Paylaş
Aslına bakarsanız o tekzibi bugün de yayınlayabilirdim ama biliyorsunuz cumartesi günleri daha “eğlenceli” konulara değinmek istiyorum. Hafta sonunda biraz tebessüm etmek, biraz duygusallaşmak hepimize iyi geliyor diye.
Mesela, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun tekzip metnindeki şu cümleyi hatırladıkça gün boyunca tebessüm etmekten kendimi alamadım:
“Kurulumuzun siyasi iktidarın güdümünde olduğu, hukuk dışı saiklerle hareket ettiği ve yargı bağımsızlığı için tehdit oluşturduğu anlamına gelecek ifadeler, Anayasa’nın 159. maddesi ve 6087 sayılı Yasa’nın 1. ve 3. maddeleri uyarınca bağımsızlığı ve tarafsızlığı güvence altına alınan Kurulumuza yönelik ağır bir iftira mahiyetindedir.”
Ne diyeyim, onlar beni güldürdü, Allah da onları güldürsün!
HSYK’nın tekzibi, Sümeyye Erdoğan’a suikast konulu yalan haberi yayınlayan gazeteciler hakkında dava açan savcıların, başka göreve verilmesi ile ilgili yazıma yönelik.
Bir sürü laf salatası içinde savcıların başka göreve verilmesinin HSYK tasarrufu olmadığı, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın işlemi olduğu anlatılıyor.
Evet, bu doğru. Savcıların görev yerini değiştiren Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı.
Ne fark ediyor? Söz konusu savcılar, o dosyadan alındılar mı, alınmadılar mı?
Meselenin özü bu. Laf salatası ile örtülemeyecek özü bu!
İşkenceciye ‘disiplin cezası’ olmaz
İZMİR’de Gezi protestolarının yıldönümüne katıldıkları için polis tarafından gözaltına alınıp karakolda dövülen, yerlerde sürüklenenlerin görüntüleri üzerine İzmir Valiliği bir açıklama yaptı:
“Tasvip edilmeyecek olayla ilgili işlemler zamanında yapıldı ve bir polis memuruna disiplin cezası uygulandı.”
Vay canına sayın okuyucular! Valiliğe bakın siz! Bir polis memuruna, disiplin cezası uygulanmış! Doğrusu çok zahmet etmişler.
Gözaltına alınarak karakola götürülmüş bir insanın, karakolda kötü muameleye maruz kalması, dövülmesi dünyanın bütün medeni ülkelerinde işkencedir.
Ve işkence suçu da bir polisin disiplin cezası almasıyla geçiştirilebilecek bir suç değildir.
Söz konusu videoyu izleyince açıkça görülüyor ki karakola getirilip, yerlere yatırılarak elleri kelepçelenen, dövülen, üzerlerine oturulan tek bir kişi değil.
Dolayısıyla o işkence suçunu işleyen de tek bir polis değil.
Topyekûn bir suç var ve içlerinden birinin disiplin cezası alması bize bir tek şey gösteriyor: Polislerin amiri konumundaki kamu görevlileri bir suçu örtbas etmişler, görmezden gelmişler.
Zaten Türkiye’de işkencenin ve kötü muamelenin önlenemiyor olmasının yegâne sebebi de budur.
İşkencecileri önce amirleri korur. Onların gücünün yetmediği noktada devreye savcılar girer, suçu hafifleterek işkencecinin az ceza almasının yolunu açarlar.
En sonunda da yargıçlar ellerinden geleni yaparlar ve işkenceci alabileceği en hafif cezayı alarak paçayı kurtarır.
Bu nedenle de işkence bu ülkede hiçbir zaman bitmez.
Başbakanlar, İçişleri Bakanları, Adalet Bakanları değişir, işkence değişmez!
Hâkim dosyayı okumadan mı karar verdi?
CUMHURİYET Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tahliye talepleri mahkeme tarafından bir kez daha reddedildi.
Mahkeme, kararında, “dosyada tutukluluk halinin sonlandırılmasını gerektirecek yeni bir delil bulunmadığı, delillerin henüz toplanmadığını” söylüyor.
Ama işin ilginç tarafı şu ki “Dosyada yeni delil yok” diyen yargıç, esasen dosyayı da okumamış olmalı.
Çünkü kararını verirken birincisi avukatların “tahliye talebini” dikkate almamış, “tutukluluğa itiraz ediyorlar” diye kararını oluşturmuş.
Ve daha da ilginci, talebi reddeden yargıç, gazeteciler için daha önce verilen tutuklama kararında olmayan yeni bir suç da icat etti: Silahlı terör örgütüne üye olmak!
Yargıç eğer dosyayı gerçekten okumuş olsaydı. Dündar ve Gül için ne savcılığın ne de tutuklama kararı veren yargıcın böyle bir suçlama yöneltmemiş olduğunu da görecekti.
Bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız acaba?
Yargıçlar, bir yerlerden esen rüzgârlara göre peşin bir hüküm mü oluşturdular, ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl savunulursa savunulsunlar Dündar ve Gül’ü hapiste tutmaya mı kararlılar?
Memleketimizin bağımsız ve tarafsız HSYK’sı ne düşünüyor bu konuda?
Paylaş