Ekmek kapısı olarak insan draması

Bilimkurgu filmlerindeki gelecek tasvirleri hep “insanoğlunun geldiği vahim durum” senaryoları içerir, bilirsiniz...

Haberin Devamı

Mesela Steven Spielberg’in “Yapay Zeka” filminde, yarı insan-yarı robot Mecha’lar yakalanıp arena benzeri bir alanda bağlanıyor ve izleyicilerin alkışları eşliğinde öldürülüyordu.
Koca bir stadyum dolusu insan, tribündeki konforlu yerlerinde, bir insanın hayat mücadelesini, çaresizliğini izlemekten zevk alıyordu. Gelecekteki zavallı halimizi gösteren filmlerde hep “insan draması” çıkar karşımıza.
İki kez film versiyonuyla da karşımıza çıkan H.G Wells’in “Time Machine” romanında nasıl bir gelecek çizilmişti hatırlayın: İnsan türü ikiye ayrılarak evrilmiş, Eloi’ler ve Morlock’lar...
Morlock’lar insani özelliklerini kaybetmiş, hayvanlaşmışlardır.
Yerin altında yaşar ve yer üstünde yaşayan insanlar, yani “Eloi”lerle beslenirler. Işıktan kaçarlar, sadece geceleri yeryüzünde dolaşabilirler...
Morlock’lar, Eloi’leri kaçırıp hapsederler, hapishaneleri “insan pazarı” durumundadır...
Eskiden para uğruna insan ticareti yapılırken bu defa insanlar, başka bir insan türü için “besin kaynağı” haline gelmiştir, durum daha çirkinleşmiş ve acımasızlaşmıştır sanki...
Gelin, bugünkü televizyona bakalım. “İnsanların mutluluğu için” tarifiyle kendilerini pazarlayan evlilik programlarını düşünelim önce. İzlerken ne hissediyorum, size tarif etmek isterim:
Sanki 50’li yıllardayım ve 2000’lere dair bir filmin içindeyim. Birileri “2000’ler böyle olacak” demiş, evlilik programları, insan dramasına yönelik reality show’ları art arda dizmiş...
Aynı gladyatörleri izleyen Romalılar gibiyiz.
Konforlu koltuğumuzda başkalarının yüzde yüz gerçek dramasını izlemekteyiz.
Artık izleyicinin duygularını tetikleyen ne güzel bir film, ne de hayal mahsulü bir dizi...
Yeni dünyanın insanı uyuşturup dürtülerini tetikleyici niteliği, hayal mahsulü olan ne varsa hepsini ikinci plana itti...

Haberin Devamı

Daha fazlası... Hep daha fazlası!

Yontulmamış toplumlarda zevk demek, temel dürtülerinin tetiklenmesi demek.
Öyle toplumlarda ancak gerçek insanların yaşadığı uç olayları izlemek duyguları tetikleyebiliyor ve izlenen “realite”, milyonları esir alıyor.
Gerçek drama, gerçek gözyaşı ve gerçek ölüm riski istiyoruz.
“Toplu bilinç” aynı anda güzellik ve uçta dram istiyor artık. Biri eksik olunca olmuyor.
Göz okşama kısmı eksik olunca da izlenmiyor.
İşte en güzel örnek: Ben Buradan Atlarım. Yarışma “kim daha güzel atlayacak” sorusuna yanıt bulmak için değil, kimin başına ne gelecek, kim boynunu kıracak diye izlendi.
İzleyicide, “Başkasının adına utanma duygusu” tavan vaziyetteydi. Önce izlendi, son tahlilde ömrü kısa oldu, bir sezonluk program olarak Türk TV tarihindeki yerini aldı. Sebebi açık: Draması tam, “göz okşama” kısmı eksikti.
“Uçlarda duygular” konusuna iyi bir örnek mi arıyorsunuz?
Evlilik programlarına bakın. “Kim vuslata erecek” diye değil, “Kim kendini ne kadar rezil edecek” diye izleniyor.
En güzel ve en utanılacak anlar bir arada yaşanıyor.
Bir “güzellik skalası” söz konusu. Biblo gibi kız da var, izleyicinin “Bu adamı da arayan olursa artık pes” dediği de... Bir tür “insan pazarı” esasında, ticareti yapılan şey de duygular.
Biri programı yapıyor, bunun için insan seçiyor ve birileri de izliyor.
Bir başka deyişle, Morlock’lar Eloi’lerle besleniyor.
 (Hoş, günümüzde kim Morlock, kim Eloi, onu da tayin etmek kolay değil.)
Bir süre sonra evlilik programlarını, Fear Factor’ları, Survivor’ları izlerken alınan haz da yetmeyecek. İnsanı insan yapan özellikler törpülendikçe törpülenecek.
İnce zevkten yoksun, sınırda duygular yaşamadıkça, bir uçtan diğer uca savrulmadıkça ve izlediği yüzde yüz gerçek olmadıkça hayattan zevk alamayan insanoğlu daha fazlasını isteyecek.
Bir gün gelecek, ekranda reality show olarak insanların birbirlerini öldürmesini izlerken bulacağız... İnsan draması ekmek kapısı oldukça, sonumuz bu gibi görünüyor.

Yazarın Tüm Yazıları