TURİZM mevsimi başladı. Dünyanın dört yanından insanlar uçaklarla, gemilerle ülkemize taşınıyorlar.
Turizm bölgelerimizde gözle görülür bir canlılık var. Kıyılarımızdaki tesisler gelinlik kızlar gibi bezenmiş, uzaklardan gelen konuklarını karşılıyorlar. Oyalı bir yazmanın motifleri gibi yol boylarına, bahçelerin ve tesislerin giriş kapılarına sıralanmış hoş kokulu güller, kendilerine has doğal zarafetleriyle gelenlere ince bir ferahlık sunuyorlar.
Alınan bilgilere göre bu yıl ülkemizi 15 milyon turistin ziyaret etmesi bekleniyor. Bu, birkaç Avrupa ülkesinin nüfusunun toplamına bedel bir büyüklüktür. Demek oluyor ki, Türkiye her turizm sezonunda Avrupa’nın birkaç ülkesini birden ağırlama şansına sahip, hatırı sayılır bir büyüklüğe erişmiş bulunuyor. Önümüzdeki yıllarda, daha da artacak olan tesisleri ve ağırlama kapasiteleriyle dünyanın sayılı turizm merkezlerinden biri haline geleceğimiz apaçık ortadadır.
* * *
Turizm, yüce Allah’ın ‘Sizi birbirinizle tanışasınız, görüşesiniz diye milletlere ve kabilelere ayırdık’ ilahi tecellisinin ve buyruğunun günümüze global ölçekte taşınmış sosyal bir tezahürüdür. Sosyal boyutunun yanında ekonomik ve kültürel boyutu da olan bir hadisedir. Çeşitli ülkelerden, ırklardan, dinlerden milyonlarca insan bu global ölçekli buluşmanın tarafları olarak bir araya geliyor, tanışıyor, ahbaplıklar, arkadaşlıklar kuruyor, sonra da kendi ülkelerine döndüklerinde göle atılan bir taşın dalgaları gibi başkalarını da içine alan, etkileyen yaygın bir propaganda ağına dönüşüyor. Bu durum, turizme kapılarını açan her ülke için olduğu kadar, ülkemiz için de altın değerinde, çok iyi değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.
Turizmi sadece doğal ve fiziki unsurlarıyla sunmak yeterli değildir. Bu altın fırsatı ekonomiye çevirirken, paralelinde yapılması gereken iş, bu fırsattan yararlanarak ülkemizi en iyi şekilde tanıtacak enstrümanları bu olayda en iyi şekilde kullanabilme basiretini göstermektir. İnsan olarak önce kendimizi tanıtarak işe başlayabiliriz. Türkler ve Müslümanlar olarak bizler nasıl insanlarız? Sıcakkanlılığımızdan, misafirperverliğimizden kuşkumuz yok. Ama ülkemize gelen yabancılara örnek bir insan, örnek bir toplum imajı verebiliyor muyuz, işte burada soru işaretleri var. Yani, yeterli değiliz.
Hálá, ülkemize gelen yabancılara ‘yolunacak kaz’ gözüyle bakan, onlara ‘dini ayrı gávur’ mantığıyla yaklaşan insanlarımız var. Birkaç kişinin, birkaç kendini bilmezin kötü davranışları yüzünden toplumumuzun imajı zedeleniyor, onu haksız suçlamaların, karalamaların hedefi haline getiriyor. Buna hakkımız yok! Müslümansak, iyi bir Müslüman olduğumuzu, İslam’ın ahlaklı ve erdemli insan örneğini vererek; iyi bir vatandaşsak, sorumlu bir vatandaş olmanın gereklerini yerine getirerek hareket etmeliyiz. Esnafsak, karşımızdakini ‘dini ayrı yabancı’ mantığı ile soymaya kalkışmamalıyız. Allah, yüce kitabımız Kuran’da ‘kul hakkı’ndan söz ediyor. Bunu Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ya da dinsiz diye ayırmadan tek bir kavram altında veriyor. Bizlerden de kul hakkına riayet etmemizi istiyor. Tartımız, Müslüman için de, dini ayrı insanlar için de, inançsız bir ateist için de aynı ölçüyü vermiyorsa, fiyatlarımız kendi vatandaşlarımız için de, misafirlerimiz için de aynı etiketi taşımıyorsa, ‘kul hakkı’ ile malul bir alışverişin ‘günahkár’ tarafı olduğumuzu bilmemiz gerekir.
Dinimiz, bize dürüst olmamızın yanında, temiz olmamızı da emrediyor. ‘Temizlik imandandır’ sözü bir peygamber öğüdüdür. Karşımızdaki insanı kirli ve pejmürde bir hal ile rahatsız etmeye hakkımız yoktur. Temiz olmalı, temiz giyinmeli, temiz kokmalıyız. Yaz sıcağının vücudumuzda biriktirdiği ter kokularıyla insanlara rahatsızlık vermemeliyiz. Caddelerimiz, sokaklarımız, meydanlarımız, binalarımız gelenleri güler yüzle karşılamalı. Lokantalarımız, mutfaklarımız, tuvaletlerimiz temiz olmalı. Müşterilere servis yapan garsonlarımız, turizm görevlilerimiz tırnak bakımlarından el ve yüz temizliğine kadar her detaya incelikle riayet etmeli.
* * *
Turist rehberleri, ülkemizin tanıtma elçileridir. Önemsenmeli, iyi yetiştirilmeli, desteklenmeli ve etkin bir propaganda gücü haline getirilerek, onlardan sadece turizm alanında değil, dış politika alanında da yararlanabilmenin yolları aranmalıdır. Onların vereceği örtülü mesajlarla hem Hıristiyan misyonerliğinin faaliyetlerine fikri planda set çekmiş oluruz, hem de AB, terör ve Ermeni meselesi gibi bizi meşgul eden konularda dünya kamuoyunu aydınlatmakta, kendimizi onlara anlatmakta daha akılcı ve kestirme bir yolu kullanmış oluruz.
2005 yılı turizm mevsiminin dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, bütün insanlar arasında dostluk, sevgi ve barışın güçlenmesine vesile olması temennisiyle, güzel bir yaz mevsimi geçirmenizi diliyorum.
SORALIM ÖĞRENELİM
Üniversiteli gençler arasında adına ‘siga ve muta’ dedikleri geçici evlilikler oldukça yaygın. Böyle bir evliliğin dinimizde yeri nedir?
Öğrenci/ERZURUM
İslamiyet’ten önce geçici nikáh vardı. Peygamberimiz toplumda yaygın olan bu uygulamayı birden kaldırmamış, bazı savaşlarda kendisine yapılan başvuru üzerine buna izin vermişti. Fakat bu izin uzun sürmemiş, muta nikáhı kesin olarak yasaklanmıştır. Buhari’nin Hz. Ali’den rivayet ettiği üzere peygamberimiz, Hayber’in alındığı gün muta nikáhını ve ehli merkeplerin etinin yenilmesini yasaklamıştır.
Bir baba, çocuklarından birine bağışta bulunabilir mi?
İbrahim VARDAR/BURSA
Bir baba, çocuklarına bağışta bulunabilir. Ancak bunu yaparken eşitliğe riayet etmeli. Aksi halde bu, çocukların babalarına olan saygısını azaltır. Farklı bağışın meşru bir gerekçesi olmalı. Örneğin, felçlik, körlük gibi.
Babası gayrimüslim olan bir çocuk ölürse cenaze namazı kılınır mı?
M.D./ALMANYA
Ölen çocuğun, anne ve babasından biri Müslüman ise cenaze namazı kılınır.
Yarışmalarda alınan ödüller helal midir?
Feridun ÖZALP/PARİS
Vücudun gelişip kuvvetlenmesini sağlamak amacıyla yapılan koşu, silah atışı, at koşuları, yüzme, güreş müsabakaları ve diğer spor çeşitleri caiz olduğu gibi yarışmalarda başarı gösterenlerin ödül almaları da helaldir.
Mekruh ne anlama gelmektedir. Açıklar mısınız?
Yakup TAŞTAN/ERZURUM
Mekruh, delil yönünden haram kadar kesin olmamakla beraber, yapılmaması arzulanan şey demektir. Vacip olan bir şeyi yapmamak tahrimen mekruh, sünnet olan şeyleri yapmamak tenzihen mekruhtur.
Bir Alman komşum, benden Kuran okuyup öğrenmek istiyor. Ancak Müslüman olmuyor. Öğretebilir miyim?
İsa/ALMANYA
Elbette öğretebilirsiniz. Belki bu sayede hidayete erer ve siz de büyük sevap kazanmış olursunuz.