Paylaş
Türkiye’nin önerisi şöyle:
“…Türkiye derhal bir liman, bir de havalanını Rumlara açmaya hazırdır. Bunun karşılığında da, KKTC’ye karşı izolasyonların kaldırılmasını bekler…”
Bu sözlü bir öneri. Henüz kağıda yazılı bir şey yok. Ancak bu kadarıyla dahi ümitlerin artmasına yol açtı. Avrupa Birtliği ve Avrupa Komisyonundaki kafa karışıklığını büyüttü. 25 ülke daimi delegeleri iki defa bir araya geldiler, ancak karar alamadılar. Sonunda, Türkiye’den yazılı bir öneri yapmasını istediler. Bugün yeniden bir araya gelmeleri bekleniyor.
Türkiye’nin bu diplomatik girişiminin iki hedefi var :
Diplomaside bunun adına “yapıcı belirsizlik” deniyor
Yani, “yapıcı” bir tutum alıyorsunuz. Kendinizi iyilerin ve haklıların yanına çerkiyorsunuz.
Aynı zamanda “belirisizlik” yaratıp, gerçek niyetinizi, gerçekten istediğinizi net biçimde göstermiyorsunuz.
Bu da, kargaşa yaratıyor.
Karşı cephe bölünüyor.
Son derece heyecanlı bir diplomasi oyunu oynanıyor.
Devamı önümüzdeki hafta yaşanacak.
* * * * *
ABİ, NE OLUYOR, BEN ANLAMIYORUM...
Bana hergün sayısız e-mail, faks gelir. Yüzlerce soruyla karşı karşıya kalırım. Son haftalarda, özellikle Avrupa Birliği konusunda ısrarla aynı soru soruluyor. Şöyle özetleyebilirim:
“...Avrupa Birliği ile ilişkilerde bir şeyler oluyor ve sizler de her gün bu konuya değiniyorsunuz. Herkes bir şeyler yazıyor. Bilen de bilmeyen de konuşuyor. Ancak öylesine garip bir dil kullanılıyor ki, bizler tam olarak, ne olup ne bittiğini anlayamıyoruz. Lütfen şu olayı, bizim de anlayabileceğimiz bir şekilde anlatın da, bizler de fikir sahibi olalım...”
Son derece haklı bir şikayet ve istek.
Düşündün, taşındım ve olayı futbol maçındaki bir pozisyona benzettim.
Maç, AB takımı ile Türkiye arasında geçmektedir. AB takımının, Kıbrıs ve Rum kökenli forveti Alexis, karşısındaki Türk futbolcuya çalım atar (2004’teki AB doruğunda, Rumlar’ınGümrük Birliği anlaşmasını ön plana çıkartması). Türk futbolcunun ayağı kayar (Türkiye’nin AB doruğu sonrasındakisert tepkisi). Bu fırsattan yararlanan Rum futbolcu, Türk ceza sahasınadoğru derinlemesine pas verir. Fransız kökenli forvet bu topu kapar. Bulunmaz bir fırsat yakalamıştır, ancak ofsayt durumundadır. Türk futbolcular itiraz eder, el kol işaretleriyle yan hakemi uyarırlar. Ancak nafile, hakem görmezden gelir. Açıkça taraf tutar.
Fransız futbolcu artık durdurulamayacak bir noktadadır. Türk defansının arkasına düşmüş ve gole gitmektedir. Türk futbolcunun tek yapacağı, Fransız’ı yere düşürmektir ve nitekim ofsayt bir pozisyon sonunda gelecek o golü önlemek için rakip futbolcuyu yaka paça aşağı indirir.
Faul, tam ceza çizgisi üstündedir.
Hakem (AB Komisyonu) ya faulün çizgi içinde olduğu kararını bastırıppenaltı verecek ve Türk futbolcuya kırmızı kart (tüm müzakereleri askıya alacak) gösterecek veya aynı hakem, AB futbolcularının tüm itirazlarına rağmen, faulün çizgidışında yapıldığına karar verip, frikik (8 başlığın askıya alınması, diğer başlıkların kapatılmaması) ile yetinecek.
İşte tam anlamıyla böyle bir durumdayız(!)
Bilmem, AB anlaşmazlığını biraz daha anlaşılır hale sokabildim mi, Yoksa, daha da karışık bir duruma mı girdi?
* * * * *
ÖZEL SEKTÖRÜN AVRUPA CÜCELİĞİ…
Türk özel sektörü, özellikle son yıllarda çok büyüdü. Çok gelişti. Uluslararası ilişkilerini arttırdı. Eskisi gibi sadece devlet ihalelerinden nemalanan bir sektör olmaktan çıkmaya başladığı izlenimi verir oldu. Patronların da sesleri yükselir oldu. Gördükleri yanlışları zaman zaman eleştirebiliyorlar.
Ancak, işte oraya kadar.
Daha geniş bir çerçeveden baktığınızda, önemli bölümü hala cüce… Hala devlet korkusu içinde yaşıyor… Hala devlet ihalelerinden nemalanmaya bakıyor… Hala Başbakan’a ve bakanlara şirin görünme yarışı içinde.
Ne oranda cüce olduklarını da, en çok Avrupa Birliği konusunda sergiliyorlar.
İnanılır gibi değil.
TÜSİAD’ın dışında (Allah’ı var, en çok onlar dikkat çekiyorlar) diğerleri burunlarının ucundan ötesini göremiyorlar. Bundan 5- 10 yıl sonrasını düşünen yok. Türkiye’nin nereye gittiğinin farkında olanların sayısı, parmakla sayılabilecek kadar az. Orta ve uzun vadeli çıkarlarının ne farkındalar, ne de bunun için mücadele veriyorlar. Var mı, yok mu bugünkü karları…Başka hiçbir hesaba girmiyorlar.
İşte bunun en belirgin göstergesi şu sıralarda yaşanıyor.
Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkileri kopma noktasında ve Türk özel sektörünün kılı kıpırdamıyor. Cılız birkaç demecin ötesinde, TÜSİAD’ın attığı birkaç çığlığın dışında kimseler ilgilenmiyor.
Özel sektör istediği kadar büyüsün, istediği kadar zenginlesin, hala vizyonsuz insanlar tarafından yönetiliyor. Hala kapitalizmin kurallarının farkında olmadığını gösteriyor. Gününü gün etmekten öteye gidemiyor
Avrupa ile ilişkilerin kısmen dahi olsa, askıya alınmasının en büyük zararını özel sektör görecektir. Orta ve uzun vadede daha da büyümesinin, devletin baskısından kurtulabilmesinin tek yolu olan AB ilişkileri sekteye uğraması zaten cücelikleri açıkça görülen bu sektörü daha da cılızlaştıracaktır.
Acaba farkında mı değiller?
Avrupa Birliği ile ilişkileri kısmen askıya alınmış olan bir Türkiye’de, artık milyar dolarlık banka satışları yaşanmayacak. Büyük firmalar büyük yatırımlarla ülkeye gelmeyecekler. Türkiye’nin yıldızı eskisi gibi parlamayacak.
Bu durumda ne olacak biliyor musunuz ?
Özel sektörün nice patronları, eskisi gibi, iktidarların iki dudakları arasından çıkacak birkaç cümleye mahkum olacaklar. Başbakanların, Maliye ve Ekonomi Bakanlarının peşlerinde koşacaklar. Siyasilerin attıkları birkaç et parçasıyla karınlarını doyurmak zorunda kalacaklar. Her şeyi devletten bekler duruma girecekler.
Avrupa Birliği ile ilişkileri bugün umursamayanlar, hatta içlerinde bazıları gibi, sırf Başbakan’a yaranabilmek için hamaset yapanları yarın göreceğiz.
Dizlerini dövecekler.
Avrupa ile ilişkileri zayıflamış bir Türkiye’de iş yapmanın zorluklarını görecekler. O zaman da dizlerini dövecekler.
Ancak uyandıklarında iş işten geçmiş olacak…
Paylaş