Paylaş
Peki ölümle pençeleşirken hayranlarıyla veda etmek için turneye çıkıp, albüm doldurduğunu? İşte ‘büyük adam’ Wilko Johnson’ın son günleri.
Eğer 1970’li yılların Büyük Britanyalı rock gruplarına özel bir merakınız yoksa veya ‘Game of Thrones’un ‘çok sıkı’ takipçisi değilseniz Wilko Johnson’ı tanımamanız çok doğaldır.
Fakat “Rock’çılar ayakta ölür” sözünün teminatı konumundaki bu orijinal adamı ve muhteşem hikâyesini bilin, tanıyın isterim…
Kimdir Wilko Johnson?
En kestirme cevabı vermek gerekirse… 1970’lerde kısa bir süre için de olsa kuvvetli esmiş Dr. Feelgood’un kurucu elemanı ve gitaristidir.
1947 doğumludur, yani bugün 66 yaşında. Kendi tabiriyle ‘adi, cahil, nefretlik’ bir babanın gölgesinde yaşamıştır 16 yaşına kadar. Babasından bugün, ölmek üzereyken bile büyük bir nefretle bahsetmesi ‘kalpsizce’ bulunabilir ancak 16 yaşına kadar çok çekmiş…
16 yaşında babasının ölümünün ardından rahatladığını, omuzlarından bir yük kalktığını ve kendisini ifade etmek için sanat dünyasına dalarak huzur bulduğunu söyler.
İngiliz Edebiyatı eğitimi alır, hippi olarak 1960’ların sonunda Hindistan’a gider, müzik ve resim arasında gidip gelir.
Çocukluk aşkı, ilk aşkı olan Irene Knight ile evlenir. Resmi çok sevse de, ‘rock’n roll hayatı’ hem maddi hem de açıdan daha cazip gelince pub ortamlarında hızla yükselen Dr. Feelgood’u kurar arkadaşlarıyla.
1970’lerin ortalarında şöhretin kapıları ardına kadar açılır. Dr. Feelgood’la ‘Down By The Jetty’ ve ‘Stupidity’ gibi gayet başarılı albümler yapar.
Her şey yolunda giderken, 1975-1977 arasına dört albüm sıkıştırmışken grupla arası açılır ve ‘kovulur…’
Kimseye müdanası olmayan, sert karakterli, orijinal bir modeldir adamımız Wilko. ‘Kovulmak’ filan umurunda olmaz ‘okkalı küfürler’ savurarak yoluna devam eder…
Ian Dury’nin ekibine (Blockheads) katılır, kendi adıyla grup kurar, müzik yapmaya devam eder.
Uluslararası boyutta ‘büyük şöhret’ sahibi olmasa da -umurunda da değildir pek zaten- Britanya’da çok saygı duyulan bir figür olarak yoluna devam eder.
Punk gruplarının esin kaynağı, idolü olarak yüceltilir. The Clash’ten Joe Strummer yere göğe koyamaz mesela; keza Paul Weller, Sex Pistols…
2004’te çok sevdiği karısını kanserden kaybeder. Ağır bir darbedir bu. ‘Dağ gibi adam’ ilk kez hayat karşısında çaresiz hissettiğini söyler…
Karşısında çaresiz kalsa da hayat devam eder; müzik, şiir, resim filan işte…
2011’de sürpriz bir teklif alır. Über-popüler televizyon dizisi ‘Game of Thrones’da dilsiz cellat rolünde belirir ve “Wilko’da numara bitmez” dedirtir…
Buraya kadar anlatılan ‘normal bir rock yıldızı’nın hayat öyküsüdür… Hayatının büyük hikâyesi ise ömrünün son düzlüğünde belirir.
2013’ün ilk günlerinde pankreas kanseri teşhisi kondu Wilko’ya. Kurtulma ihtimali yoktur, ömrü sona ermektedir.
Peki ne yapar Wilko bu durum karşısında… Turneye çıkar, bir veda turnesine…
Kemoterapiyi reddeder, “rock’çılar ayakta ölür” diyerek sahneye ve stüdyoya, kendini en rahat hissettiği alanlara yönelir.
Kanser teşhisinin ardından verdiği konserler haliyle çok duygusal geçer hayranları açısından. “Seyirci çok duygulandı haliyle ama bende aynı etkiyi yaratmadı” diyecek kadar kaderiyle barışıktır.
Britanya “Öldü, ölecek” diye beklemeyi sürdürürken girdiği stüdyoda son albümünü tamamlamaya çalışıyor eski dostu, The Who’dan Roger Daltrey’le.
Hastalığı konserlerinin sayısını etkiliyor elbette ama gücünü topladıkça yine sahneye çıkıp ortalığı dağıtıyor Fender’iyle…
Öleceğini biliyor fakat hâlâ sallıyor, hâlâ yuvarlıyor…
Wilko, “Büyük adamdı” diye anılmayı garantileyerek ömrünü tamamlıyor.
Wilko, büyük adam…
Paylaş