Gazetelerde Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifalarının piyasalarda bir etki yaratmadığı yazılıyor.
Eskiden bir anayasa kitapçığının masanın ortasına fırlatılmasının nelere yol açtığını hatırlayanlar için olumlu bir durum gibi sanki bu. Acaba gerçekten öyle mi? Şu son bir ayda yaşadıklarımız, dünyanın medeni köşelerinden bir başkasında meydana gelseydi, acaba ne olurdu? Kaç koltuk sallanır, kaç koltuk boşalırdı? Silvan’da gencecik insanlar öldü. Birkaç gün üzüldük, ağladık, gazetelerde manşet yaptık, geçti. Her gün iki-üç şehit haberi geliyor, ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Ardından bir şike soruşturması patladı, ortalık birbirine girdi. Gazetelerde her gün tefrikalar halinde gizli kalması gereken hazırlık soruşturmaları ile ilgili bilgiler yayımlanıyor. Emniyet, çağırdığı insanlara soruşturma ile ilgisi olmayan telefon konuşmalarını dinletiyor. İfadeye çağrılmalar bir tefrikaya dönüştü. Soruşturmayı yürütürken kuralları çiğneyenler de yerinde oturmaya devam ediyor. Silahlı Kuvvetler’in, kendi vatandaşlarına karşı psikolojik bir savaş yürüttüğünü gösteren internet andıcı davası gazetelerde hak ettiği yeri de bulamıyor. Çünkü Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifaları ve Yüksek Askeri Şûra toplantısının yarattığı gürültü altında kaybolup gidiyor. Yüksek Askeri Şûra, ordudaki tayin ve terfileri konuşmak için toplanıyor, Başbakan bir saat sonra toplantıdan ayrılıp konutunda Genelkurmay Başkanı ile 1.5 saat görüşüyor. Gazetelerde haber: Başbakan ve Genelkurmay Başkanı terfileri görüştüler! Affedersiniz ama Yüksek Askeri Şûra neden toplanmıştı? Ortada garip bir durum var ama başımız olaylardan o kadar dönmüş ki “Ne oluyor” diye soramıyoruz bile. Böyle bir ülkede yaşarken, “Olaylar oluyor ama piyasalar düşmüyor” diye sevinmeli miyiz, yoksa giderek her türlü olaya karşı bağışıklık kazanan vurdumduymaz bir toplum haline mi dönüşüyoruz diye üzülmeli miyiz? Ben karar veremedim, siz ne dersiniz?
Adresi belli olduğundan tutuksuz yargılanmasına!
MODA tasarımcısı Sinem Yalçın’a, emniyet şeridinde çarparak ölümüne neden olan sürücü Faruk Kalkavan’ın 5 yıl 6 aylık hapis cezası altı ay önce kesinleşince, onu arayan polis, kazada kızlarını kaybeden ailenin işyerine gitmiş: Suçlu burada mı diye! Kim bilir belki de hallerine şükretmeleri gerekiyor: Yardım ve yataklıktan içeriye de alabilirlerdi! Sanığın ABD’ye kaçtığı tahmin ediliyormuş. Yargılama sürerken mahkeme şöyle bir karar vermiş: “Öğrenci olması ve adresinin belli olması nedeniyle tutuksuz olarak yargılanmasına!” 2008 yılında meydana gelen ölümlü bir kaza. Kazaya neden olan belli! Olaya karışan kişilerin bu suçtaki hata paylarının ne olduğunu tespit etmek çocuk oyuncağı! Ama böyle bir davada yargılamanın tamamlanıp, cezanın kesinleşmesi bile neredeyse üç yılı bulmuş. Sanık ele geçse bile aldığı ceza ile yatacağı süre, mahkeme safhasından kısa kalacak! Mahkeme iyi niyetle sanığın “adresi belli olduğu için” tutuksuz yargılanmasına karar vermiş, ama sanık adresini kaybettirmeyi de başarmış. Bir daha ne zaman ele geçer, Allah bilir! Oysa aynı adalet sistemi, kaçmayacağı belli gazetecileri, subayları yıllardır tutuklu yargılıyor. Halen Türkiye cezaevlerinde tutuklu olarak bulunan milletvekilleri bile var! Seçime girmişler, seçilmişler, milletvekilliği dokunulmazlığını da kazanmışlar ama tutuklular. Böyle bir sistemin siyasallaşmamış olmasından söz edebilir miyiz?
Günün en komik haberi
DÜN gazetelerde okuduğum haberler içinde en komiği Yunanistan gazetelerine atfen verilen bir haberdi. Elefteros Tipos gazetesinin haberine göre, “Erdoğan hükümeti ile askerler arasındaki yeni sürtüşme” nedeniyle Yunanistan Savunma ve Dışişleri bakanlıkları alarma geçmiş! Savunma Bakanlığı Türk askeri faaliyetlerini adım adım izliyormuş. Bir Yunan subayı “Şimdilik önemli bir faaliyet tespit edemedik” diyormuş! “Önemli faaliyet” diye tanımlanan da şu: Türk ordusu, bu krizden yararlanarak Ege’de bir oldubittiye kalkışabilir! Gazete, aynı subayın “Türklerin hiçbir zaman önceden tahmin edilemeyeceklerini” ifade ettiğini de yazıyor. Yunan subayı belli ki hiç gazeteleri takip etmiyor. Aynı şekilde “alarma geçen” yetkililer de! Eğer gazeteleri takip etselerdi, şu anda Türk Hava Kuvvetleri’nde “filo yönetme tecrübesi” olan bir tek generalin bile bulunmadığını, hepsinin tutuklu olduğunu öğrenmiş olurdu. Uçaklara kim komuta edecek? Denizden bir harekât yapılacak olsa, filo komutanları, saha komutanları tutuklu, elde bir tane amiral var, o da Askeri Şûra’da dosyalar ile boğuşuyor! Ege’deki ordunun komutanı hakkında da “yakalama kararı” isteniyor, bugün yarın askeri inzibat lojmanında tutuklayabilir. Yani Ege’deki askeri durum için endişeye mahal yok! Alarmı kaldırıp, iki tek uzo atmaya gidebilirsiniz!