hadi ordan” deyip bize amma gülerlerdi...
Bu taşınma işinden belini sakatlamadan sıyrılan da şu hayatta muvaffak olacaktır, bakın söylüyorum. Televizyonu odadan odaya taşımadan önce Naim Süleymanoğlu gibi ellerimizi pudralıyor, alt dudağımızı öne çıkarıp üflemek suretiyle kaküllerimizi uçuşturuyoruz.
Dolap çek, it, indir, kaldır, temizle, ne zor işmiş bu sevgili kiracı Habitus okuru. Üstelik spor yapmadığım için öyle hamlaşmışım ki varlığından haberdar olmadığım yerlerim bile çürümüş gibi ağrıyor. Bu haftalık bana eyvallah. Siz dinlenmeye, ben ev yerleştirmeye.
Salı günü görüşmek üzere!
Paylaş