Paylaş
Darısı Oscar konusunda bir türlü yüzü gülmeyen Leonardo DiCaprio’nun başına...
DiCaprio, bir çevre aktivisti.
Her ne kadar lüks yaşam tarzı tercihleri eleştirilse de kendi adını taşıyan ve kurucusu olduğu vakıfla beraber biyolojik çeşitliliği, okyanusları, vahşi yaşamı koruma ve iklim değişikliği konuları üzerine çalışıyor.
2007’de çektiği “11. Saat” isimli belgeseli hatırlayacaksınız...
Bunun yanı sıra tüm filmlerin gelirinin bir bölümünü çevre çalışmalarına aktarılmak üzere ayırıyor, Global Green USA, International Fund of Animal Welfare gibi sivil toplum kuruluşlarında görev yapıyor.
Geçen yıl, Birleşmiş Milletler barış elçisi seçildi.
Son olarak vakfının yıllık galasında tam 40 milyon dolar bağış topladı.
DiCaprio, iklim değişikliği, karbon salınımı, su tüketimi ve yağmur ormanlarının yok edilişi konularındaki bir numaralı sebebin hayvancılık olduğunun anlatıldığı “Cowspiracy” isimli belgeselin yapımcılığını üstlendi.
Belgeseli Cowspiracy.com adresinden 5 dolar ödeyerek izlemek mümkün.
Belgeselde hayvancılığın ve bağlantılı kollarının dünyadaki sera gazı salınımının yüzde 18’inin kaynağı olduğu ifade ediliyor.
Bu da dünyadaki tüm motorlu araçlardan salınan gazdan da fazlası demek.
Peki durum böyleyken insanları toplu taşımaya yönlendiren, az su kullanmalarını salık verenler, neden sorunun esas kaynağıyla, hayvan besiciliğiyle ilgili çözüm önermiyorlar?
Besicilik, büyük ve yan kolları fazla olan bir sektör.
Büyük paralar, büyük bağlantılar, politika ve lobicilik faaliyetleri dünyadaki en büyük kirlilik/tüketim kaynağı olan hayvancılığın çevresinde kalkan olarak görev yapıyor, yaklaşanları hızla ortadan kaldırıyor.
Yağmur ormanlarının hayvancılık yüzünden yok edildiği Brezilya’da son 20 yılda 1100 aktivist öldürülmüş.
Hayvancılık dünyası ve kolları, en bilinen çevre örgütlerini bile susturmayı başarmış.
Belgeseli hazırlayan Kip Andersen’ın, belgeselin ilerleyen dakikalarında kendi yaşamı konusunda da endişeye düştüğünü görüyoruz.
Leonardo DiCaprio, bu defa da Birleşik Devletler’deki en kuvvetli lobicilik faaliyetlerinden birinin kovanına çomak sokmuş 2014 tarihli belgeselde.
Haliyle lobiciler “Sana Oscar’ı kazandırmayacağız” demeyi sürdürüyor olmalı...
Belki de böylesi daha iyidir.
Dünya için iyi, doğru bir iş yapmanın bedeli Oscar’sızlık olacaksa, varsın olsun!
Beşik kertmesi ilişki
Demir Demirkan, Ayşe Arman’a, Sertab Erener’le ilişkisi üzerine sorulan soruya “Beşik kertmesi gibi bir şeydi, böyle hissettiriyordu bana” yanıtını veriyor.
Kadınlardan tepki var.
Kimse kimseyi zorla ilişkiye sokmuyor, kişisel tercihi bu kılıfa sokmak çok doğru görünmüyor.
İnsan ilişkilerinde kendini unutacak kadar kaybolabiliyor, bakın bu doğru.
Dışarı çıkıp bakması gerekiyor ki yaşadıkları, hisleri hakkında eğrisiyle, doğrusuyla yorum yapabilsin...
Üstelik sadece aşk ilişkilerinde olmuyor bu kaybolma hali, arkadaşlık ve ailevi ilişkilerde de geçerli.
“Sizi aşağıya çeken ilişkilere son vermek”, “Enerji emen arkadaşlardan kaçınmak”, “Hayır demeyi becerebilmek”, “Alışkanlıkları değiştirebilmek” gibi konular pek ilgi çeker, zira herkesin başında benzer dertler var.
Eminim sizin de hayatınızda pek çok örnek vardır.
Tabii bilmem kaç senelik ilişkiden sonra “beşik kertmesi gibi hissediyordum” demek pek şık durmuyor.
İnsan bazı olumsuz duyguların değerlendirmesini kendi içinde yapmalı belki de.
Biten bitmiş, sonuç değişmeyecek, olan da değişmeyecek...
Konuşmak biraz nafile iş. Sadece ortalık bulandırıyor. Başkaları tarafından haksızlığa uğradığı “terk eden adammış gibi görülme” hissi de konuşunca geçmiyor, bu röportajla görünen o ki, eleştiriler devam edecek.
Şimdi Demir Demirkan bir de “Beşik kertmesi derken esasında ne demek istediğini” açıklama arzusu duyuyordur eminim, zira bunun bir sonu yok.
Haklıyken haksız duruma düşmemeye dikkat etmek lazım.
Bazen susmak da iyidir.
Paylaş