BU yazıyı yazdığım saatte henüz Erdoğan-Bush görüşmesi gerçekleşmemişti. Bu nedenle nasıl bir sonuç çıktığına ilişkin bir fikrim yok. Ancak zaten dünkü yazımda önemli bir sonuç çıkmasını beklemediğimi de belirtmiştim.
Görüşme öncesinde Kuzey Irak’ta Barzani’nin başkanlığında yapılan bir toplantıda da PKK’ya karşı alınacak önlemler görüşülüp karara bağlanmış.
Toplantıda, örgütün kent merkezleri ile dağ arasındaki bağlantısının kesilmesi, lojistik olanaklarının ortadan kaldırılması, kent merkezlerindeki yasadışı PKK faaliyetlerinin takibi ve sorumlularının yakalanması, Mahmur Kampı ile Kandil arasındaki gidiş-gelişlerin önlenmesi gibi kararlar alınmış.
Bunların eskisine göre ileri adımlar olduğunu görüyorum ancak bütün bunların ayağa kalkmış Türk kamuoyunu tatmin etmeye yetmeyeceğini düşünüyorum.
Barzani, geçmişteki iddialı konuşmalarını yapmamış olsaydı, bu adımlar samimiyeti için bir kanıt gibi görülebilirdi ancak artık çok geç.
Bu noktada atılması gereken adımlardan biri de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasında karşılıklı bir güven bağının yeniden kurulmasını sağlayabilmek olmalı.
Barzani bilmeli ki Türkiye’ye düşmanlık ederek orada rahat oturamaz. Rahat oturmak bir yana ayakta bile duramaz.
Türkiye de, artık Irak’ta işlerin değiştiğini, Kuzey Irak’ta eskiye dönüşün mümkün olamayacağını ve Barzani ile Talabani’nin hep orada olacağını anlamalı.
Kavgayla ve "ben seni tanımıyorum" ile işlerin yürümeyeceğini artık görmek zorundayız!
Turizmcilerin sorumluluğu alma zamanı
ANTALYA’nın turizm bölgesi Belek’teki fıstık çamı ormanında verilen golf alanı açma izninin, nasıl bir doğa tahribatına yol açtığını, gazetelere yansıyan hava fotoğraflarından izlemiş olmalısınız.
Kesilen ağaç sayısının çevreci kuruluşlara göre 500 bin, Turizm Bakanlığı’na göre 80 bin olduğu söyleniyor.
Sayının ne kadar olduğunun benim açımdan bir önemi yok. Hava fotoğraflarına yansıyan korkunç görüntüyü, kaç ağacın kesilmesinin yarattığını tartışmak bile boş.
Orman Bakanlığı’nın "korunması zorunlu muhafaza ormanı" olarak ilan ettiği bu arazinin, içinde golf sahaları olmadan da bölge ekonomisine katkı sağlayıp sağlamayacağı tartışmasına da uzağım.
Ortada somut bir gerçek var şimdi: O bölge beş yıldızlı otellerle doldu, birçok golf sahası yaratıldı ve bölgede önemli bir istihdam ve gelir kaynağı yaratıldı.
Yapılması gereken, bu tahribatın etkilerini giderecek girişimlerde bulunmaktır.
Sonuç olarak artık ne o otellerin yıkılıp bölgenin yeniden orman haline getirilmesine olanak var, ne de golf sahalarında yeniden ağaç yetiştirmenin.
Bölgede kurulu otel ve tatil köylerinin başını çekeceği bir "sosyal sorumluluk projesine" ihtiyacımız var.
Bölgede kalan ormanın korunması ve iyileştirilmesi, yeni ormanlık alanların yaratılması için yürütülecek bir çalışma olmalı bu.
O civardaki otellerin çoğunun odasında "çevreyi korumamıza yardım edin" başlıklı notların geceleri yatakların üzerine bırakıldığını biliyorum.
O notları koyanların şimdi o notların gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde amaçlarının "çevre koruma" görüntüsü altında "deterjan ve su tasarrufu yapma" olduğunu düşüneceğim.
Çok ciddi bir ahlak problemi
YILIN ilk dokuz ayında değişik isimler altında toplanan vergilerden elde edilen gelir yüzde 10.5 oranında artarken, katma değer vergisi geliri sadece yüzde 1.8 oranında artmış.
Gazeteler, bu durumun fişli vergi iadesinin kalkmasından kaynaklandığını yazıyor.
Hatırlayacaksınız vergi uzmanları, fişli vergi iadesinin kalkmasının bu tür bir kayba yol açacağı konusunda hükümeti uyarmışlardı.
Maliye Bakanlığı, her şeyi en iyi kendisinin bildiğini düşündüğü için buna kulak asmamıştı.
Gazetelere yansıyan haber, bu durumun bu yıl için 4 milyar YTL’lik bir kayba neden olduğunu, bu eksikliğin kamu zamları ile giderileceğini de yazıyorlar.
Yani vergi kaçağının bedelini hep birlikte ödeyeceğiz!
Bu nedenle Maliye Bakanlığı’nı suçlayacak değilim. Onlar herkesin yasalara saygılı olacağını varsaymak durumundalar.
Geçim sıkıntısı içindeki insanların, "Fiş istemezsen şu kadar daha ucuz" teklifini geri çevirmelerinin zorluğunu da biliyorum. Bu nedenle o vatandaşların da suçlanamayacağına inanıyorum.
Suçlanması gerekenlerin kim oldukları belli: Faturasız mal alıp, fişsiz-faturasız mal satarak vergisiz kazanç peşinde koşanlar.
Ülkemizin ticaret ve sanayi odalarının, esnaf kuruluşlarının, işadamı derneklerinin üzerinde durmaları gereken bir ahlak problemi bu!
Ama onlar her konuda fikir açıklıyorlar da iş buraya gelince ne söylediklerini hiç duyamıyoruz.