Paylaş
Hukukçular Birliği Derneği diye bir grup belirdi. Hukuku, kendilerine göre yorumluyorlar. Hele başlarında, avukat Kemal Kerinçsiz adlı bir şahıs var ki, değme tanıtım üstadına ders verir.
Kerinçsiz, kamuoyunu dikkatinin nasıl çekileceğini en iyi bilen kişilerden biri.
Görüşlerine saygı duyuyorum. Hiçbir şekilde paylaşmıyor olsam dahi, yine de fikirlerini açıklama özgürlüğünü savunurum.
Kerinçsiz adını ilk defa Ermeni konferansının yargı yoluyla yasaklanmasıyla duyurdu. Yasadaki yorum boşluğunu yakalamış, 301-305 ve 288 ile adeta Yargı sistemimizi test ediyor. Savcı ve yargıçlarımız da, Kerinçsiz’in beklediği refleksleri veriyorlar.
Ermeni konferansından sonra Kerinçsiz daha da büyük bir altın madeni buldu: Orhan Pamuk.
Şimdi, çıtasını yükseltti ve Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu eşbaşkanı Joost Lagendjk konusunda suç duyurusunda bulundu. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı da, harekete geçip soruşturma başlattı.
Kerinçsiz, bir vatandaş olarak hakkını kullanıyor. Bu nedenle, omu kimse suçlayamaz. Ancak bu başvurular, Türkiye’yi giderek bir tercih yapmaya zorluyor.
- Hakaret ile Eleştiri arasındaki sınırlar nedir?
- Mahkemeleri etkilemenin sınırları nasıl çizilmelidir?
301-305 ve 288 inci maddeler bugünkü gibi kaldıkça bu davalarkesilmeyecek ve her biri ülkemizi hem içerde, hem de dışarda etkileyecektir.
Bu şekilde devam edilemez.
Her dava başvurusu, yeni bir sorun yaratıyor.
İçerde büyük tartışmalar çıkıyor. Çeşitli fikir grupları arasında sert çekişmeler yaşanıyor. Muhalefet ile İktidar arasında söz düellosu yaygınlaşıyor. Sonunda da ülkede gerilim doğuyor.
Dışarda da, ülkemizin AB’den uzaklaşması için fırsat arayanlara gün doğuyor. Türkiye’nin, fikir özgürlüğünün cezalandırıldığı bir ülke olduğu medyada sürekli işleniyor. İmajımızı değiştirmek istediğimiz bir dönemde, sürekli yara almamıza yol açıyor.
Bu kısır döngüden kurtulmanın üç çıkışı var:
- Biri, yargının fazlazaman harcamadan kendi içinde bir ince ayar yapması, Yargıtay içtahatlarıyla sorun yaratan maddelerin nasıl yorumlanmasıgerektiğini saptamasıdır.
- Diğeri, Adalet Bakanlığının savcılara bu maddelerle ilgili yaklaşımını anlatmasıdır.
- Veya adı geçen maddelerin yeniden ve net şekilde yazılması ve gereken değişikliklerin yapılmasıdır.
En yapılmaması gereken, hükümetin bu gelişmeleri seyretmesi, sabır tavsiyesinde bulunmasıdır.
Bu dönemlerden geçeceğiz. Yapılan başvuruları ve açılan davaları doğal karşılamak gerekir. Kendi içinde önemli bir evrim geçiren her ülke, bu tip direnmeler ve ince ayarlarla karşı karşıya kalır. Ancak eninde sonunda, daima özgürlükler kazanır.
* * *
YASA YAPICILAR DAHA CİDDİ OLMALI
Yasalarımız, genelde üstünkörü hazırlanıyor. TBMM’indeki ihtisas komisyonları olsun, Bakanlıklarda hazırlanıp Meclis’e sevkedilen yasa taslakları olsun, öylesine muğlak , her yöne çekilebilecek bir dille yazılıyor ki, anlayabilene aşkolsun.
Bu muğlaklık veya yetersiz kaleme alınmasının başlıca nedeni de, yasa yapıcının herkesi tatmin etmeye çalışması. Diğer bir nedeni de, ilk taslağın yeterince araştırma yapılmadan kaleme alınması.
Hastalık işte böyle başlıyor.
Yetersiz ön çalışma, ardından da her çıkar çevresinin yaptığı girişimi, biraz dahi olsa, dikkate alma çabası, işin çığrından çıkmasına neden oluyor. Sonuçta da, çarpık çurpuk bir yasa ile karşı karşıya kalınıyor.
Bu sürecin sonuna doğru da, en çok kullanılan cümle, “şimdilik böyle çıksın, sonra şikayetlere göre yeniden düzenleriz”dir. Aslında, dört dörtlük hazırlamak ve ardından da, eğer taslağınıza güveniyorsanız, sonuna kadar sıkı durmak gerekirken, biz aksini yapıyoruz.
İşte en son bir örnek :TBMM Sağlık komisyonunun, arabalarda sigara içme yasağı ve geri adım atılışı...
Önce, mezarlıklardan başlayıp, arabalarda sigara içilmesine kadar genişletilen bir yasağın, birkaç itiraz çıkınca sınırlarının daraltılması... İlk baştaaşırıya gidilmiş, sonra ise arabada sigara içimini kolaylaştıracak biçimde geri adım atılmış.
Dikkat edecek olursanız, belki aceleciliğimizden, belki yeterince araştırma yapma alışkanlığımız bulunmamasından, sürekli şekilde yasaklarla dolu yasalar çıkarıyor, ancak uygulayamıyoruz.
Eğer karmaşık bir yasa dili kullanır, buna bir de abartılı ceza konulursa, işte sonumuz böyle olur... Yasa yapıcıların bu noktalara çok dikkat etmeleri gerekiyor.
İkinci bir örnek daha vereyim.
Son olarak çıkarılan, gecekondu affı. Yeni Türk Ceza kanunu, kaçak yapılara elektrik, su gibi hizmet götüren belediye başkanları ile kamu görevlilerine hapis cezası öngörüyordu. Bu yasanın amacı, gecekonduyu önlemek ve kaçak yapılanmayı caydırmaktı. Zira, insanlar kaçak yapı vegecekondu dikiyor, bir süre sonrabelediyeler oy kaygısıyla yol, su , elektrik getirip bunları ödüllendiriyordu. Yani, yapanın yanında kalıyordu.
Yeni TCK,bu kaçağı önlemeyi amaçlamıştı. Şimdi, üstü kapalı bir af geldi. Plan ve Bütçe komisyonuna eklenen bir madde ile, 12 Ekim 2004’e kadar kullanım izni alamayan yapılaraelektrik ve su hizmeti götürülebilecek.(!)
Paylaş