Paylaş
Artık vaktidir, “Yılın sanatçısı”, “Yılın filmi”, “Yılın mekanı”, “Yılın bıdı bıdısı” gibi listeler önümüze dökülecek. Bu listelerin hiçbiri artık bizi kesmez, kimse kusura bakmasın, boş yere yapmasın kimse. “Yılın deliliği”, “Yılın en insanı çileden çıkartan beyanı”, “Yılın yalakalığı”, “Yılın yuh dedirteni” gibi listeler yapmamız icap ediyor artık. Mini hikaye: Bir vakitler Avustralya’da büyümüş bir hanım kızımız mezun olduğunda İstanbul’a temelli dönüş yapıyor. Ona “Neden?” sorusunu
soranlara “Ay n’apıcam orada, huzurevi gibi” yanıtını veriyor... Bir de kendimize bakalım: Canımız ülkemizde huzurevi ortamını yakalamak için içimize, evimize, kendi dünyamıza kapanıyor, kimi zaman Twitter’a Facebook’a girip “kirlenmekten” kaçıyoruz. Herhangi bir anda sosyal medyada hissiyat paylaşımı yapmak, düşünce belirtmek “ağız tadı kaçması” garantisi. Ne yazarsan yaz, ağzını bozan, hakaret eden, küfreden bir adam çıkıyor karşına. Düşünceni beğenmiyor, kendininkini dile getirirken kötülük kusmayı ihmal etmiyor. İki satırlık lafına hem küfrü, hem de inanç-ahlak gibi meseleleri de sığdırması büyük çelişki tabii. Hem ağza alınmayacak laflar ediyor, hem de senin ahlakını sorguluyor, enteresan.
Ne oluyor? Bugünün o kirli hissiyatından, deli saçması gündeminden kendini zar zor koparmışken birden kendini çukura düşmüş gibi hissediyorsun. Tanımadığın bir insanın bir lafıyla yaşadığın dönemin ruhu çekiveriyor seni içine.
Gerçeklere dönmek bu kadar kolay işte...
O yüzden kendi içine kapandığında teknolojiyi de uzak bir yerlere koyacaksın, analog yaşayacaksın. “Her gün bir başka delilik” çağında “kafa dağıtmak” dediğimiz hadise de başka bir şeye dönüştü tabii. “Kafa dağıtmak”, deli saçması konuların günlük, sıradan işler gibi konuşulmadığı ülkelere mahsus. Bizde kafa dağıtmak demek, “normalleşmek” demek. Abuk sabuk konuların ciddi ciddi tartışılmadığı bir dünyanın var olduğunu kendimize hatırlatmak...
Delirmediğimizi, ruh sağlığımızın bozulmadığını ispatlamak. Bu aralar sık sık Helen Hunt ve Jack Nicholson’lı “As Good as It Gets” filmindeki bir sahne geliyor aklıma. Bizim siyasetçilere, onlara yanaşan “rüzgarın geldiği gibi durayım”cılara, küfürbaz ahlakçılara bakınca o efsane cümleyi hatırlıyorum. Hunt’a, “Bende daha iyi bir adam olma arzusu yaratıyorsun” diyordu ya Nicholson... Çürümüş, dünyadan haberi olmadığı gibi bunun farkında olmayan,
edepsizliğin daniskasını yapıp çevresine ahlakçılık taslayanlara bakıp bakıp aynı cümleyi geçiriyorum içimden... “Bizde, daha iyi insan olma arzusu yaratıyorsunuz...”
Paylaş