Bay Flitcraft, esasen bir roman kahramanı, Amerikalı polisiye yazarı Dashiel Hammet’in Malta Şahini isimli romanında vücut bulmuştu. (Nur içinde yatsın, beni Dashiel Hammet ile tanıştıran da Kurthan hocamdı, Sarı Dizi’nin editörlüğünü yaptığı yıllarda.)
Flitcraft, başına bir kalas düşerek ölmekten kıl payı kurtulunca, hayatın rastlantılardan ibaret olduğunu fark ediyor, bu güce boyun eğmeye karar veriyor ve ailesine veda etmeden, bankadan para bile çekmeden ortadan kaybolup, başka bir kente yerleşiyor.
Bu öyküden yola çıkarak monotonlaşan kadın–erkek ilişkileri üzerine bir şeyler yazmıştım. Okumamış olanlar dilerlerse
www.hürriyet.com.tr adresinde 15 Eylül tarihinde yayımlanan bu yazıyı bulabilirler.
Arkadaşım, okuyucum ve “vicdan polisim” Özlem, bu yazı üzerine, yaşadığı Londra’dan bir e–posta yolladı. “Neden Flitcraft’ın kaçıp gittiği şehirde de kendisine kaçtığı hayatın aynısını kurduğunu yazmadın” diye sordu. “İnsan kendinden kaçamaz” dedi.
Evet, bu kısmını kasten yazmadım, çünkü monotonlaşma tehlikesine ve bununla nasıl mücadele edilebileceğine dikkat çekmek istiyordum.
Bu hafta Bay Flitcraft’ı gönderdiğimiz yere dönüp, durumunu kolaçan edebiliriz, bunda bir sakınca yok.
Evet, Flitcraft, Tanrı’nın bir armağanı olarak başından geçen olaydan sağ kurtulunca sanki yaşamın kapağını açıp, içindeki mekanizmanın nasıl çalıştığını fark etmişti.
Bunun için hayatını tesadüflerin eline bırakmaya karar verdi. Sevgili eşini, çocuklarını, yakınlarını, arkadaşlarını, kurmak için çok çabaladığı işini terk etti ve başka bir kente göçtü. Ne gittiğini haber verdi, ne de gittiği yerin öğrenilmesi için bir ipucu bıraktı.
Becerikli ve çalışkan her insan gibi hayata sıfırdan başlayabildi, yeni bir hayat kurdu.
Aslına bakarsanız, böylelerine imrenmemek de mümkün değildir. Bir ömre, birden çok hayat sığdırabilme yeteneği bu! Neyse, sözü uzatmayayım, hayatını değiştirme, bir ömre birden fazla hayat sığdırma işine bir başka hafta bakarız.
Ama o yeni hayatı da bırakıp gittiği hayatın bir benzeriydi. Benzer bir iş, benzer bir eş, benzer bir ev, benzer çocuklar vs.
Monotonluktan kaçmış, kendisini tesadüflerin eline bıraktığını düşünmüştü ama ulaşabildiği yer yine benzer bir yer oldu.
Bu köşede size daha önce bir karikatürden söz etmiştim, belki hatırlayanlar vardır: Bir uçan dairenin yanında uzaylı bir tip duruyor, onu gören birisi şöyle sesleniyordu: “Hey uzaylı, bunca yol geldin, kendinden kaçabildin mi bari?”
Bir uzay aracının hızı bile bunu sağlayamaz zaten, kendinden kaçamazsın!
Çünkü bizi beynimiz yönetir. Kafanın içinden o gri hücreler topluluğunu çıkarıp atar ve hâlâ yaşamaya devam edebilirsen tabii ki kendinden kaçabilirsin, aksi takdirde ı–ıh!
Toprağı bol olsun, İspanyol düşünür Ortega Y. Gasset, yaşamdaki bazı durumların insanın farkına varmasına bile fırsat vermeden, kişiliğinin özünü, gerçek yaradılışını ortaya koyduğunu söylüyor:
“Bu durumlardan biri de sevgidir. Sevgililerini seçişleriyle erkekler de kadınlar da temel yaradılışlarını ortaya koyarlar. Yeğlediğimiz insan tipi, kendi yüreğimizin çizgilerini taşır” diyor.
Türk usulü söyleyecek olursak, tencere yuvarlanır ve kapağını bulur durumu yani.
Kişiliğimizin temel çizgileri biz doğarken oluşur. Genetik bilimindeki ilerlemeleri ve yapılan keşifleri gördükten sonra buna artık daha çok inanıyorum.
Ancak büyüdükçe dış dünyaya açılırız. Yaşamda edindiğimiz deneyimler, bulunduğumuz ortam, yaptığımız iş, okuduğumuz okul gibi dış faktörler bizi bir güzel yontar, şeklimizin son halini verir.
Ama bunlar rötuştur, kişiliğimizin temel çizgisi kolayca değişmez.
Bunu değiştirme gücü sadece erkeğin âşık olduğu, hayatının kısa da olsa bir bölümünü paylaştığı kadınlarda vardır.
Okulların, ailemizin, işimizin etkisini küçümsemiyorum ama birlikte olduğumuz kadınların kişiliğimiz üzerinde bıraktıkları etki bunlardan her zaman daha büyüktür.
Her kadın hayatımızda yeni bir döneme karşılık gelir, izlerini bir daha çıkartılmayacak şekilde kişiliğimize kazır. Düşünme alışkanlıklarımızı, beynimizi kullanma biçimimizi etkiler.
Bu kadınların en önemlisi annelerimizdir. Bazı erkekler bu yüzden hep anneleri gibi kadınlar ararlar. Bazıları için ilk âşık oldukları kadındır, ondan sonra hep onu ararlar. Şanslı olanlar için hayatlarındaki her kadın önemlidir, her kadının izini taşırlar.
Bu nedenle Flitcraft’ın eski karısına benzer kişilikte birisini bulması, onunla aynı hayatı yaşamasında tuhaf bir durum yok.
Öte yandan işin bir de fiziksel, güzellikle, beğeni ile ilgili kısmı var.
Maymun iştahlı -aslında bunu ifade edebilecek iki harfli ilk kelimeyi takip eden ikinci kelimesi “salak” olan daha iyi bir deyimimiz var ama burada yazmak olmaz, bilenler bilmeyenlerin kulaklarına fısıldasınlar- değilse, erkekler genellikle benzer kadınları seçerler.
Magazin basınını takip ediyorsanız, birçok erkeğin “yeni” eşinin, eskisinin neredeyse kız kardeşi sayılabilecek kadar benzeri olduğunu da fark ediyorsunuzdur.
Bu tip erkeğin en ünlüsü film yönetmeni John Derek idi. Sırasıyla Ursula Andress, Linda Evans ve Bo Derek ile evlenmişti.
John’un nasıl bir tip olduğunu hatırlamanıza elbette imkân yok ama kadınları kolayca gözünüzün önüne getirebilirsiniz.
Hatta Woody Allen bununla ilgili bir espri de yazmıştı: “John Derek hep aynı otomobili kullanır. Değiştirdiği sadece otomobilinin üretim yılıdır!”
Ursula (1936), Linda (1942), Bo (1956)’nun fotoğraflarına internette bir göz atmanızı öneririm.
Ortaga Y. Gasset şunları da söylüyor: “Yaşamları boyunca birçok kadına âşık olan kişiler vardır; ama açıkça görülen bir değişmezlikle bunların her birinde tek bir dişi tipi yinelenir. Bazen çakışma öylesine büyüktür ki bu kadınların hepsi fiziksel özelliklerde ortaktır. Aslında pek çok değişik kadın kılığında genel kapsamlı tek bir kadının sevildiği bu tür maskelenmiş bağlılık, son derece sık rastlanan bir şeydir.”
Onun için Flitcraft’ın, gidip bıraktığı eşine benzer bir kadını bulmasında, onunla yeniden benzer bir hayat kurmasında da hayret edilecek bir durum yok benim açımdan.
Aşk, özünde bir “seçme” eylemidir ve bu seçimimizi yaparken kişiliğimizi ortaya koyarız.
Elbette her erkek, mutlaka aynı tipte kadına âşık olacak, yaşamını onunla geçirmek isteyecek diye herkes için geçerli bir genelleme yapamayız.
Ama çevreme bakıyorum, Flitcraftlar ordusu görüyorum!