Mehmet Ali Birand

Erdoğan dahi çürük binalarla başa çıkamaz

2 Kasım 2011
Ben hiç ümitli değilim. Başbakan depremde yıkılan binalarla ilgili olarak çok doğru tespitler yapıyor ve çürüklerin mutlaka yıkılacağını söylüyor, ancak bu defa toplumu inandırabildiğini sanmıyorum. Bunca yıldır hep doğru sözler dinledik, ardından aynı manzaralarla karşılaştık. Şimdi bu gidişin değişmesi için ben bir neden göremiyorum.

Başbakan'ın deprem konusundaki açıklamalarını dinledikçe eminim sizler de "Bravo adama, bak nasıl doğruları söylüyor. Siyasetçi gibi davranmıyor. Dik duruyor " diyorsunuzdur.

Ben de her konuşmasını alkışlıyorum.

Çalan müteahhitleri yerden yere vurmasından tutun da bu adamlara göz yuman belediyelere, görevini yerine getirmeyen denetçilere kadar herkese ateş püskürüyor. Bizim kendi aramızda yaptığımız konuşmaların, gösterdiğimiz tepkilerin, Başbakan'ın da ağzından çıkması insanların hoşuna gidiyor.            

Bununla da yetinmeyip "Oy versinler  vermesinler, çürük binalar yıkılacak. " deyiverince, bu defa alkışlar daha da artıyor.           

Hele ortada bir de verdiği sözleri tutan, aklına koyduğunu mutlaka yapan  bir Başbakan imajı varsa, bir dönüm noktasına gelindiği hissi yayılıyor.           

Buraya kadar  çok iyi, çok hoş da  bir de bundan sonrası var tabii...           

Başbakan gerçekten söylediklerini yapabilecek mi? Yoksa o da bir süre sonra günlük yaşamın içinde, bütün bu sözlerini unutacak veya bürokrasi  O'nu da çarklarının içine alıp eritmeyi başaracak mı?           

Yazının Devamını Oku

Yıldızı parlayan veya sönen 10 etkili isim…

1 Kasım 2011
Hürriyet’in 4 kalemi bu hafta, daima en çok konuşulan, en çok merak edilen bir konuya el attı. Türkiye’nin en etkili 10 isimini seçti. Bazıları, hemen her listede bulabileceğiniz isimler. İlk 4-5’ten sonrası herkese göre değişebilir. Benim dikkatimi çeken, eskiden listelerde olup şimdi artık yıldızı sönmüş olanlar.

Hürriyet Gazete’sinin dört yazarı bu hafta çok akıllı bir konuyu ele aldılar ve hepimizi konuşturdular.
 
Türkiye’nin  en etkili 10 ismini seçtiler.
 
Dünya’nın neresinde olursa olsun, daima ilgi çeken bir konu. Biz de 8 kişilik bir arkadaş gurubu, birgün önce kendi aramızda aynı anketi yaptık. Pazar günü de, sonuçları Hürriyet’in 4 yazarınınkilerle karşılaştırdık .
 
İlginçtir, ilk 4-5 isimde tam bir mutabakat vardı.

Yazının Devamını Oku

Van Depremi’nin karne notu

29 Ekim 2011
Gazete sayfalarına veya TV ekranlarından sadece madalyonun olumsuz yüzünü izlediniz. Oysa, madalyonun bir de öbür yanı var. Yani işini iyi yapanlar, inanılmaz bir özveri ile çalışanlar, uyku dahi uyumadan ellerinden geleni ardlarına bırakmayanlar var. Bugün size madalyonun olumlu yanını göstermek istiyorum.

Bence bu depremde en çok alkışlanacak en çok eller üstünde taşınacak olanlar, resmi veya özel kurtarma ekipleriydi. Belki hepsinin adını yazamayacağım ancak, (Jandarma-Sivil Savunma- Madenciler-Umke-İtfaiye-Polis-Akut ) hepsi göğsümü kabarttı.

           

Son derece modern aletlerle donatılmışlardı. Yüzlerce metre derinlikteki sesleri duyan mikrofonlardan, enkazın altına kadar inebilen kameralara, hepimizi hayret ettirdiler.

           

Son derece yetenekli elemanlardan oluşan ekipler işlerini son derece ciddi şekilde yaptılar. Ekranlara oynayan yoktu. Rol yapan hiç yoktu.

           

Onları gururla izledim.

           

Yazının Devamını Oku

Depremin iki düşman kardeşi: BDP ve devlet

28 Ekim 2011
Van Depremi’nde yaşanan karmaşanın temelinde, BDP ile devletin çekişmesi yatıyor. Kürt kökenli vatandaşlarımızın bir bölümü, her aksaklığın faturasını devlete çıkarıyor. Devlet de BDP' lilere kucak açmıyor, hatta çalışmalardan dışlıyor. Van'da her attığım adımda bir KCK temsilcisiyle karşılaştım. Ateş püskürüyorlardı. Eğer bir olay çıkmadıysa, bunda Van Belediye Başkanı Bekir Kaya' nın çok rolü oldu.

Deprem bölgesinde geçirdiğim günlerde, fazla konuşulmayan, fazla üstüne gidilmeyen bir garipliği hissettim.           

Ortada açıkça bir devlet- BDP çekişmesi var.           

Devleti temsil edenler, yılların birikimiyle , BDP' ye ters bakıyorlar.           

Belki tepedeki yetkililer değil. Örneğin, koordinasyonu yürütmekle sorumlu olan Vali Münir Karaloğlu ile konuştuğunuzda farklı bir yanıt alıyorsunuz. Ancak onun hemen alt kadrolarına indiğinizde durum değişiveriyor.           

Dün de değinmiştim.           

Vali "Koordinasyon merkezine gelmediler, bir defa bile uğramadılar. Davetiye mi çıkarmamız gerekir" derken, tüm teşkilatının işbirliğine hazır olduğuna dikkat çekiyordu. Ben Vali'nin içtenliğine inanabilirim de aynı şeyi konuştuğum diğer devlet temsilcileri için söyleyemem.           

Kimseyi de suçlamak niyetinde değilim.          

En küçüğünden yukarıya doğru devlet bürokrasisi ve güvenlik güçleri  BDP' ye farklı bakıyorlar...Tepeden bakıyorlar... Bu şekilde koşullanmışlar. BDP' yi ülkeyi bölmek isteyen bir güç olarak gördüklerinden dolayı refleksleri hep aleyhte işliyor.           

Yazının Devamını Oku

Devlet ne yapsa, bir türlü yaranamıyor…

27 Ekim 2011
Devlet bürokrasisine hem kızıyorum hem de acıyorum. Deprem bölgesinde dolaştım, halkın sıkıntısını ve şikayetlerini dinledim. Hem onlara hak verdim hem de devlet temsilcilerine. Halk yardım bekliyor. Devlet bürokrasisi canla başla çalışıyor, ancak beklentileri karşılayamıyor. Bir nedeni beceriksizlik ise, bir diğer nedeni de ne yapsa kimselere yaranamaması. Böyle bir alışkanlığımız var.

VAN-ERCİŞ

Van Depremi’ni yerinde izledim.
 
Halkın arasında dolaştım. Zaten beni gören hemen çığlık çığlığa "Bizim için birşeyler yap abi" diye bağırıyordu. Sormama bile gerek kalmadan dertlerini anlatıveriyorlardı.
 
İstekleri fazla da değil.

 - Çadır.

Yazının Devamını Oku

Çadır savaşından çirkin manzaralar…

26 Ekim 2011
Dün burada öyle manzaralar yaşandı ki bunları hak etmediğimizi düşündüm. Tabi bu olayın iki yönü var: Devlet bir türlü organizasyonu kuramadı. Çadır var, ancak doğru dürüst dağıtılamıyor. Ya gecikiyor ya da bürokrasi çemberi içinde sıkışıyor. İşin bir de “vatandaş” yönü var. Vatandaşlarımızın bir bölümü tek çadırla yetinmiyor, 2-3 tane kapmak istiyor. Kamyonlara saldırıyor. Bunun ihtiyaçtan mı, yoksa aç gözlülükten mi kaynaklandığını anlayabilmek çok güç.

Gördüklerime inanamadım. İlk defa olmuyordu ancak yine de inanamadım.
 
Yüzlerce insanın bir kamyonu yağmaladığını gördüm.
 
Kamyon şoförü kaçmaya çalışıyor, bırakmıyorlar. Üstüne atlıyorlar, içerdeki çadırları kapıyorlar. Dışarı çıkaramayınca, kamyonun tentelerini yırtıyorlar. Kimi tek başına, kimi ailece bu hücumu gerçekleştiriyor.
 
Ne polis ne asker başa çıkabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Gelin, PKK’yı depremde yenelim…

25 Ekim 2011
Depremin etkilediği bölgede çoğunlukla Kürt kökenli vatandaşlarımız yaşıyor. Herşeylerini kaybettiler. Çocuklarını, analarını, babaların kaybettiler. Canları yandı. Şimdi yardıma, şefkate ihtiyaçları var. Gelin sevgimizi gösterelim. Yardım elimizi uzatalım. Yaralarının sarılmasına yardım edelim.

Biri biterken diğeri geldi.
 
Çocuklarımızın acısı devam ederken , Van Depremi yaşandı.
 
Nefes alamadan, arka arkaya felaket haberleriyle sarsıldık.
 
Deprem, genelde Kürt kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı bölgeyi vurdu. Depremin ne kadar yıkıcı olduğunu, insanları ne denli sarstığını sadece yaşayan bilir. Bir anda dünyanız değişiverir. Elinizde avucunuzda olan herşeyi kaybedersiniz. Kiminin çocuğu, kiminin anası, babası ölür. Çaresizlik içinde kalıverirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Neden birbirinize el uzatmıyorsunuz?

22 Ekim 2011
Toplum, özelllikle Kürt sorunu-PKK terörü konularında liderlerimizin kavga etmelerinden, birbirlerini suçlamalarından hiç hoşlanmıyor. Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birlikte yürümelerini istiyor. Biri elini uzatsa, diğeri reddetmeyecek. Ancak o ilk adımı atan yok...

Perşembe günü Ankara’da önce Başbakan’ı  dinledim. Muhalafetten şikayet etti. Medyadan da şikayetçiydi. Ancak muhalefete kızgındı.

“Neden yapıcı olamıyorlar, neden hep yıkıcı eleştiri yapıyorlar?” dedi.

BDP’yi silmiş gibi konuştu. Oysa kısa bir süre önce BDP ile diyaloğa önem verdiğini söylemişti.

Asıl işaret ettiği veya işbirliğine önem verdiği parti CHP idi. CHP’yi birlikte adım atabileceği bir parti gibi gördüğü, ancak Kılıçdaroğlu’nun tutumuna alışamadığı açıkça anlaşılıyordu.

Başbakan’dan sonra bu haftanın 32. GÜN  konuğu  olan Kılıçdaroğlu’nun yanına gittim. “Neden işbirliği yapmıyorsunuz? Kürt sorunu partiler üstü, hepimizin sorunudur. Neden kapınızı açmıyorsunuz?” diye sordum.

Kılıçdaroğlu uzun uzun anlattı.

Dikkatimi çeken Başbakan elini uzatsa, CHP liderinin bu eli havada bırakmayacağı izlenimini vermesiydi. Aynı durum Erdoğan için de geçerli. Kılıçdaroğlu elini uzatsa, Başbakan onu da havada bırakmayacakmış gibi bir yaklaşımdaydı.

Peki neden olmuyor?

Yazının Devamını Oku