Eyvahhh, tatil bitti!

Ben size tatilin sadece dokuz gün olduğunu söylemiştim. Şu andaki tek gerçek: Yarın işe gidilecek! Yüreğinizin sıkıldığını biliyorum. Ama üzmeyin kendinizi, bu sürede doldurduğunuz yaşam piliniz, bu sıkıntının üstesinden gelir.

Haberin Devamı

15 gün önce yarınki ‘yuvaya dönüşü’ hiç düşünmediğinizi adım gibi biliyorum. Dokuz günlük bayram tatili halbuki ne kadar güzel hayallerle başlamıştı. Hadi önce o günlere dönelim, kurduğumuz hayalleri hatırlayalım.
Bayram tatili demek, artık kentten kaçış demek. Sevgilinizle, eşinizle, yola çıkacağınız arkadaşınızla tatili programlarken ne kadar heyecanlandığınızı hatırlıyor musunuz? Kiminiz tatil için deniz kıyısını tercih etmişti. Ekim güneşine dua bile etmiştiniz gökyüzünde parlaması için. Son bir kez daha denize girmek, şezlonga uzanmak, teninizi bronzlaştırmak, bulutlara bakmak konusundaki fantazilerinizi değiş tokuş etmiştiniz sevdiklerinizle.
Sonra akşam yemeklerini hayal etmiştiniz. Denizin hemen kıyısında salaş bir lokanta, karşıda gökyüzünü kızıla boyararak yavaş yavaş batan güneş, akşam rüzgârıyla oynaşan küçük dalgalar, birbirinden lezzetli mezeler, levrek mi, çipura mı tartışmaları, bir-iki kadeh rakı veya şarap, hele fonda bir de Türk müziği varsa o gece tadından yenilmez diye konuşmuştunuz.
Bu hayal kimi heyecanlandırmaz ki! Siz de heyecanlandınız tabii ki, hatta tatil başlayıncaya kadar, uykuya dalmadan önce bu düşleri gördünüz.
Bazılarınız da benim gibi tembellik hayallerine daldınız. Haklısınız, bu yoğun tempoya bir dur demek lazım. Dokuz günlük tatil, bunun için biçilmiş kaftan. Sizin kurduğunuz hayallerde ön planda denizin olmadığını biliyorum. Ama uzaklardan görünse fena olmaz. Okuyacağınız kitapları seçerken tereddütler yaşadınız. En az beş kitabı götürmeye karar verdiniz. Bunun üçünü okumadan geri getireceğinizi biliyorsunuz ama olsun. Ya kitapsız kalırsanız! Allah korusun.
Hayalleriniz içinde yemek yapmak, yürümek, tembel tembel gökyüzüne bakmak, müzik dinlemek, öğle uykusu uyumak, bol bol tweet atmak, belgesel, dizi seyretmek var. Ama haberleri izlemeyeceğinizden çok eminsiniz. Dokuz gün Türkiye’den haberiniz olmayacak.
En güzel hayalleri, yürümeyi düşündüğünüz an kuruyorsunuz. Doğanın, kentin neden olduğu psikolojik yaraların panzehiri olduğunu biliyorsunuz. Meşe kargalarını, saka kuşlarını dinleyerek, rüzgara karşı tepelere tutunan bulutları, sabrın simgesi olan ağaçları seyrederek yürümenin hayali bile içinizi yaşam sevinciyle dolduruyor.

Haberin Devamı

BUGÜNÜ HİÇ DÜŞÜNMEDİNİZ

Haberin Devamı

İşte tüm bu heyecan verici düşünceler arasında tatil bitimini, yani bugünü hiç düşünmediniz. Daha doğrusu aklınızın ucundan bile geçirmediniz. Sonu olmayan bir bayram tatili olacak gibi!
Ve beklenen an geldi, düşlenen tatil başladı. İlk şoku havaalanında, otobüs terminalinde, şehirlerarası yollardaki mahşeri kalabalıklarda yaşadınız. Havaalanını hiç bu kadar kalabalık görmediğinizi itiraf ettiniz. “İğne atsam yere düşmez” dediniz cep telefonundan sizi arayan arkadaşınıza. Check in kuyruğundaki izdiham da canınızı biraz sıktı. Sıraya aldırmayıp önünüze geçmek isteyenlerle tartıştınız, görevlilere “Neden daha fazla çalışan yok?” diye çıkıştınız, koridor tarafındaki koltuklarda yer bulamadığınız için sesinizi yükselttiniz.
Uçuş kartınızı elinize aldığınızda yüzünüz kızarmış, tansiyonunuz yükselmiş, neredeyse bu yolculuğa çıktığınız için pişman olmuştunuz. Sonra hayalleriniz aklınıza geldi, biraz rahatladınız.

Haberin Devamı

HAYALLERİMİZDEKİ DENİZ

Aynı sıkıntıları, belki daha da kötüsünü otobüs terminalinde yaşadınız. O mahşeri kalabalıkta bineceğiniz otobüse ulaşmakta epey zorlandınız. Sık sık “Ne saygısız milletiz” demekten kendinizi alamadınız. Ama burada da hayalleriniz imdada yetişti ve size dayanma gücü verdi.
Her şeye rağmen uçaklar kalktı, otobüsler hareket etti ama arabalarıyla yola çıkanların çilesi öyle kolay kolay sona ermedi. Onlar, kilometrelerce uzamış kuyruklarda çaresiz bekleşip durdular. Ama onlar da bu çilenin bugün sona ereceğinin, yarın hayallerini gerçekleştirecekleri bir günün başlayacağının bilincindeydiler. Sinirlerini, hayalleriyle törpülediler.
Ve tatil başladı. Tüm sıkıntılar geride kaldı. Hayalleri gerçekleştirmenin vakti geldi. İşe denizle başlayalım. Ekim güneşi pırıl pırıl ama sert poyraz işe limon sıkıyor. “Deniz biraz soğumuş mu ne?”; “Önce sen gir”; “Su buz gibi, rüzgâr olmasa üşümezdik”; “Hadi yüz ısınırsın, üşüdüm çıkıyorum, çabuk havlumu ver, inşallah hastalanmam”… Halbuki kurulan hayallerde bu diyaloglar yoktu. Hayallerde yer alan deniz çarşaf gibiydi ve yaprak kımıldamıyordu. Anlaşılıyor ki deniz faslını hayallerden çıkarmak gerekiyordu.

Haberin Devamı

SONU OLDUĞUNU UNUTTUK

Ama akşam güneş batımı, tam düşlendiği gibi oldu. Yendi, içildi, şarkı söylendi, yaşamın keyfi damıtıldı. Tatil dediğin işte böyle olmalıydı. Her şey unutuldu. Hatta bu tatilin bir sonu olduğu dahi akıllardan çıktı gitti.
Tembellik hayali kuranlar, planladıklarına yakın bir tatil geçirdiler. Örneğin ben öyle yaptım. İki kitabı tam, üç kitabı da orasından burasından okudum. İnanıyorum ki siz de öyle yapmışsınızdır. Denizi uzaktan seyrettim. Sert poyrazın, bir çoban gibi önüne kattığı bulutları sürüklemesini izlemek çok hoşuma gitti. Hemen her gün bu kovalamacaya şahit oldum. Bulutlardan şekiller çıkardım. Biliyorum çoğunuz da bu oyunu oynadınız. Hatta yanınızdakiyle bu şekilleri paylaştınız.
Ormanların arasındaki patikalarda yürüdüm. Yoruldukça çimenlerin üstüne uzandım. Salına salına yürüyen inekleri seyrettim. Çam ağaçlarının gururuna, bal arılarının azmine, gölgelerin sakinliğine şahit oldum. Müzik dinledim, ıslık çaldım, polisiye diziler karşısında heyecanlandım, belgesellere şaşırdım. Ama sizin gibi ben de haber kanallarından hep uzakta kaldım. Bu tatilde memleket meselelerine ara verdim.

Haberin Devamı

YÜREĞİNİZ SIKILIYOR DEĞİL Mİ?

En çok öğle uykularını sevdim. Yemekten sonra elime bir kitap alıp, rahat bir yere uzandım. Daha ilk paragrafta, tüm vücudumun gevşediğini, gözkapaklarımın ağırlaştığını, içimin boşaldığını, hafiflediğimi hissettim. Sonra direnmeden kendimi gündüz rüyalarına teslim ettim. Uyandığımdaysa hep aynı şaşkınlığı yaşadım. Bunların hepsini siz de yaptınız. Bu tatil size yaşamın ne kadar keyifli ve kıymetli olduğunu bir kez daha öğretti.
Ve tatil bitti. Ben size tatilin sonsuz değil de sadece dokuz gün olduğunu söylemiştim. Gidişinizdeki eziyetin aynısını yaşayarak geri döndünüz. Ama içinizde, gidişteki heyecan yok artık. Hatta biraz karamsarlık var. Yüreğinizin sıkıldığını biliyorum. Haklısınız, tatile ne güzel de alışmıştınız. Ekmek elden su gölden veya vur patlasın çal oynasın misali.
Şu andaki tek gerçek: Yarın işe gidilecek. Sıkmayın canınızı, dokuz gün süreyle doldurduğunuz yaşam piliniz, bu sıkıntının üstesinden gelir.

HEMEN İŞE SARILMAYIN

Yarını gözünüzde pek büyütmeyin. İşe gidin ama hemen işe sarılmayın. Önce çevrenize tatilinizi anlatın. Biraz abartmanızda bir sakınca yok. Gerekiyorsa bir aşk masalı da ekleyebilirsiniz. Veya başka şeyler. Sonra birikmiş mail’lerinizi kontrol edin. Facebook’tan koyduğunuz fotoğraflara ve yazılara gelen tepkilere bakın. Tweet atın.
Bayram tatilini paylaştığınız kişilere telefon edip, fısır fısır o günleri tekrar yaşayın.
Bunları yaparken bir bakacaksınız ki akşam olacak. Bir sonraki gün işe biraz daha hazır olarak gideceksiniz. Dokuz gün tatil, bir gün kaytarma. O kadar da hakkınız olsun. Köle değilsiniz ki siz!..
Hadi iyi bir haberle yazıyı bitireyim. Önümüzdeki hafta 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Pazartesiye bir bahane buldunuz mu alın size dört günlük bir tatil daha: Cumartesi, pazar, pazartesi, salı.
Bu iyiliğimi de unutmayın!

Yazarın Tüm Yazıları