Paylaş
Çocukken çok canımı sıkardı bu mesele... Kuzey Amerika kökenli bu vahşi kuşa neden ‘Turkey’ dendiğine bir türlü akıl erdirememiştim. Hâla “Sahi neden?” diyenlere, tam da mevsiminde, bir de güzel tarifle, hindi mevzuusu
Uzun yıllar sonra, ABD’nin saygın üniversitelerinden biri olan Colombiya’dan Mario Pei adlı bir hoca bu konuya açıklık getirdi. Hoca, ortaya iki teori sürüyordu. Birinci teoriye göre, 1500’lü yıllarda İngiltere’ye getirilen hindileri, İngiliz tüccarlar Asya ülkelerine satmak için önce İstanbul limanına getirdiler. Buradan Asya ülkelerine pazarlamaya başladılar. O zamana kadar bir adı olmayan bu kuşu satabilmek için ona bir ad takmak gerekince ‘Türk Horozu’ dediler. Sonra horoz lafını kaldırıp sadece ‘Turkey’ demeye başladılar.
Mario Pei’nin ikinci teorisi biraz daha akla yakın. Buna göre Avrupalılar hint tavuğunu, Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden çok önce biliyorlardı. Bu kümes hayvanı Avrupa pazarlarına Gine’den geliyor ve eti çok seviliyordu. Bunları pazarlayanlarsa Türk tüccarlardı. İngilizler, bu hayvanlar İstanbul’dan geldiği için adını ‘Türk horozu’ koymuşlardı.
Yıllar sonra Mayflower gemisiyle Amerika’nın Massachusetts eyaletine göç eden İngilizler, oradaki ormanlarda vahşi hindilerle karşılaştılar. Bunlar İngiltere’deki Türk horozlarına çok benziyorlardı. Onun için bu kuşlara ‘Turkey’ adını taktılar.
Burada sözü, dil cambazı Sevan Nişanyan’a bırakacağım. Umarım cezaevinde rahattır. Nişanyan, ‘Kelime-baz’ adlı kitabının birinci cildinde hindinin ismi konusunda şunları yazmış: “İngilizler bilmediğim bir nedenle ‘Turkey Fowl’ adını verdikleri, aslında Afrika kökenli bir kuş olan beç tavuğunun adını alıp, yeni gelen kuşa ‘Indian Turkey’ demişler. Bu beç tavuğu, tavuktan irice, kara bir kuştur, serpme beyaz benekleri ve gösterişli ibiği olur, bizde bazen Tokat tavuğu da denir. Hindiye bayağı benzer, yani adlandırma makul. Kırmızı ibiğinden dolayı Turkey adı verildi lafı ise geyiktir. Türkler o zamanlar kırmızı başlık giymezlerdi ki! Fes taaa 1820’lerde icat edildi.”
Yemeli mi, yememmeli mi?
Hindi’ye neden “Turkey” dendiği konusuna açıklık getirdikten sonra, şimdi de bu uçamayan kuşun ne zaman yenmesi gerektiği konusunda bir kaç laf söyleyelim. Bana sorarsanız, hiç bir zaman yenmemeli. Çünkü, gerek kümes gerekse av hayvanları içinde eti en lezzetsiz olan hayvan hindidir. Çok mecbur kalmazsam yememeye çalışırım. Ben yemem ama hindi, malum, Hıristiyan dünyasında kutsal günlerin vazgeçilmez yiyeceğidir. ‘Şükran Günü’ tamamen hindi odaklıdır. Din, dil ve ırkla ilgisi olmayan bu kutlama, hasat sonunda elde edilen mahsül için tanrıya şükretmek için düzenlenir.
Sonraki yıllarda hindi Noel sofralarında da görülmeye başlar. Pişirilen hindiler bir kuzu büyüklüğünde olduğu için tümünü bitirmek imkansızdır. Onun için, hem Şükran Günü’nden hem Noel’den sonra Amerikalılar günlerce hindi etinden yapılmış sandviçleri yerler.
Bizim sofraların hindiylse olan ilişkisine gelirsek... Osmanlı Mutfağı konusunda uzman olan Mariana Yerasimos, Osmanlı’da hindi tüketimiyle ilgili en eski belgenin 17 Ocak 1715 tarihli olduğunu belirtir. Söz konusu olan belge, Galata Sarayı’nın tamirattan sonra yeniden hizmete girmesi nedeniyle, Sultan III. Ahmed’in onuruna verilen harcamalar listesidir. Yerasimos, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde hindi kebabından bahsettiğini öne sürer.
Biz de hindi, yılbaşı yemeğidir. En makbulü de, içi iç pilavla doldurulduktan sonra fırında pişirilenidir. Konu komşu da gelse yılbaşı hindisi tükenmez. Onun için evlerde bir kaç boyunca pilavlı hindi sofralardan eksik olmaz.
Yumurta konusuyla da yazıya nokta koymak istiyorum. Ben tavuk, kaz, ördek, bıldırcın,kartal hatta devekuşu yumurtası yedim. Ama bugüne kadar hindi yumurtasının tadına bakmak nasip olmadı. Bu yumurtayı yiyen varsa bana tadı hakkında bilgi verirse mutlu olurum.
Siz de deneyin
HİNDİ BURGER
(Dört kişilik)
Ne lazım? 1 küçük tatlı patates, 1 yemek kaşığı tereyağı, yarım ince kıyılmış kuru soğan, bir demet ince kıyılmış kereviz yaprağı, 2 çay kaşığı ince kıyılmış adaçayı, 1 çay kaşığı ince kıyılımış taze kekik yaprağı, 1 diş ince doğranmış sarımsak, yarım kilo hindi butundan kıyma, 150 gram blendırdan geçirilmiş taze sucuk, tuz ve taze çekilmiş karabiber, 4 tane orta boy patates, elma ve vişne ile yapılmış pelte, unla koyulaştırılmış hindi suyu, taze ıspanak ve soğan
Nasıl yapılır?
* Çatal yardımıyla patateslerin etrafında delikler açın. Bunları 230 derecedeki fırına koyup, bir saat pişirin. Daha sonra bir kaç parçaya bölüp 10 dakika kadar soğumaya bırakın. Yeteri kadar soğuduktan sonra kabuklarını soyup bir kaba koyun. Çatalla ezip püre haline getirin, bundan yassı, yuvarlak patates bazlamaları yapın.
* Küçük bir tavada, kısık ateşte tereyağını eritin. Yağ köpürmeye başlayınca soğanı ve kereviz saplarını ilave edip, yumuşuncaya kadar (5-7 dakika) kavurun. Adaçayını, kekiği ve sarmısakları ekleyip 30 saniye kadar çevirin. Daha sonra tavayı ateşten indirip, 10 dakika kadar soğutun.
* Hindi kıymasını, sucuk etini, tatlı patatesin etli kısmını (rendelenmiş), kavrulmuş sebze karışımını bir kapta karıştırıp, tuzu, karabiberi ve istediğiniz baharatları katarak elinizle iyice yoğurun. Daha sonra bunu dört eşit parçaya ayırıp geniş, yassı köfte şeklini verin.
* Mangalı yakıp, ateşin közlenmesini bekleyin. Daha sonra ızgaraları sıvı yağ ile yağlayın. Ateşin üstüne once patates bazlamalarını koyup, iki tarafını kızartın ve bir tabağa alın. Daha sonra köfteleri koyup, kurutmadan pişirin.
* Kızaran köfteleri, patates bazlamalarının üstüne koyun. Onların üstüne elma-vişne peltesini (isteğe bağlı), hindi suyu ile yapılan sosu, ıspanağı ve taze soğanı koyarak soğutmadan servis edin.
Paylaş