Paylaş
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın sarayındaki özel danışmanı Binali Yıldırım’ın, 5 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na Cumhurbaşkanı’nın başkanlık edeceğini açıklaması hükümette “hoş” karşılanmadı.
Deniz Zeyrek’in, dün Hürriyet’teki analizini okumuşsunuzdur.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “bir hışım ile” konuştu: “Cumhurbaşkanımızla beni ilgilendiren konular sadece Cumhurbaşkanımızın zatı ve benim tarafımdan açıklanır. Dolayısıyla 5 Ocak’ta böyle bir toplantı yok.”
Biz de bu açıklamasını televizlondan dinleyip, “Peh peh peh” dedik!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da konuştu tabii, Yıldırım’ın Cumhurbaşkanı’nın sözcüsü olmadığını, kendisine böyle bir görev verilmediğini söyledi, “İzmir milletvekili olması dışında bir pozisyonu yoktur” dedi.
Deniz Zeyrek’in analizinde belirttiğine göre Yıldırım’ın bu sözlere bir yanıt vererek, polemiği büyütmesi beklenmiyormuş.
Ama Yıldırım’ın, pazar günü İzmir’de ilçe kongresinde söylediği şu sözün altını çizmenizi öneririm:
“Yeni Türkiye’nin yeni yol güzergâhında nöbet değişiminde Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nu işbaşına getirdik, görev verdik.”
Konuşmasını, “yandaş gözüyle” okursanız, bu “görevlendirmeyi” partisinin yaptığını söylediğini de düşünebilirsiniz ama Yıldırım’ın “10 Ağustos’ta yeni bir dönem başladığını” vurguladığını da unutmayalım.
Bu vurgu, Davutoğlu’na bulunduğu makama nasıl geldiğini hatırlatan, kibar bir cümle aslında.
Ve Davutoğlu’nun da asla aklından çıkaramayacağı bir durum.
Yani diyeceğim o ki “Başbakan yetkilerini kullanmaya meraklı Cumhurbaşkanı” olgusu nedeniyle bir siyasi kriz ya da tartışma beklemeyin.
Davutoğlu, Erdoğan ile siyaseten çatıştığını rüyasında görse ter içinde uyanır, Eyüp Sultan’da kurban keser ki böyle bir rüya gördüğünden bile Cumhurbaşkanı’nın haberi olmasın!
Unutmayın ki Erdoğan, Davutoğlu’ndan çok daha güçlü bir siyasi kişiliği, Abdullah Gül’ü bir hamlede santranç tahtasının dışına itebilecek kadar güçlü ve akıllı bir oyuncu.
Bunu en iyi bilebilecek olanlardan biri de Davutoğlu Ahmet Bey’den başkası değil, her ne kadar “bir beyin oğlu” olsa da!
Beşer şaşar, ama arşiv unutmaz Erdoğan Bey
ESKİ Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, hakkındaki yolsuzluk suçlamaları ile ilgili olarak “Yargı tarafından takipsizlik kararı verilmiş. Hiçbir suçum yok, Yüce Divan’a gitmekten neden korkayım” diyor.
Suç işlemediğine inanıyorsa elbette Yüce Divan’a gitmekten korkmasına gerek yok.
Ama bunun nedeni “yargı tarafından takipsizlik kararı verilmiş olması” ise o kadar da emin olmamalı diyorum.
Savcılık tuhaf bir takipsizlik kararı verdi, kararını verirken siyasetin baskısı altında olduğuna kuşku yok.
Ve o takipsizlik kararında, bakanlara verilen “şeylerin” hediye olduğunu da yazdı.
Yüce Divan’ın “rüşvet” ile “hediye” ayrımı konusunda savcı kadar geniş gönüllü olmasını beklemek pek gerçekçi değil.
Bayraktar, kendisi ile birlikte Yüce Divan’a gönderilmesi söz konusu olan bakanlar ile ilgili olarak “Diğer bakan arkadaşlarla aramızda hiçbir problem yok” diyor.
Sabah’a verdiği demeçte bakanlar ile devamlı istişare halinde olduğunu ve “her zaman görüştüğünü” de ekliyor.
Hafıza–i beşer nisyan ile malul ama arşiv unutmaz!
Aynı Bayraktar, daha bu ayın başında istifa ederken söylediği “Ne yaptımsa Başbakan’ın talimatıyla yaptım” çıkışının nedenini şöyle açıklıyordu:
“Bu bir çeşit sitemdir, alınganlıktır, diğerleriyle aynı çuvala konmama bir tepkidir!”
Bir ay içinde ne değişti ki tam tersini söylemeye başladı diye soracak olursanız yanıtı belli: Beştepe’den sert bir rüzgâr esmiş olmalı!
Günaydııınnnnn!
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, kendisine suikast yapılacağı iddialarıyla ilgili olarak “aklına soru takıldığını” söyledi.
Hatırlayacaksınız, iki subay bir sivil aracın içinde polis tarafından “yakalanmış” ve subaylardan birinin Arınç’ın evinin krokisinin çizili olduğu bir kâğıdı yutmaya çalıştığı iddia edilmişti. (Geçenlerde o kâğıttaki yazıların subaylara ait olmadığı da ortaya çıktı.)
Subaylar hakkında herhangi bir dava açılmamış ama bu olay nedeniyle ordunun kozmik odasında “arama” yapma izni alınmış, bir yargıç kozmik odaya girerek günlerce not almıştı.
O günlerde yandaş medyada kozmik odada “acayip” bilgilerin bulunduğu ile ilgili haberler de yayınlanıyordu. 28 Şubat’a kadar birçok olayın aydınlatılacağı ileri sürülüyordu.
Ben bir yıldan daha fazla bir süre her pazartesi bu soruşturmanın akıbetini sordum, kimseden bir yanıt alamadım.
Ve şimdi Arınç şöyle diyor:
“Kozmik odaya girmeleri gerekiyordu da böyle bir ciddi olayı kamuflaj aracı olarak mı kullandılar? Yalan söylemem gerekmez, içimdeki şüphe büyümeye başladı.”
Ne diyeyim, bilemiyorum.
Galiba “Good morning after supper” (Akşam yemeğinden sonra günaydın) demek en iyisi!
Paylaş