Berlin Merkez Tren İstasyonu’ndan bir ok gibi fırlayan trenle Köln’e doğru ilerliyorum. Aslında yalan olmasın; tren Berlin’den ok gibi fırlamıyor. Belli bir süre normal tren gibi gidiyor, sonra coşuyor...
Berlin’de Brezilya-Hırvatistan maçını seyrettim, şimdi hedefim Arjantin-Sırbistan Karadağ maçı. Almanya kendi çapında bir futbol topuna dönüşmüş vaziyette.
Nereye baksanız futbol var. Brezilya-Hırvatistan maçı öncesinde Brandenburg Kapısı civarlarında bir kahvede oturmuş geleni geçeni seyrediyoruz.
"Ah! Biz bu kupaya nasıl katılamadık, taş gösterin kafamı vuracağım" muhabbeti yaptığımız esnada elemanlardan biri (Kürşad Oğuz kardeşim) "Aha Paulo!" diyor.
Paulo dediği, "Simyacı"nın yazarı Paulo Coelho. O da arkadaşlarıyla maça gelmiş. Kürşad’ın daha önceden tanışıklığı var, Coelho’nun editörü sayılır, hazırladığı dergiye yazı yazıyordu.
"Türkiye katılamadı, çok üzüldüm" diyor Paulo Abi, "Sana bir şey olmasın güzel ağbim" filan diyoruz. Ekiptekiler yan masamıza yerleşen Coelho’yla hatıra fotoğrafı çektirmek istiyor.
Kırmıyor kimseyi. "Sen çektirmiyor musun fotoğraf" diye soruyor Tüketicinin Erkan Abi’si (Bana göre kıymetli Erkan Çelebi Ağbi oluyor kendisi...)
"Abi uyuz bir insan olarak bestseller okumuyorum. Bunun benim uyuz olmam dışında belli bir sebebi de yok. Adamın da kitabını okumadım, ayıp olur şimdi" diyorum.
Erkan Abi, "Oynattın sen galiba Kanat, adam fotoğraf çektirirken kitabın sonunu soracak değil ya" diyor.
Hak veriyorum Erkan Abi’ye ve "Gel bakalım Paulo Abi fotoğraf çektirelim" diyorum. On kişilik ekibimiz, Paulo Abi’ye hayatında vermediği kadar poz verdiriyor.
Bu sırada diğer masalarda maça neredeyse boyları kadar bardaklarla bira içerek hazırlanan Hırvatlar, Brezilyalılar, Almanlar ve uzatmayayım 72 milletten insanın dikkatini çekiyor durumumuz.
Paulo Abi’ye doğru hareketlenmeye başlıyor kalabalık.
Sorsalar "Baba çok uğurlu bir kimsedir, kendisine çaput bağlamaya geldik; sizi ilgilendirmez" filan diyerek kurtaracağız adamı, fakat tam teçhizat kameraman Cevat Kelle gibi gezen turist kalabalığı (Biz de bir parçayız tabii, ayrımcılık yapmıyorum) hedefe kilitleniyor.
Paulo Abi, sabırlı abi. Gelen kimseyi kırmamaya çalışıyor fakat iş çığırından çıkıyor.
Bir süre sonra, tanıyan tanımayan herkes Paulo Ağbi’yle fotoğraf çektiriyor.
Simyacı’nın yazarına turistik bir değer kazandırmış oluyoruz. Millet Brüksel’deki İşeyen Çocuk Heykeli muamelesi yapmaya başlıyor meşhur yazara...
Erkan Abi’ye "Paulo Coelho’nun bittiği an, bu andır ağbicim" diyorum, "Aynen öyle, yürü bakalım, biraz gezinelim şu Berlin şehrinde" diye cevap veriyor.
"Frolayn, hesap bitte!" diyerek mekandan uzaklaşırken "Bol şans!" demek için dönüyoruz Paulo Coelho’ya. Hálá fotoğrafı çekilmekte...
Bu arada tren de hakikaten hızlıymış ha...
Neyse, kalın sağlıcakla; yine yazarım sizi merakta bırakmam...