Şimdi ‘ama’ diyeceğim

FRANSA’daki terörist saldırıyı, bir avuç fanatik dışında herkes kınadı. İnsanların yaşam hakkının, düşünce ve ifade özgürlüğünün yanında olduğunu haykırdı.

Haberin Devamı

Bütün bir İslam dünyasına çağrılar yapıldı, cihatçı şiddet ile aralarına bir mesafe koymaları öğütlendi. İslam dünyasına hâkim olan şiddet havasını sorguladık, bunu çözecek olanın da en başta Müslümanlar olduğunu söyledik, dinledik.
İnsanlığın büyük bölümü “ama” diyerek, terörü haklı çıkaracak değerlendirmelerden uzak durdu, böyle yapanlar kınandı.
Görüşlerimde bir değişiklik yok, son terörist saldırıdan önce de böyle diyordum, şimdi de böyle düşünüyorum.
Ancak bir “ama” hâlâ orta yerde duruyor ve müsaadenizle “ama” deme hakkını da kullanmak istiyorum.
Bu, terörü mazur gösterecek, teröristlerin hareketlerine bir anlam kazandıracak bir “ama” değil tabii.
Batı dünyasına hâkim olan çifte standart ile ilgili bir “ama” hakkımız var çünkü.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi, demokratik Batı dünyasında da ırkçılar var ve onların günümüzde nefretlerini en çok ortaya koyabildikleri insanlar Müslümanlar.
Aslında Müslümanlardan nefret ettikleri kadar, Afro–Amerikanlardan da, Yahudilerden de nefret ediyorlar ama o kamuoylarında bu nefretlerini ortaya koymaları kolayca mümkün olamıyor.
Yahudi düşmanı tasarımcı Galliano’nun başına gelenleri hatırlayalım. Yahudiler ile ilgili sözlerinin benzerlerini Müslümanlar için söylemiş olsaydı, normal hayatına devam ediyor olacaktı. Buna kuşku yok.
Amerika’daki ırkçılar, Müslümanlar ile ilgili olarak yaptıkları şakaların yarısını Afrika kökenliler için yapamazlardı, söylediklerinin yarısını söyleyemezlerdi. Yapan aşağılanır, toplum dışına itilirdi. Zaten böyle bir şeyi yapmayı içinden deli gibi istese bile aklından geçiremezdi.
Düşünce ve düşündüğünü açıklama özgürlüğü elbette herkes için geçerli ama bunun da artık genel kabul gören sınırları var ve bu sınırların varlığının düşünce özgürlüğünü zedelediğinden kimse söz etmiyor.
Sınır belli: Irkçılık yapmayacaksın, şiddeti yüceltip teşvik etmeyeceksin.
Ben de bir tane ekleyeyim: Afrika kökenli Amerikalılar ya da Yahudiler için söyleyemeyeceğin sözleri, çizemeyeceğin karikatürleri Müslümanlar için de yapmayacaksın.
Müslümanları aşağılamak için çizilen Hz. Muhammed karikatürlerinin hangisinin “ince bir mizah ürünü” olduğu söylenebilir?
“Latife latif gerektir” diye bir söz var, bunu aklından çıkarmayacaksın.
Bunu yaptığın için şiddete uğrarsan elbette o şiddeti gerçekleştirenlerin karşısına dikileceğiz.
Ama bu, senin haklı olduğunu kabul ettiğimiz sonucunu da çıkarmana yol açmasın.

Haberin Devamı


‘Ama’ böyle düşünenler de az değil

Haberin Devamı

PARİS’teki katliamı protesto etmek için gösteri yapanlara bazı kişiler müdahale etmişler.
Bu sırada gözaltına alınan iki kişi “Müslüman kanları dökülüyor, siz hâlâ burada bağırıyorsunuz” diye bağırmış.
Benzeri bir olay Fransız konsolosluğu önündeki gösteri sırasında da yaşanmış, “Fransa’da 12 kişi öldü diye mi yapıyorsunuz bunları” diyen bir kişi gözaltına alınmış.
Bunlar tekil örnekler gibi duruyor ama İslam dünyasında, Paris’teki cihatçı terörü meşru bulan büyük bir kitlenin olduğuna da kuşku yok.
Çünkü İslam’ı böyle yorumluyorlar, bu tür terör eylemlerinin dine uygun olduğunu, bir “savaşın” sonucu olduğunu düşünüyorlar.
Bakın şimdi okuyacağınız bölümü dün Faruk Köse’nin Yeni Akit’te yayımlanan yazısından aktarıyorum. Yazının başlığı da şu: “Kim demiş ‘İslam barış dinidir’ diye?”
Birlikte okuyalım, bundan sonraki bölüm o yazıdan, ben sadece Diyanet İşleri Başkanı’nın bu konuda bir açıklama yapmasının yararlı olacağını söylemekle yetineyim:
“Şimdi ‘İslam barış dinidir’ deniyor. ‘Senin ne işin var savaşla, otur oturduğun yerde’ demeye getirilen bu söz, bu haliyle kesinlikle doğru değil. Körün fili tarif etmesi gibi, İslam’ı bir ucundan, özellikle de kendi ‘işine gelen tarafı’ndan tutarak ‘İslam tanımlaması’ yapmaya, ‘İslam’a alan tahsis etme’ye, ‘İslam’a rol biçme’ye, bununla birlikte ‘Müslüman’a tarz dikte etme’ye yönelik bir algı operasyonundan ibaret.
Başlığa dönersek, evet, İslam sadece barış dininden ibaret değildir; aynı zamanda ‘İslam savaş dinidir’ de... Tıpkı, aynı zamanda ‘ahlak dini’, aynı zamanda ‘Allah’a ibadet / kulluk dini’, aynı zamanda ‘devlet / siyaset / idare dini’, aynı zamanda ‘hukuk / adalet dini’ vs. olduğu gibi. Ancak tüm bunların bir arada, bir bütünlük içinde, bütünlüğün diğer unsurlarıyla birlikte yürürlükte olduğu zaman ‘İslam’dan’ olduğu gerçeğiyle birlikte... Yani ‘İslam bütüncül bir hayat programıdır ve ‘barış’la da, ‘savaş’la da ilgili hükümleri vardır’ demek daha doğru olur.
‘İslam barış dinidir’ söylemi, ‘İslam barışı önerir / önceler’in önemini vurgulamaya yönelik değil. Bu tür söylemleri genelde ‘Müslüman olmayanlar’ın veya ‘gayrimüslimlere hoş görünmek isteyenler’in kullandığına dikkat etmenizi isterim. Bu, ‘cihad ve kıtâl ayetleri olmayan bir uysallaştırılmış ve vicdanlara hapsedilmiş İslam’ tarifinden başka bir anlama gelmiyor.
İslam sadece ‘barış dini’ ise, Kur’ân-ı Kerim’deki ‘savaş ve cihad ayetleri’ne oluyor? Kur’an’da ‘Savaş’ anlamına gelen ‘kıtâl’ kelimesi 13 yerde, ‘karşılıklı savaş’ anlamındaki ‘mukatele’ ve türevleri 57 yerde, bu kavramların kökü olan ‘katl’ kelimesi ve türevleri 170 yerde, ‘harb’ kelimesi ve türevleri 11 yerde, ‘cihad’ kelimesi ve türevleri 41 yerde geçiyor. ‘Barış’ anlamındaki ‘silm’ kelimesi ise, ‘barış’ anlamında sadece 6 yerde geçiyor.
Bu noktada sormak istiyorum: Müslüman Kur’an’ın tamamına muhatapken, savaşmayan bir Müslüman tipi, Kur’an’ın önerdiği bir Müslüman tipi olabilir mi?
“Bu Kur’ani gerçeklerin yanında, ‘Ben rahmet ve savaş peygamberiyim’ buyuran Rasulullah (sav)’in, 10 yıllık Medine hayatında 25 kez bizzat savaşa iştirak ettiği, 50 de seriyye gönderdiği biliniyor.
Hal böyleyken ‘İslam barış dinidir’ sözünün ne anlama geldiğini; nasıl bir ‘Müslüman tipi’ çizdiğini, dünyanın her yanında Müslüman kanı akıtılırken Müslümanlara nasıl ‘uysal koyun’ olmak öğütlendiğini görmek, bunun arka plânında oluşturulan ‘İslam’ ve ‘Müslüman’ tipolojisinin farkına varmak lazım.”

Yazarın Tüm Yazıları