Futbol değil dev bir show izledik

Dünya Kupası’nı TV’lerimizin başında izlerken, bunun büyük bir futbol şöleni olduğunu sanıyoruz. Oysa, yerine gidip gözlediğinizde, müthiş bir organizasyon, dev bir şov ve milyar dolarlık bir gösteriyle karşılaşıyorsunuz. Futbolcular sadece, kullanılan birer araç rolündeler.

Haberin Devamı

Dünya Kupası’nı hepimiz çok değişik gözlüklerle izliyoruz.

 

Kendimden örnek vereyim.

 

Final maçına gidene kadar, benim için Kupa, dünyanın en seçkin futbolcularının, Romalılar’ın arenaya sürdükleri gladyatörlerin savaşı gibiydi. Her biri milyon dolarlık bacaklar sahaya çıkarlar ve bu defa milli gururları için mücadele ederlerdi. Tabii, iyi oynadıklarında ve hele gol atıp takımlarını bir üst sıraya çıkarttıklarında, kişisel fiyatlarının artacağını da bilirlerdi. Ancak ne olursa olsun, bizim gibi seyircileriçin bu Kupa’da bayrak önemliydi. Milli marşın çalınması, bütün bir milletin sizin arkanızda birikmesi heyecan vericiydi. Bir ay boyunca nefesler kesilmiş, bu milli renklerin mücadelesini izlerdik.

Haberin Devamı

          

Bu manzara, ister finale isterseniz elemelere gidin, tamamen değişiveriyor. Hala TV ekranlarının karşısında kalanlar için değil, oraya gidenler için değişiyor.

          

Bir de bakıyorsunuz ki, milli marşlar, ülkelerin renklerini taşıyan flamalar veya tişörtler, büyük bir para operasyonunun oyuncağı olmuş. Milyarlarca dolarlık dev bir futbol sanayiinin çarkları herkesi ve her şeyi eritiyor.

 

Ne milyon dolarlık futbolcular, ne milli gurur. Her şey dev bir organizasyon.

          

İşin güzel tarafı, olayın gerçek yanı, ile teatral yanı arasındaki fark çok göze sokulmuyor. Sizleri eğlendirirken, işi abartmıyorlar. İşi seyircinin keyfini bozacak noktalara kadar taşımıyorlar.

          

Berlin’in 70 bin kişilik nefis stadındaki final, dün değindiğim gibi, belki hiçbir şeye benzemiyordu, ancak sahnelenen şov dehşetti.

          

Dakikasına kadar hesap edilip sahneye çıkarılan sanatçılar (Shakira ve Placido Domingo), aralarda çalınan parçalar (benim tek garibime giden, Bizet’nin kölelerin yürüyüşü isimli parçasının, şampiyon belli olduktan sonra, İtalya’nın zaferini kutlamak için çalınmasıydı) öylesine özenle seçilmiş ve öylesine dakik şekilde uygulanmıştı ki, hayran kalmamaya imkan yoktu.

Haberin Devamı

          

Hele Kupa verildikten sonraki fişek gösterisinin, şimdiye kadar yapılanların en büyüğü olduğunu belirttiler. TV’den görmek çok güzeldir de, stadın içinde yaşadığınızda insanın tüyleri diken diken oluyor. 70 bin kişilik dev bir tiyatro seyrettiğinizin farkına varıyorsunuz.

          

Dünya Kupası’nın gerçek sahipleri dev sponsorlar.

          

Milyon dolarlık katkılarla resmi sponsor olanlar, finale kendi davetlilerini getiriyorlar. Binlerce insan dünyanın çeşitli yerlerinden uçuyor ve 3 gün süreyle hem eğleniyor, hem de futbol heyecanlarını gideriyorlar.

          

Bu şekilde binlerce insan turizmden gelir sağlıyor. Uçak şirketleri kazanıyor. Oteller doluluk rekorları kırıyorlar. Uluslararası firmalar görünürlüklerini arttırıyorlar. Futbolcular transfer piyasalarını yükseltiyor. Yeni stadlar yapılıyor ve hepsinden önemlisi, TV ekranlarından maçları izleyenler keyifli anlar yaşıyorlar.

Haberin Devamı

          

Anlayacağınız, nefis saadet zinciri kurulmuş.

          

Yanlış anlaşılmasın, bunu herhangi bir şekilde kötülemeye çalışmıyorum. Sadece dış görünüş ile gerçekler arasındaki farkı anlatmak istedim. Ayrıca, işin eleştirilecek yanı da yok. Zira, ortaya bu kadar büyük para atılmasa, böylesine müthiş bir şov seyredemeyiz.

                                                         *                    *                    *

BİR GÜN BİZ DE FİNALİ OYNAYACAĞIZ…

          

Bu yazıyı sırf sizlerin hoşuna gitsin, rüyada yaşamayı sürdürelim diye yazmıyorum. Emin olun, buna inanıyorum. Şimdiye kadar izlediğim Avrupa ve Dünya kupalarından sonra, Türkiye’nin bırakın finale çıkabilmesini, şampiyonluğuna da inanıyorum. Bunu içimde hissediyorum. Marşımızın çalındığını, bayrakların dalgalandığını görüyorum.

Haberin Devamı

          

Bunun gerçekleşebilmesi için, mutlaka süper futbolculara sahip olmanız da gerekmiyor. Belirli bir düzeyin üstünde top oynayan, buna karşılık 90 dakika koşan, oyundan kopmayan, disiplinli bir ekip ve başlarında da yetenekli bir antrenörün bulunması yetiyor. Eğer böylesine bir ekip oluşturulabilir ve biraz da şansımız olursa, Türkiye’nin gönlünde yatanı gerçekleştirmesi işten bile değil.

          

Bunu okurken hafifçe gülümsediğinizi görür gibi oluyorum.

          

Hayır gülmeyin. Bu maçların bambaşka bir havası vardır. Hiç beklenmedik anlarda, hiç beklenmedik takımlar öne çıkarlar. İş kiiyi planlansın, iyi yönetilsin ve insanlar kalplerini koysunlar.

Haberin Devamı

          

Bir gün beni hatırlarsınız ve “bize demişti, ancak gülüp geçtik, oysa haklıymış” dersiniz.

          

Bazı şeyler vardır ki, düşleyerek yola koyulur ve gerisini getirmek için de çalışılır. Şampiyonluklar da bunlardan biridir.

Yazarın Tüm Yazıları