Tartışma üslubu

İSTANBUL’dan isminin açıklanmasını istemeyen bir okuyucumuz, işyerinde bir mühendis arkadaşının Allah’ı inkár ettiğini, bunun üzerine çok sinirlendiğini, aralarında tatsız bir olay yaşandığını ve sonunda ilişkilerinin kopma noktasına geldiğini söylemektedir.

Sayın okurum, vaktiyle bir Tanrıtanımaz, ünlü düşünür William Paley’in yanına gelerek ‘Allah yoktur’ demiş. Bunun üzerine, W.Paley derhal cebinden saatini çıkararak kapağını açmış ve saatin içini inkárcıya göstererek şöyle demiş: ‘Ben, size bütün bu çarkların, yayların, zembereğin kendiliğinden vücuda gelerek birbiriyle ahenkli bir uyum sağladığını, bu uyumun buraya tesadüfen yerleştiğini ve harekete geçtiklerini iddia edecek olursam, benim aklımdan şüphe duymaz mısınız? Muhakkak ki şüphe duyarsınız. O halde, yıldızlara bakınız. Her birinin kendine mahsus bir yolu ve hareketi vardır.

Arz ile gezegenler, kendi eksenleri etrafında dönerek, bütün bir káinat her gün muhteşem bir armoni halinde hükmünü icra eder. Ve milyonlarca km. yol da kat eder. Her yıldız, kendi grubu ile ayrı bir güneş sistemi oluşturarak, tıpkı kendi güneş manzumemiz gibi fezada bir yer işgal eder. Bununla beraber müsademe yok, bozukluk ve karışıklık yok. Hepsi sükûnet ve intizam içinde çalışıyor. Bütün bunların kendiliğinden olduğuna mı inanmak, yoksa bir yaratıcı tarafından mı vücuda getirildiğine inanmak daha aklidir?’

* * *

W.Paley, muhatabına karşı: ‘Seni gidi münkir, seni gidi káfir... Sende zerre kadar akıl, zerre kadar izan yok mu?’ diye söze başlamış olsaydı, netice ne olurdu? Şüphe yok ki, bir gürültü ve kavga kopardı. Ateist olan zat, kendi düşüncesini müdafaa etmek için sert bir muhalefet konumuna geçer, kişilik ve düşüncesini korumak için savaşırdı.

Cevap etkileyici bir cevaptır. Paley, yaratıcıya inanmanın bir saatçiye inanmak kadar kolay ve basit olduğunu göstererek, karşısındakini evet demeye mecbur bırakmıştır.

Dalle Carnegie, insan kafasını bir kaleye benzetir. Fakat insanların çoğu, kaleye sahibiyle birlikte girme imkánından istifade etmezler ve kaleyi zaptetmek için onu bombardıman etmek ve yıkmak gerektiğini sanırlar. Sonuçta iki taraf arasında karşılıklı husumet başlayınca, kalenin köprüleri atılır, kapıları kapanarak demirlenir. Söz düellosu başlar ve iki taraf birbirini ikna edemeden ayrılırlar.

Eskiden beri meşhur bir söz vardır: ‘Bir damla bal, bir galon ziftten daha fazla sinek avlar.’ İnsanlar da böyledir. İnsanları kazanmak istiyorsanız, onlara evvela samimi bir dost olduğunuzu ispat etmeniz gerekir. Bu hareket, insan kalbini yakalayan bir damla baldır ve akla en uygun yoldur. Bu yolu elde ettikten sonra, yeterli bilginiz varsa ve davanızda da haklı iseniz muhatabınızı ikna hususunda güçlük çekmezsiniz.

* * *

Son olarak şunu ifade edelim ki, bir insanın ateist olması, teorik açıdan mümkün olmakla birlikte, gerçekleşmesi çok zor ve hatta imkánsız olan bir durumdur. Çünkü bir insanın mutlak surette inançsız olması veya hiçbir surette aklına Tanrı’nın varlığını getirmemesi mümkün değildir. Ancak, onlar zihinlerindeki bu kavrama Tanrı ismini vermek istememektedirler.

Evrende hákim olan gizli bir gücün, enerjinin, kozmik bilincin bulunduğunu kabul etmektedirler. Sonuçta, adına Tanrı demeseler de, görünen mevcut düzen karşısında Tanrılık işlevi gören bir ilkenin, bir gücün arayışı içerisinde bulunmuşlardır.

Nitekim, çağımızın en meşhur ateist felsefecisi Antony Flew de geçenlerde bir ‘U’ dönüşü yaparak, ‘Kusura bakmayın, Tanrı varmış’ dedi ve hayat ile káinatın yaradılışında ‘bilinçli tasarım teorisi’ne işaret edip ilmen ve aklen Allah’ın varlığını net bir şekilde ifade etti.

Hidayet Allah’tandır.

SORALIM ÖĞRENELİM

Nişanlandık, henüz nikáhımız kıyılmadı. Eşim beni cinsi ilişkiye zorluyor. Dinimiz açısından sakıncası var mı?

Asiye/İSTANBUL

Nikáh akdi yapılmadan müstakbel eşlerin nişanlılık döneminde cinsi ilişkide bulunmaları caiz değildir.

Kirvemin kızını seviyorum, evlenmek istiyorum. Fakat caiz değildir diyorlar, doğru mu?

İ.M./ANKARA

Kirvelik bir gelenektir, dini bir yanı yoktur. Dolayısıyla kirve kızı ile evlenmenizde bir sakınca yoktur.

El öpmek dinimizde var mıdır? Şayet varsa kimin eli öpülür? Siyasetçilerin eli öpülür mü?

Süleyman Aktaş/BURSA

El öpme, peygamberimizin zamanında yoktu. Ancak bir saygı ifadesi olarak anne, baba ve büyüklerin elleri öpülebilir, bu bir örftür. Nüfuz ve iktidar sahibi kişilerin ellerini riyakárca öpmek hoş değildir.

Bir arkadaşımın evine telefon ediyorum. Kadın sesi haramdır diye eşi telefona çıkmıyor, bu doğru mudur?

M.Y./SAKARYA

Günlük hayatın gereği olan normal görüşmelerde ve konuşmalarda kadın sesinin yabancı erkeklere haram olduğunu ileri sürmenin hiçbir dayanağı yoktur. Kuran-ı Kerim’de, kadınların yabancı erkeklerle konuşmalarının örnekleri pek çoktur. Ayrıca kadınlar Hz. Peygamber’le, halifelerle ve ashabıyla her zaman görüşüp konuşmuşlardır.

Bir kitapta ölümün kırmızı, beyaz, yeşil ve siyah diye kısımlara ayrılmış olduğunu okudum. Bunu açıklar mısınız?

Sadullah Emre/ADANA

Ölüm, kısımlara ayrılmaz. Yalnız, bazı tasavvufçular değişik yaşam tarzlarını ifade etmek için birtakım tasnif ve kavramlar geliştirmişlerdir. Bunlara göre, kırmızı ölüm, nefsin isteklerine karşı koymak; beyaz ölüm, açlık; yeşil ölüm, kanaatkár olmak ve siyah ölüm, halkın eza ve cefasına tahammül göstermektir.
Yazarın Tüm Yazıları