SANDIK başına gitmemize kısa süre kala, yıllardır hayal ettiğim ’medeni seçim ortamı’nı bu sefer de görememiş olmanın üzüntüsü içindeyim.
Geçenlerde, yıllardır Kanada’da yaşayan arkadaşım Serperi Sevgür İslam ile sohbet edince, üzüntüm biraz daha arttı. "Türkiye’de seçim varmış?" diye soran Serperi’ye durumu, "Üç ’R’ ile uğraşıyoruz" diyerek özetledim.
Biraz rekabet..
Biraz riyakarlık..
Biraz rezillik, belki birazdan biraz daha fazla..
Sonra, sevgili Serperi anlatmaya başladı. Geçtiğimiz 18 Ekim’de Kanada’da da yerel seçimler yapılmış. Bu seçimlerde, belediye başkanının yanı sıra 23 bölgeyi temsilen 23 belediye meclis üyesi ve ’Devlet Okulları Yönetici Kurulu Üyeleri’ seçilmiş.
Kanada’da seçimler, dört yılda bir, Ekim ayının üçüncü Cumartesi günü yapılıyormuş.
Serperi’nin yaşadığı Halifax’te üç belediye başkan adayı varmış.
Hiçbir aday, herhangi bir siyasi partinin üyesi değilmiş ve siyasi partiler tarafından desteklenmiyorlarmış.
Propaganda için afiş, pankart kullanılmıyor, bunun yerine posta kutularına küçük el ilanları atılıyormuş. Seçmenler bu ilanları okuduktan sonra geri dönüşüm kutusuna atıyorlarmış. Adaylar bazı yerel merkezlerde ya da üniversite salonlarında açık oturumlara katılıp, yöneltilen soruları yanıtlıyorlarmış.
Halifax belediye başkanı, üç dönemdir görev yapıyormuş. Serperi sohbetin burasında, bana göre çok önemli olan bir not düşüyor:
"8 yıldır belediye başkanlığı yapan birisinin bugüne kadar yolsuzlukla ya da yalancılıkla suçlandığını, hiçbir adaylar arası oturumda ya da medyada duymuş değilim. Zaten Kanada’da olağan olan bu."
Serperi, bu seçimde ilk defa sandığın yanı sıra, internet aracılığıyla ve telefonla da oy kullanıldığını anlattı.
Hiçbir teknik sorun yaşanmamış.
"Tek sorun, bunca kolaylığa rağmen 280 bin seçmenden sadece yüzde 36’sının oy kullanmış olması" diyor Serperi..
Bunları dinledikten sonra, bir kez daha gözden geçirdim bizdeki seçim sürecini..
Kentli olarak, yönetenlerin bize yaşattıklarının büyük bölümünü hiç, ama hiç hak etmiyoruz.
Ancak seçmen olarak bizde de kabahat yok değil..
İŞTE BİZİM KABAHATİMİZ
Ankara Hürriyet’in gönüllü kent habercilerinden Mahmut Baytemir, dertli mi dertli.. Bir e-posta göndererek, dertlerini benimle de paylaşmış..
Anlattıkları, seçmen olarak bizim kabahatlerimizi o kadar güzel örnekliyor ki..
Sevgili Baytemir, kendi mahallesinde muhtarlığa adaylığını koymaya karar vermiş..
Diğer adayları tanımıyorum ama, Mahmut Baytemir’in bu görevin hakkını vereceğine yürekten inanıyorum.. Çünkü o ’gönüllü’..
Gönüllü kent muhabiri ve Çankaya Kızılırmak Mahallesi muhtar adayı Baytemir’in aday olduktan sonra yaşadıklarından bazı satırbaşları şöyle:
- Beni tanıyan bir apartman görevlisi, "Vallahi enişte, bana kim yardım ederse benim oyum ona" dedi.
- Bir başka tanıdığıma konuyu açtım, "Cami cemaatine seni bir tanıtalım, büyüklerimizin bir olurunu alalım" karşılığını verdi.
- Bir başka ’mahalle büyüğüne’ yanaştım çevresine beni tanıtır mı diye, "Bir adak keselim, etlerini de ’onlara’ dağıtalım, oy kolay" formülünü üretti.
- Mahalle Derneği’in dergisi aday tanıtımı yapıyordu. Niyetlendim, ama bunun bedeli olarak 250 TL ’bağış’ talep ettiler.
Mahmut Baytemir’in, ’hizmet etmeye’ aday olur olmaz yaşadıkları böyle..
Kimse, edeceği ’hizmeti’ sormamış..
Seçmenin sadece ’hizmet beklediği’, yönetenlerin ise sadece ’hizmet niyetiyle’ göreve talip olduğu bir ülke olmamızı yürekten diliyorum..