Paylaş
KÜBA'daki üçüncü günümde filan, kendimce bir yemin ettim:
‘‘Bir daha hayatımın sonuna kadar 'Chan Chan', 'La Guantanamera' veya 'Commandante Che Guevara' dinlemeyeceğim...’’
Benzer bir duyguyu, Yunanistan'da aşırı ‘‘Zorba’’ yüklemesi sonucu hissetmiştim.
Fakat bu kez durum daha da vahimdi.
Çünkü Havana sokaklarını dolduran ihtiyar müzisyenler vicdanen de ağır tahribat yaratıyordu.
Suratlarında ‘‘Ulan o sümsük Compay parayı vurdu, biz hala sokak köşelerinde üç beş pesetaya Luna De Catalunya okuyoruz’’ ifadesiyle müzik yapıyorlar.
Buena Vista Social Club'ın irili ufaklı taklitleri; kafasında Fidel kepi, üstünde Che tişörtü ve elinde puroyla Küba Maymunu'na dönmüş (tıpkı benim gibi) turistler sayesinde yollarını bulmaya çalışıyor.
Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem.
Fakat bu Küba Maymunu hali, adaya gelenlerin büyük bir bölümünü pençesine düşürüyor. Yani en ucuz sıyıran bile kafasında bir Che beresiyle dönüyor.
* * *
Sevgili dostlarım;
Küba, uzaktan gözüktüğü gibi çılgınca eğlenilen bir ada değil.
Belki o meşhur plaj partilerine katılamadığım için bana öyle gelmiştir, bilemeyeceğim.
Ama cennet vatanımızın nisbeten ağırbaşlı bir tatil yöresi olan Didim, Havana'nın yanında Ibiza gibi kalır herhalde.
Bu uzak ve güzel adada her gece umutla kendimi dışarı attım.
Fakat bu çıkışların hepsi de La Bodeguita Del Medio'da sona erdi.
Bodeguita, Havana'da en iyi mojito yapılan yer.
Ernest Hemingway, mojito içeceği vakit buraya geliyormuş.
Nane yaprağı, rom, soda ve limon suyuyla yapılan mojito, her manada ferahlatıcı bir içecek.
Üç tane arka arkaya içtikten sonra Havana bir anda daha da güzelleşiveriyor mesela.
Yalnız bu minnacık mekan fevkalade turistik.
Duvarda Ernest Hemingway'in ve Salvatore Allende'nin el yazıları, Errol Flynn'in fotoğrafı filan var.
Haliyle turistler de fotoğraf çekmek için kapıda yığılıyor.
Orada bulunduğum süre içinde kaç adet şuursuz turist tarafından fotoğraflandığımı hatırlamıyorum bile.
Bodeguita'da mojito'nun yanı sıra müzik de iyiydi.
Marianita ve Rene ikilisi, ölümle tehdit edilmedikleri sürece Chan Chan filan söylemiyor.
Kendi şarkıları var.
Onları söylüyorlar.
Bir de cd yapmışlar, isteyene 10 dolara onu imzalayıp veriyorlar.
Ben döndüncü mojito sonrasında ‘‘Bütün bara benden bir cd’’ diyecekken son anda engellendim.
Ama kendime bir tane aldım.
İlk şarkı atlayıp duruyor.
Olsun diğerleri gayet güzel çalıyor.
* * *
Küba'da en sevdiğim ve eğlendiğim ikinci yer Devrim Müzesi oldu.
‘‘Granma’’yı görmek için gittiğim müze, yıllar önce Belçika'nın güneyinde gezdiğim Sosis Müzesi'nden sonra gördüğüm en sarsıcı müzeydi.
Yanlış anlaşılmasın.
Che Guevara ve arkadaşlarıyla ilgili bölümler filan hakikaten çok güzel ve duygulandırıcıydı.
Bu bölümlerle ilgili komik hiçbir şey yok.
Fakat ‘‘Bugünkü Küba’’ bölümünde gördüğüm astronot kıyafeti ve tuzağı unutmama imkan yok.
Astronot kıyafeti, ‘‘Dünyayı Kurtaran Adam’’da Cüneyt Arkın'ın giydiğinden daha parlak değildi.
Tuzak ise her anlamda korkunçtu.
Bir cam bölmede sergilenen ve Küba'nın düşmanlarına korku salacak bu tuzak, bir kalas parçası üzerine çakılmış iri çivilerden oluşuyordu.
Yani bu tuzağı gören birinin Küba'ya karşı düşmanca hisler beslemesi gerçekten de imkansız.
Kalbiniz dayanırsa, yarın da Cumartesi ilavede Küba anlatmayı sürdüreceğiz.
Peki nasıl oldu
bu Küba seyahati
BU kriz döneminde, ‘‘Bayramda ne yaptın?’’ diye soranlara ‘‘Küba'ya uzandım usta!’’ diye cevap vermek hakikaten ayıp oluyor.
Fakat durum böyle.
Vaziyeti kurtarmak için ‘‘İş icabı’’ filan diyorum ama millet şöyle gözlerini hafiften nefretle kısarak ‘‘Tabii canım, tabiii! Mutlaka iştir’’ diyor.
Aslında vazife bilinciyle binlerce kilometre yol katettiğimi bir türlü açıklayamadım.
Olay şöyle gelişti.
Efes Dark, bir kampanya düzenlemiş.
Bu kampanyayı kazanan üç kişi ve üç yakınları Küba'ya tatile gitmeye hak kazanmış.
Biz de yancı olarak ekibe katıldık,
Olay bundan ibaret.
Yani durumumuz özetle, talihlinin talihinden tırtıklamaktan ibaretti.
Herhalde durum anlaşılmıştır.
Paylaş