HRANT Dink’in öldürülmesinin planlandığına ilişkin istihbarat bilgisini üstlerine aktarmadığını söyleyen İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Başkanı Ahmet İlhan Güler açığa alındı.
Görevden almanın Mülkiye Baş Müfettişi tarafından hazırlanan rapora dayandığı bildiriliyor.
Bu durumda İstanbul Emniyet Müdürü’nün, cinayetteki ihmalden kaynaklanan bir sorumluluğu olmadığını mı düşünmemiz gerekecek?
Bize yedek subay okulunda şöyle öğretmişlerdi: Başarıdan ve başarısızlıktan komutan sorumludur!
Bu temel ilke bizim iş yaşamımızda da geçerlidir.
Şirket başarısızsa sorumlusu şirketi yöneten kişidir, altında çalışan ve onun emirlerini yerine getiren müdürlerden biri değil!
"Hrant Dink ve Agos gazetesinin bazı kötü niyetli kişilerin hedefi olabileceğini tahmin etmek için bir istihbarat raporu mu gerekiyordu" diye düşünmeden edemiyorum.
İstanbul’daki TCK 301. madde ile ilgili yargılamalarda adliye kapısında toplanan güruhun tavır ve hareketlerine bakmak bile bunu görmek için yeterliydi.
İstanbul Emniyet Müdürü, o yargılamalar sırasındaki ihmalleri nedeniyle de eleştirilmişti ama aynı tablo bütün yargılamalar boyunca sürüp gitmişti.
İstihbarat Şube Başkanı’nın üstlerine eksik bilgi vermek gibi bir hatası olabilir ama İstanbul Emniyeti’nde bu olayda asıl suçlanması gereken kişi, o kurumun başındaki kişidir.
İçişleri Bakanı ve İstanbul Emniyet Müdürü’nün bu olaydaki sorumluluğu, iki-üç polisin görevden alınmasıyla geçiştirilemez!
’Pasta savaşını’ Hürriyet, ’balon savaşını’ Sabah kazandı!
SON günlerde bizim meslekteki rekabete bakınca şunu söylemek mümkün: "Pasta savaşını" Hürriyet kazandı, "balon savaşının" uzak ara galibi ise Sabah!
Sıkıntılı durumlarda insanların başta çikolata olmak üzere, şekerli yiyeceklere karşı bir istek duydukları bilinen bir gerçek!
Şekerli ve unlu, karbonhidratlı yiyecekler seretonin düzeyinin yükselmesine yardım ediyor.
Hormonlarımızın bize oynadığı bir oyun bu ve geçtiğimiz pazar günü Hürriyet’i 1 milyon 89 bin adet sattıran, Posta ve rakibi Sabah’ı 900 bin sınırına getiren tablo, Türk halkının "sıkıntıdan kaynaklanan bir stres içinde olduğunu" da gösteriyor olmalı.
Hükümet, bundan kendisine bir ders çıkarır mı, orası da onların bileceği bir iş.
"Balon haber savaşının" galibi ise, önüne gelen her söylentiyi manşetine taşımak gibi bir alışkanlık edinen Sabah!
Danıştay Baskını, Atabeyler Çetesi ve derken Hrant Dink cinayeti ile ilgili olarak Sabah’ın gösterdiği bu "performans"ın da böyle "hormonal" bir açıklaması var mı, bilemiyorum. Bunu, Osman Müftüoğlu’na sormak gerek.
Ama gazeteciliğe yeni başlamış bir polis muhabirinin bile yapmayacağı bir hatayı yaparak, görevli bir polis memurunu manşetten "Yasin Hayal’dir" diye teşhir etmek, hormonal değilse bile güçlü bir "hayal gücüne" işaret ediyor.
Bu durumda "Yasin Hayal" diye teşhir edilen memur haberi de "Hayali Yasin" haberi olarak nitelendirilmeyi hak ediyor!
Madalyayı hak etmiyor mu?
ŞİMDİKİ çocuklar Kaptan Cousteau’yu ne kadar tanıyorlar bilmiyorum ama siyah-beyaz televizyon yıllarında yetişenler bu ismi eminim ki her zaman hatırlayacaklardır.
Dün sabah gazetelerde "içimi ferahlatacak" bir haber ararken Kaptan’ı yeniden anma fırsatını Radikal’deki bir haberde buldum.
Kaptan’ın gemisi Calypso’nun Baş Dalgıcı Claudie Duthuit’in, Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü’ne 1 milyon Euro (1,8 milyon YTL) bağışladığını anlatan bir haberdi bu.
Duthuit, Kültür Bakanlığı’nın son iki yılda 60 bin YTL ödenek ayırdığı Enstitü’ye bu bağışı yapmasının nedenini "Eşimle birlikte 50 yıldır gelip gittiğimiz Ege’ye áşık olduk. Türk arkeologların kısıtlı bütçelerine destek olmak için elimden geleni yapacağım" diye açıklıyor.
Bu son bağışıyla birlikte, 75 yaşındaki "kahraman dalgıç"ın Enstitü’ye katkısının 3 milyon Euro’yu aştığını yazıyor gazete.
Hükümetin, halkımızın teşekkürlerini ifade edecek bir "madalyayı" bu gönlü zengin yaşlı dalgıca çok görmeyeceğini ümit ediyorum.