Paylaş
Ne de olsa Türkiye’nin en ünlü aşçıları, Bolu’nun ilçesi Mengen’den çıkar. Bolu’nun dört bir yanına dağılmış olan bu aşçılar, konuklarına çok lezzetli yemekler sunarlar. Bu hafta size, Bolu ve civarındaki lezzet duraklarını tanıtmaya çalışacağım. Umarım tatilinizde damağınız da şenlenir.
Yarıyıl tatili başladı. Bu tatil, bazıları için karla kucaklaşmak, bazıları için de keşfetmektir. Doğayı, lezzetleri, köyleri, kasabaları... Bolu civarı, bu kar tatilinin en gözde adresleri arasında yer alır. Abant’ın çam kokan huzurlu havası, Mudurnu’nun tarihi ahşap evleri, türbeler kenti Göynük’ün geçmiş kokan sokakları, Kartaltepe’nin bembeyaz pistleri, eğlence dolu geceleri, kış tatilcilerini Bolu ve civarına bir mıknatıs gibi çeker.
Bolu gezinize Abant’tan başlamanızı öneririm. Abant Gölü her mevsimde başka bir güzelliğe bürünür. Kışın, karlar altındaki görüntüsüne doyum olmaz. Ne zaman Abant’a gitsem gölü çepe çevre dolaşmadan dönmem. Yedi kilometrelik parkur, hem ruhumu hem de vücudumu bir güzel temizler.
Gölün çevresindeki mütevazı lokantalarda çok lezzetli yemekler yemeniz mümkün. Örneğin, Gökdere Restoran’da bol çeşitli sabah kahvaltısı, güne iyi başlamanıza yardımcı olacaktır. Burada size güveçte Bolu sucuğunu öneririm. Abant’ın temiz havası insanı acıktırır. 1989’dan beri müşterilerini ağırlayan Göl Gazinosu’nda, muhteşem göl manzarasının karşısında yiyeceğiniz lezzetli yemekler sizi mutlu edecek. Ne yiyeyim diye sorarsanız, saçta yaprakkavurmayı, kuzupirzolayı ve köfteyi söyleyebilirim.
Mudurnu’da ziyafet
Bolu tatilinizde Mudurnu’ya da mutlaka zaman ayırın. Kuruluşu eskilere dayanan bir ilçe burası. Bitinya devleti, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar bu ilçeyi mekân tutmuş. Adını bir tekfurun kızı olan Matrani’den aldığı öne sürülür. Çay kenarına sıralanmış yorgun, beyaz sıvalı evler, Osmanlı yerleşme kültürünün hâlâ yaşayan örnekleri. Osmanlı donanmasının, Mudurnu ormanlarından gönderilen kerestelerle yapılmış olması, ilçe ahalisinin o gün bu gündür göğsünü kabartıp durur.
Mudurnu’daki lezzetli yolculuğunuzu, ilçenin girişindeki ‘Yarışkaşı Konağı’ndan başlayabilirsiniz. Mudurnu denince akla tavuk geliyor ama yöre mutfağında tavukla ilgili hiçbir yemek yok. Hatta tavuklar şişe geçirilip, döndürüle döndürüle nar gibi kızartılmıyor bile. İpek Yolu üstündeki diğer Osmanlı kasabalarında olduğu gibi burada da hamur işleri ağırlıkta.
Konakta önce balkabaklı gözlemenin tadına bakmanızı öneririm. Sacın başındaki kadın yufkanın bir tarafına soğanlı balkabağını koyacak. Diğer taraf bu karışımın üstüne kapanacak. Sonra kızgın sacın üstünde çevire çevire, yağlana yağlana bir güzel pişirilecek. Ortaya çıkacak lezzeti tahmin edebiliyorsunuzdur. Bu, balkabaklı gözlemenin basit versiyonu. Aslı ise şöyle yapılıyor: Açılan yufkalar sac üstünde gözleniyor, sonra tepsiye serilip üstüne soğanlı balkabağı konuyor, daha sonra eritilmiş kaymak gezdiriliyor, sonra ikinci kata geçiliyor. Bu işlem tepsi doluncaya kadar (20-30 kat) tekrarlanıyor.
Göynük’ün cevizli eriştesi
Bolu’ya kadar gitmişken, Göynük’ü görmeden dönmek olmaz. Bu ilçenin bir diğer adı da ‘Türbeler Diyarı’. Akşemseddin’in türbesinin yanı sıra Hacı Bayram Veli’nin müridi Bıçakçı Ömer Dede’nin, Karaca Ahmet Sultan’ın, Tabakçı Dede’nin türbeleri ile Çiftlik Türbesi ilçeye boşu boşuna bu adın verilmediğinin kanıtları.
İlçeye ayrıca, ‘Göller Diyarı’ diyenler de var. Gerçekten de Göynük’ün çevresinde, birbirinden güzel göller yer alıyor. Her biri gizli birer cennet Çayköy, Sünnet ve Çubuk gölleri kent stresinden kurtulabilmek için en doğru adres. Eğer Sünnet Gölü’ne giderseniz, gölün kıyısındaki konaklama tesisinin lokantasında yöre yemeklerinin tadına bakabilirsiniz. Örneğin şifa niyetine C vitamini deposu kızılcıklı tarhana ile işe başlayabilirsiniz. Ardından keş (kurutulmuş yoğurt) ve ceviz soslu mantı damağınızda çok lezzetli tatlar bırakacak. Paşazade Göynük Sofrası ile Göynük Osmanlı Mutfağı, ilçenin diğer lezzet durakları. Bu lokantalarda da yöresel yemeklerin tadına bakabilirsiniz.
Muhteşem pilav
Eğer yolunuzu Nallıhan’a doğru uzatırsanız burada kapama pilavının mutlaka tadına bakın. Meraklısına tarifini vereyim: Önce tencerede bol soğan kavruluyor, sonra kekik kokan kuşbaşı etler ilave ediliyor, etler pişmeye yakın üstüne, daha önce suda bekletilmiş yörenin ‘çömlek çatlatan’ pirinci ilave ediliyor. Yeterli miktarda su konduktan sonra, karıştırılmadan kapak kapanıyor. Yemek pişince, tencere bir örtüye sarılıp demlenmeye bırakılıyor. Servis yapılmadan önce, tencere genişçe bir tabağa ters çevriliyor, ortaya, üstü etle kaplı muhteşem bir pilav görüntüsü çıkıyor. Nallıhan’ın mutfağı tabii ki bu iki lezzetli yemekle sınırlı değil. Özellikle çökel, kafa, oturtma, gorçan, sırım gibi et yemekleri, tariflerine bakılırsa damakları çatlatan cinsten. Bu yemeklerin birçoğunu ilçedeki lokantalarda bulmak mümkün.
Paylaş