İŞKENCE nedir, nasıl yapılır diye bir soru sorsam alacağım yanıtlar aşağı yukarı aynı çıkar.
Çünkü bizde "işkence" denilince fiziksel taciz akla gelir.
Dayak, elektrik vermek, Filistin askısı, falaka vs.
Tuncay Özkan’ın avukatı Ahmet Çörtoğlu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyu okurken, "işkence ve kötü muamele" konusundaki fikirlerimizi yenilememiz gerektiğini düşündüm.
Çünkü belli ki işkence de artık zamana uymuş, sadece fiziksel saldırı olarak değil, ruhsal taciz olarak da ortaya çıkıyor.
Tuncay Özkan 5 aydır tutuklu. Hakkındaki iddianame hálá düzenlenebilmiş değil. Neyle suçlandığını, hakkında ne kadar ceza isteneceğini bilmiyor.
Gözaltına alındıktan sonra tam 2 gün Emniyet’te bir odada kendisine hiçbir şey söylenmeden ve soru sorulmadan tutulmuş.
Polis sorgusu, gözaltına alındıktan 2 gün sonra gece yarısı başlıyor ve 20 saat aralıksız devam ediyor.
Sorgu, sanığın yorgunluk ve açlıktan bitap düşmesi nedeniyle artık sorulara yanıt veremez hale gelmesiyle tamamlanıyor.
Bundan daha büyük işkence olur mu?
Beş aydır hakkındaki suçlamayı bilmeden hapiste tutulması, soruşturmanın selameti gerekçesine sığdırılabilir mi? Tutuklamanın kendisi bizatihi "cezaya" dönüşmüş bulunuyor.
Tutukluluk süresi, savcıların keyfine göre kısaltılıp uzatılacak bir süre midir?
Bedava gazete dağıtımı yaygınlaşıyor!
TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi milletvekilleri, Silivri Cezaevi’nde Ergenekon Davası kapsamında tutuklanan bazı kişilerle bir görüşme yaptı.
Tutukluların yakınma konularından biri, kendilerine verilen gazeteler.
Tutuklulara istedikleri gazeteler verilemiyormuş ama her sabah düzenli olarak Yeni Şafak ve Zaman Gazetesi koğuşlara bırakılıyormuş.
Bu durumu araştıran milletvekillerine cezaevi yönetiminin verdiği yanıt şu:
"Zaman ve Yeni Şafak ücretsiz olarak geldiği için herkese dağıtıyoruz."
Bunu okuyunca şu bizim eski tartışmayı hatırladım.
Bayi satışı 20 bini zor bulan gazetelerin "abone dağıtımı" kılığında bir anda Türkiye’nin en çok "satılan" gazetelerinden birisi haline geldiğiyle ilgili tartışmayı.
Belli ki arkadaşları apartman ve dükkán kapılarına bedava gazete bırakmak kesmemiş.
Bedava gazete dağıtımı, cezaevine kadar yayılmış.
Elbette bunun bedava gazete dağıtımından daha öteye anlamları da var.
Ergenekon Davası’ndan tutuklu olanlara her gün hakaretler yağdırılan gazetelerin bedava verilmesi de psikolojik işkencenin bir başka boyutu olsa gerek.
Düşünün, her gün sizin hakkınızda olumsuz şeyler yazan gazeteyi okumak zorunda bırakılıyorsunuz ama yanıt verme hakkınız yok!
İlginç bir işkence yöntemi!
Üstelik vücutta morluk ya da başka izler de bırakmıyor!
Hocanın bütün vasıfları yerli yerinde
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, boş bulunan YÖK üyeliğine Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın’ı atadı.
Bu atama için neden Prof. Dr. Aydın’ın seçildiğini merak edenlere Aydın’ın "özgeçmişinden" satır başları sunuyorum:
- İmam hatip lisesi mezunudur.
-Yüksek İslam Enstitüsü mezunudur ki bu da imam hatip mezuniyetini "taçlandıran" bir özellik.
- Yeni Şafak Gazetesi’nde yazıları yayımlanmıştır.
-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği ünlü "türban kararını" en sert eleştiren üniversite hocalarının başında gelmektedir.
Gördüğünüz gibi Prof. Dr. Aydın, AKP döneminde bürokraside yükselmek için sahip olunması gereken bütün vasıflara sahip.
Elbette bir de "eşinin türbanlı olması zorunluluğu" var ama bunu bilemiyoruz.
Hanımefendi, eğer devlet bürokrasisi içinde ya da üniversitede çalışmıyorsa eminim ki bu özelliği de tamdır ve yerindedir!
Bu son atamayı, "herkesin başbakanı olacağına" seçim gecesi söz veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ve "tarafsızlık yemini eden" Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e inananlara ithaf ediyorum!