Bu haftaki sıkılmalarımız pek çeşitli, açık büfe tadında.
Çifte standarttan çok sıkıldım. Bakınız isimler ve sıfatlarına: Hüseyin Üzmez iflah olmaz bir ahlaksız, Halis Toprak anormal, Silvio Berlusconi çapkın, Refik Erduran saygıdeğer. Bir uçtan bir uca savruldum adeta. Hadi bakalım. Bundan sonra kimseye “Size dede diyebilir miyim” demeyeceğim. Artık kimseye “dede” gözüyle bakamaz oldum.
Erkekler, bir kadın arkasını döndüğünde otomatik olarak poposuna bakmasın. Çok komik görünüyorsunuz, ne bileyim, böyle çaresiz gibi.
Bir popoya muhtaç!
Yazlık içkiler servis eden mekanlar bardağın dörtte üçünü buzla doldurmasın. Çakal mısınız?
Mekanlar demişken, bilhassa yazlık yerlerde yolda yürürken, aile salonlu ve klimalı olan restoranların kapıda duran garsonları “Biyrooan” diye fırlamasın önümüze. ışte o anda o mekana sevgilimle giresim, klimalı aile salonuna oturasım, frenchkiss eyleyesim geliyor.
Önünde eşek kadar Abercrombie yazan tişörtlerden çok sıkıldım. Zaten taklitleri sarmış dört bir yanımı, bana her şey Abercrombie’yi hatırlatıyor. Bir de şimdi Ed Hardy çıktı başımıza.
Alt kısmı minicik, küçücük bikiniler “trendleri bu topraklara ben getiririm arkadaş” iddiasıyla salınan ünlülerimizin popolarını süsler oldu. Hani o yanları, böyle ön tarafa kadar ip, edep yerini de 3 santimetrekare kumaş örtüyor; Deniz Berdan ve Ece Sükan’ın giydiklerinden. Tanga ama tersten sanki! Olmamış diyor, sıfır puan veriyorum. Sıkıntılarımı iletiyorum. Erkekler de aynısını düşünür mü bilmem ama hafif gizlilik, merak uyandırmak, böyle şabalak gibi göstermekten daha seksi değil midir? Ayrıca göğüs dekoltesi, bacak dekoltesi gördüm ama oranın da dekoltesi olmaz be gülüm! Hem oran da yanma-yıversin a benim iki gözüm.
Ünlülerin ya da herhangi birinin bebeğiyle ilgili haber yapılırken, ismin sonuna “bebek” sözcüğü takılmasın. Mesela Pınar Altuğ’un bebeği söz konusuysa, hop, hemen “Su bebek”. Pınar Altuğ’dan bahsederken “Pınar kadın” demiyorsak “Su bebek” demek de o kadar saçma geliyor kulağıma.
Tatil televizyasından oltaya takılanlar
Bu aralar TRT Türk’ü yakın takibe aldım. Süper programlar var. Mesela geçen gece sabaha karşı “Amerika’da Türk olmak” isimli bir belgesele rastladım. Hemen ardından da Türk denizcilerin yaşamını anlatan bir başkasına. Sıkıcı, kuru belgeseller değildi, çok iyi kurgulanmışlardı. Mevzubahis insanların yerine kendinizi koyarak izliyorsunuz, anlattıkları insanların duygularına ortak oluyorsunuz, dolayısıyla baştan sona bir dakika bile ilginizi kaybetmeden kilitleniyorsunuz.
TRT Türk sayesinde ben de “Öhm, ben sadece belgesel izliyorum”culardan olacağım yakında. Yalnız bu kanalın görüntüsünde bir sorun var, ekrandaki tuhaf deformasyonun sebebini anlayamıyorum. Farkındalar mı yoksa teknik bir arıza mı? Seda Sayan filtresi var sanki, herkes ince ve uzun görünüyor ama bir garipler. Bir de, bu kadar şahane programlar yapıyorken grafikler neden berbat, bunu da anlamak mümkün değil. Bu arada Burhan Öçal’ın konuşma sesi Teoman’a ne kadar benziyormuş yahu. Birbirlerine rahatça dublaj yapabilirler.
Aşk-ı Memnu’nun tekrar bölümlerine bakıyorum sabahları. Önceleri o kadar dikkatimi çekmemişti ama Beren Saat’e takılmadan izlemek mümkün olmadı bu defa. Ona birileri “tribal durumlar söz konusu iken dudaklarını sımsıkı kapatarak mümm diye sıkarsan acayip bir etki yaratırsın” filan demiş olmalı. Yani o dudağı ancak limon yiyorsan o kadar büzersin. Bizim dizilerin genelinde oyuncular fazla “oynuyor”, aslında sorun bu.
Az TV her zaman bir numaram. Tam tatil neşesi. Yalnız bizim Türkçe konuşma biçimimiz de onlara komik geliyormuş, haberiniz olsun. Azerbaycan gezisi yapan bir muhabir arkadaşım anlatmıştı, konuk edildikleri okulda bir derse girmiş. Konuşmaya başladığında kıkırdamalar yükselmiş sınıftan. Sonradan anlaşılmış, meğer birbirimizin konuşmasıyla ilgili aynı hisleri besliyormuşuz!
Peki, Songül Karlı’nın giderek Victoria Silvstedt’e benzemesi? Öte yandan, kendisini en başarılı Türk sarışını ilan ediyorum. Nefis bir ton tutturmuş, su gibi vallahi. Kuaförü kimdir acaba.
“Aşk seni bulabilir de. Uzakta durabilir de. Mesafe koyabilir de...” Sertab Erener klibinde şarkısını söylerken sözlerinin bir bölümü koca koca puntolarla yazı olarak geçiyor. Klibin bir parçası yani. Bağlaç olan de’yi ayrı yazmayı sayesinde öğrenebilir miyiz dersiniz? Sertab Erener’le uygulamalı dilbilgisi dersleri.