Paylaş
Salih İzzet Erdiş'i İstanbul DGM'ye girerken gördüm... Alnında çizik vardı. Açıkladı: ‘‘Jandarma tekmesinden bu durumlara geldim, ifade vermek için mehil istiyorum...’’
Meğer öyle değilmiş durum...
Traş olurken jilet atmış alnına...
* * *
Dr. Baboon'u, herkes iyi bilir, Adnan Hocacı'dır. Hiç bir itirazım yok, herkesin inancı, tarikatı, izlediği yol kendisine...
‘‘İlik nakli’’ için bir kan bağışı kampanyası yapıldı, insani duygularla, Kızılay'ın elli yılda toplayamadığı kanlar 4-5 günde toplandı.
Paralar, ilikler, kanlar nereye gitti, bilen hem yok, hem çok...
Ama, bildiğim bir şey var.
Türkiye'deki gönüllü kan bağışları yüzde 43 oranında azalmış...
* * *
Dr. Sönmez tutuklandı.
Kadıköy Özel Vatan Hastanesi'nde çalışıyormuş... 500 fakir hastanın böbreğini alıp böbrek nakli bekleyen 500 zengine satmış...
Hastanın vücûdundan nasıl organ alırsın? İzahı kolay...
‘‘Yüce tanrı, bazı organlarımızı bize iki tane verdi. İki yumurtalık, iki kulak, iki böbrek, iki göz, iki burun deliği, iki el, iki kol, onardan yirmi parmak... Birisi bile yeter, öbürü yedektir... Versen ölmezsin, öbür hastalıklarının tedavisi için para bile kazanırsın...’’
* * *
Sırf doktorluk yaptığı için, hastayı tedaviye, tıbbi korumaya aldığı için, yataklıkla, çetecilikle suçlanan, hapis yatan, yargılanıp mahkûm edilmek istenen doktorlarımız var.
İsimlerini saygıyla, sevgiyle sayarım... Gerçek doktor olsam, yaptıklarının aynını yaparım... Hastama bakarım, tedavi etmeye çalışırım...
Üç buçuk hafta süreyle işkenceden geçmiş kişilere ‘‘sağlam raporu’’ veren bir azınlık da var.
Adıma, unvanıma, ihtisasıma ‘‘kara’’ çalanlarla kıyasıya mücadele ederim...
* * *
Bu yazıyı niye yazdım?
Gazetelerde bir haber çıktı geçen gün... Cezaevinde yatan biri, cezaevi doktoruna not yazmış, ‘‘Hastayım, ölüyorum, ya burada öldürün, ya serbest bırakın, kendiliğimden öleyim!’’ demiş...
Duygu sömürüsüdür bu... Doktorun vazifesi yaşatmaktır.
Ya bizim medya, böylesi dramatik durumlarda ne yapar?
‘‘Ötanazi’’ (merhamet ölümü) dedikleri şeyi gündeme getirir.
Sunuş biçimi dramatiktir. ‘‘Tedavisi imkánsız bir hastalığın acımasız pençesindeydi. Kasları her gün biraz daha eriyor, solunum yolları çalışmıyor, eşine, çocuklarına daha fazla ızdırap çektirmek istemiyordu. Doktorunu çağırdı, kendini naklen yayın sırasında öldürttü...’’
* * *
Jack Kevorkian tıp mesleğinin iğrençlerindendir.
Organ mafyasının başıydı Kevorkian...
‘‘Nasıl olsa ölecek, bari acı çekmesin, sevenlerine ızdırap çektirmesin!’’ diyor, aile yakınlarından vekáletname alıyor, ‘‘ölümcül’’ dediği kişinin yanına ağrı kesici morfin tabletlerini bırakıyor, hastanın kendisine ‘‘over-dose’’ dedikleri doz fazlasını aldırtıyordu.
Ölecek adamın hayati organlarını peşinen pazarlamış meğerse...
Ölen (veya katledilen) adamın mirasından pay almış...
* * *
Can pazarında, hayat derdinde, ölüm-kalım savaşında olduğumuz şu günlerde, kan bağıyla bağlı olduğum bir meslek grubundan ricam var.
Aranızdaki safraları atın...
Sonra ‘‘Hipokrat Yemini’’ni hatırlatın kendilerine...
‘‘Tıp meslek topluluğuna katıldığım bu anda, yaşamımı insanlık hizmetine adayacağımı, kişilerin sağlığının korunmasını ve geliştirilmesini, hastalarımın iyileştirilmesini her şeyden önce düşüneceğime, mesleğimi vicdanım ve onurumla uygulayacağıma..., baskı ya da tehdit altında olsam bile, insan yaşamına ve onuruna büyük saygı göstereceğime ve tıp bilgilerimi insanlık yasalarına aykırı olarak kullanmayacağıma..., namusum ve şerefim üzerine and içerim...’’
Paylaş