Mehmet Y. Yılmaz

Hadi gelin ‘büyük fotoğrafa’ bakalım!

19 Aralık 2013
ÖNCE birçok kişinin hoşuna gitmeyeceğini bildiğim ama söylemekten de asla vazgeçemeyeceğim temel bir kuralı hatırlatarak başlayayım: Hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı sürece herkes masumdur!

Bunu bugüne kadar kaç kere hatırlatmak zorunda kaldığımı hatırlayabilmeme olanak yok.
Özellikle de son beş–altı yılda belki yüzlerce kez tekrarlamışımdır.
O vakitler bunu yazdığımda “Ergenekon davasını itibarsızlaştırma girişiminden” başlayarak, “postalcı” olmaya kadar birçok şeyle suçlandım.
Bu kadar ileriye gitmeye cesaret edemeyen “nispî liberaller”den de şunu çok duydum: “Büyük fotoğrafa odaklan, kurunun yanında yaş da yanabilir, önemli olan büyük fotoğrafı görebilmektir.”
Şimdi yine aynı noktadayım: Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadığı sürece herkes masumdur!
Son operasyonla aralarında kamu bankası genel müdürünün, belediye başkanının, bakanların oğullarının ve bazı işadamlarının olduğu birçok kişi gözaltına alındı.
Ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlardan, yatak odalarında ele geçirilen para sayma makinelerinden, telefon kayıtlarından, videolardan söz ediliyor.Kuşkusuz ki bunlar önemli delillerdir. Yargılama aşamasında bu delillerin çok baş ağrıtacağını şimdiden söyleyebilirim.

Yazının Devamını Oku

Bu heyecanı unutmuştuk

18 Aralık 2013
BÖYLE bir heyecanı epeydir yaşamıyorduk, dün sabah bir kez daha operasyon ile uyandık.

Şu anda bir şey söylemek için elbette çok erken.
Aralarında bakanların çocuklarının, AKP danışmanlarının, bir kamu bankası genel müdürünün ve bir belediye başkanının da olduğu çok sayıda şüphelinin üç ayrı dosya nedeniyle gözaltına alındıklarından başka bir şey bilmiyoruz.
Hiçbir şey bilmiyoruz ama dün sabah bu haberin duyulmasından beri birçok kişi, özellikle de AKP çevreleri bununla ilgili kararlarını verdiler: Bunun arkasında Fethullah Gülen cemaatinin bir operasyonu olduğuna inanılıyor ve yorumlar bu inancın üzerinden yapılıyor.İlk gelen haberlere göre Başbakan da bu operasyonun başlamasından çok sonra haberdar olabilmiş.
Demek ki polis şefleri ve savcılarla bir araya gelip, soruşturma dosyalarını yönlendirme olanağı bulan Başbakan’dan bu kez bu bilgiler saklanmış. Eski operasyonların böyle yürütüldüğünü biliyorduk, önceki gün Taraf’ta Emre Uslu’ya konuşan polis şeflerinden bir kez daha öğrenmiştik.
Saklanmış olması da doğal, aralarında bakanların çocuklarının da bulunduğu bir operasyonu haber vermiş olsalardı, Başbakan zaten bunu engellerdi.
Şimdi tarafların neler diyeceklerini biliyoruz, aşağı yukarı tabii!
Bir taraf büyük bir yolsuzluk olduğunu, operasyonun yolsuzluklara karşı yapıldığını, cemaatle bir ilgisi olmadığını söyleyecek.Diğer taraf aksini iddia edecek.Nitekim Başbakan, dün Konya’da bunun “hile” olduğunu söyledi ve son günlerde çok sık kullandığı “çeteler önünde boyun eğmeyeceği” cümlesini tekrarladı.

Yazının Devamını Oku

Gazetecilerin tutuklanmasını Başbakan istemiş!

17 Aralık 2013
HÜKÜMET ile cemaat arasındaki iktidar kavgası nedeniyle yeniden gündeme gelen “emniyetteki cemaatçi oluşum” tartışmaları giderek ilginç bir boyut kazanıyor.

Taraf yazarı Emre Uslu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması ile başlayan süreçte tasfiye edilen polis yetkilileri ile görüştüklerini dün yayımladı.
Ahmet Hakan’ın Odatv operasyonu sırasında tutuklanacağına ilişkin haberler ile ilgili olarak ilginç bilgiler veriyor.
Odatv soruşturmasını yöneten polisler Uslu’ya bazı şeyler anlatmışlar, “Hepsini yazmayacağım” dedikten sonra şöyle yazıyor:

* “Odatv davasının başından sonuna her aşamasından Başbakan Erdoğan’ın haberi vardı.”
* “O polisler bu uygulamanın esasen rutin bir uygulama olduğunu Başbakan’ın, Ergenekon davaları ve KCK davaları ile ilgili işin polisiye kısmındaki gelişmeleri adım adım takip etmek istediğini, bu nedenle de İstanbul’a her gelişinde havaalanında kendisine mutat dosyaların sunulduğunu anlatıyor.”
* “Başbakan ve yakın ekibi, Ergenekon sürecinde Aydınlık dergisi ve Ulusal Kanal’a operasyonlar yapılınca o misyonun Odatv’ye geçtiğini düşünüyor. Odatv’nin yaptığı yayınlarla kurumları ve kişileri hedef gösterdiği, Ergenekon davasına destek veren ne kadar kişi ve kurum varsa hepsine teker teker operasyonel yayınlar yaptığı da tespit ediliyor. Zaten iddianame de bu yönde düzenlenmiş durumda.”* “Polisin Ergenekon davası sırasındaki çalışmasında elde edilen bulgular savcılarla birlikte Başbakan’a sunulunca zaten kapatma davasında Aydınlıkçıların kritik rol oynadığını düşündüğü için Odatv davasında da yürüyün ışığı verdiği belirtiliyor.”
* “Konuştuğum kaynaklar şunu net olarak ifade ediyor: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in gözaltına alınması sürecinden de Başbakan’ın haberi vardı.”Gel de “Vay anasına sayın seyirciler” deme!

Yazının Devamını Oku

Yargı bağımsız ama ‘o kadar da değil’!

16 Aralık 2013
HÜKÜMET ile cemaat kavgası sırasında ortalığa saçılanlardan öğreniyoruz ki emniyet ve adliyede, hükümete paralel bir yapı oluşturulmuş, hatta bunlar Türkiye Cumhuriyeti hükümetini iş yapamaz hale getirmek gibi ağır cezalık bir suç da işlemişler.

Başbakan’ın uzun süredir bir kenara bıraktığı “milli iradeyi takmayan çeteler” konusunu yeniden gündeme getirmiş olması, iddiaları ciddiye almayı da gerektiriyor.
Ve yine öğreniyoruz ki aralarının bu kadar bozuk olmadığı, hatta birlikte iş tuttukları dönemde bazı şeyler de yaşanmış.“Emniyet–yargı cuntası”, bazı aydınları da KCK bahanesiyle tutuklama hesapları yaparken, olay Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın kulağına kadar gitmiş, onlar araya girince tutuklamalardan vazgeçilmiş.
Hatırlarsınız, o günlerde hükümet üyelerinden sıkça “yargının bağımsız olduğunu” duyardık.
Meğerse o kadar da bağımsız değilmiş.
Böyle olunca aklıma takılan bazı şeyler daha iyi yerine oturdu.
Mesela yargı, Deniz Feneri soyguncularını adaletten kaçırmak için her şeyi yaptı. Hükümetin, inanmış Müslümanların paralarını iç eden bu dolandırıcılık çetesini sevdiğini, korumaya çalıştığını, bununla ilgili haberlerin yayımlanmasından sonra medyaya yönelik büyük bir savaşın başlatıldığını da hatırlayalım.
Öyle görünüyor ki hükümetin hoşlanmadığı davayı açan savcıların yerlerinden edilip, üstüne bir de mahkemeye verilmeleri “cunta” ile hükümet arasındaki bir dirsek temasından kaynaklanmış.Bu köşede yıllardır sorup duruyorum, Siemens rüşvet skandalına karışanlar ile ilgili neden dava açılmadı diye. Hatırlarsınız, rüşvetçilerle akşam yemekli toplantı yapan bir bakan da olaya karışmıştı.

Yazının Devamını Oku

Birbirini kadınlı–erkekli öpen yapılar!

14 Aralık 2013
BÖYLE bir “yapılanmanın” varlığını Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın konuşmasından öğrendim.

Yarım yüzyıldan fazla bir süredir Türkiye’de yaşıyorum ve bir devlet yetkilisi değişik “yapılanmalardan” söz ettiğinde bundan ürkmek gerektiğini öğrenmeme yetecek bir süre bu.
Haliyle sırtım ürperdi, tüylerim diken diken oldu.
Birbirlerini “kadınlı–erkekli öpen yapılanmalar” varsa bunun antitezi de bu toplumda mutlaka vardır.
Birbirlerini “erkekli–erkekli öpen yapılanmalar” ile “kadınlı–kadınlı öpen yapılanmalar” da olmalı ki Bozdağ niye bu konuya girmedi bilemiyorum. Belki o yapılanmaların konuşulmasından bile hoşlanmıyordur, olabilir, homofobi yaygın bir sorun çünkü.
Bozdağ’ın sözünü ettiği birbirini öpen kadınlı–erkekli yapılanmalar olmaz ise Büyük Usta Başbakanımızın önümüze koyduğu “en az üç çocuk” hedefine nasıl ulaşabiliriz, bunu da doğrusunu isterseniz pek bilemiyorum.
Gerçi hikmetinden sual olunmaz ama canlılar âleminde böyle “yapılanmalara” yüz vermeyip, işini kendi kendine görenler de var, kim bilir belki de Bekir Bey’in ideal toplum özlemi böyle bir şeydir diye de düşünmedim değil.
Poeciliopsis adını taşıyan bir cins “dişli sazan” ile kamçıkuyruklu çöl kertenkelesi böyle mesela.

Yazının Devamını Oku

Faşist anlayışın itirafı

13 Aralık 2013
BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, MGK belgelerinin Taraf gazetesinde yayımlanmasıyla ilgili olarak TBMM kürsüsünden şunları söyledi:

“Gazetecilik başarısıyla Pulitzer Ödülü’ne kendisini aday gösteren insan, bir cezaya muhatap olacağını düşünmeli ve cesaretle bu işi yapmalıdır. Öyle somun pehlivanlığına gerek yok. ‘Bu işi bilerek yaptım, sonucuna razıyım, bu bir gazeteciliktir’ dersiniz, kanun ceza veriyorsa göğüslersiniz. Mustafa Balbay kadar olmasa bile herhalde 4.5–5 yılı hiç kimse göze almıyor ama kahramanlık budur.”Türkiye’de basın özgürlüğünün tam olarak sağlanamadığına ilişkin olarak kim bilir kaç tane AB raporu, uluslararası basın kuruluşlarının araştırmaları vs. yayımlandı.
Arınç’ın bu sözleri, bütün bunların hepsinin özetini yapıyor, basın özgürlüğüne Türk hükümetinin bakışını yansıtıyor.
Yakın bir gelecekte bu sözünün uluslararası alanda sıkça yüzüne vurulacağını da şimdiden söyleyebiliriz.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin basın özgürlüğü ile ilgili değişik davalarda verdiği kararlar şu temel ilkeye dayanıyor: Ceza tehdidi altında özgür basın faaliyeti olamaz. (Lingens–Avusturya davası.)
Eğer, gazeteciler yazdıkları haberler–yorumlar için cezalandırılma tehdidi altındalarsa o ülkede basın özgürlüğünden de söz edebilmek mümkün değildir. Basın özgürlüğünden söz edilemeyen bir ülkede ise demokrasi yoktur, gizli–açık bir faşizm yaşanmaktadır.
Ve Başbakan Yardımcısı tehdidi TBMM kürsüsünden savuruyor: 5 yıl yatmayı göze alıyorsanız istediğiniz haberi yazın!Fazla söze artık gerek yok.
Türkiye, gazetecilerin yazdıkları haberler nedeniyle hapse atıldığı, hükümetler tarafından cezalandırılmakla tehdit edildiği bir ülkedir.Ve bunu o kadar fütursuzca yaparlar ki Başbakan Yardımcısı TBMM kürsüsünden bile söylemeye çekinmez!

İnançlı insanları tahrik eden nerede?

HENÜZ

Yazının Devamını Oku

Bu maçı hangi tribünde seyrediyorum?

12 Aralık 2013
HÜKÜMET ile Fethullah Gülen cemaati arasındaki iktidar mücadelesi olanca hızıyla sürüyor.

Başlangıçta imalar, metaforlar üzerinden yürüyen tartışma artık “vesayet–çete–örgüt–polis ve yargı cuntası–ihanet” gibi kavramlar üzerinden yapılıyor.
Öyle görünüyor ki bu iş tartışmalar ile sınırlı kalmayacak. Poliste, yargıda uzantıları da olacak, devletin bazı kademelerinde değişikliklere kadar varacak.
Hatta bir adım ileri gidecek, AKP’nin seçim listelerine kadar yansıyacak. Bundan sonraki milletvekili seçimlerinde cemaatin siyasetçilerinin artık AKP listelerinde yer bulabilmelerinin çok kolay olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz.Bazı okuyucularım yazdığım yazılardan yola çıkarak bu iktidar kavgasında taraflardan “hangisini tuttuğumu” anlayamadıklarını, bunu merak ettiklerini yazıyorlar.
Benim gibi bu mücadeleyi dışarıdan izleyenler için futbol takımı tutar gibi bir tarafı tutabilmek güç.
Ama şuna inanırım: Seçimle işbaşına gelmiş meşru bir siyasi iktidar var ve iktidarını herhangi bir oluşumla paylaşmak istememesinden daha doğal bir şey olamaz.Bu açıdan bakarsak doğal olarak hükümeti destekliyor olmam gerekir.
Meşru hükümetlerin iktidarları da elbette mutlak değildir, yasalar, hukuk kuralları, insan hakları ile sınırlıdır.Demokrasi, iktidarın mutlak olduğu değil, hukuk çerçevesinde toplumun geniş kesimleriyle paylaşıldığı bir rejimdir.
Ama bugün hükümet ile cemaat arasındaki iktidar paylaşımı kavgasının böyle bir paylaşımı hedeflemediği açık.Başbakan Erdoğan son konuşmalarında sıkça “çetelerden” söz ediyor. Oysa yakın geçmişe kadar “çeteleri temizlediğini, artık çetelerin iktidara yön veremeyeceğini” söylüyordu.

Yazının Devamını Oku

Fabrikasyon ‘belge’ meselesi

11 Aralık 2013
SABAH gazetesinde dün yayımlanan bir habere göre Taraf gazetesinin yayımladığı MİT’e ait belgelerin sahte olduğu ortaya çıkmış.

Sabah haberini, “MİT’te uzun süre görev yapmış yetkililere” dayandırıyor.
Buna göre Taraf’ın önceki gün yayımladığı belgeler, MİT’in daha önce mahkemelere gönderdiği orijinal belgelerle uyuşmuyormuş.Adı açıklanmayan yetkililerin verdiği bilgiye göre MİT belgelerindeki yazı karakterleri ve yazı dili Taraf’ın yayımladığı belgelerden farklı imiş.
Orijinal MİT belgelerinde sol üst tarafa yatay biçimde yaslanmış bir numaralandırma sistemi de bulunmuyormuş.
Sabah’ın iddiasına göre Taraf’ın belgelerinin sahte olduğu MİT’te Hakan Fidan’ın müsteşarlığa gelmesinden sonra mahkemelere delil olarak gönderdiği orijinal belgelerin incelenmesiyle de ortaya çıkıyormuş.
Haber bu minval üzerine sürüp gidiyor, iddianın temeli, söz konusu belgelerin birileri tarafından üretilmiş olduğu.
Haberi okurken Balyoz davası sırasındaki bazı tartışmaları hatırladım.
Balyoz davasına esas olan bazı belgelerin “askeri yazışma kurallarına uymadığı” iddiası ortaya atılmış, bu iddialar askeri bilirkişiler tarafından da doğrulanmıştı.Mahkemenin bu iddiaları tartışmaya değer görmediğini de hatırlayalım.

Yazının Devamını Oku