TERÖR korkuyla beslenir. Terörle ilgili yapılan pek çok tanımda (ki kabul edilmiş tek bir tanım yok), esas amacın ölü sayısını artırmaktan çok, korkunun çapını geniş tutmak olduğunu görürsünüz.
Kaç kişinin öldüğü, kaç kişinin yaralandığının hesabını tutmak için yapılmıyor bu eylemler. Amaç sindirmek, korkutmak ve otoritenin ötesinde, sıradan insanları ezerek güçlü konuma geçmek.
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, olayın ardından yaptığı açıklamada medyanın görev ve sorumluluklarını hatırlatıyor ve ‘‘Halkı korkuya ve ümitsizliğe sevk edecek yayınlardan kaçınılması’’ gerektiğini söylüyordu.
Aksu, devleti temsil eden bir sorumlu olarak tabii ki kendince haklı. Levent'te ve Beyoğlu'ndaki patlamalar, televizyonlar aracılığıyla televizyon bulunan her odada bir kez daha patlamış oluyor.
Tabii Aksu'nun demecinin ardından medyaya yayınlarını kısıtlayan yasaklar geldi. Böylece Aksu, meselenin en önemli kısmını hemencecik halletmiş oldu.
Şimdi beklediğimiz gelişmeler belli değil mi? Önce Arap mıydı, Türk müydü, Afgan mıydı ona bakacağız.
Sakallı mıydı, değil miydi onu tartışacağız.
Kamyonet miydi, otomobil miydi; kamyonetse ne renk ve ne markaydı, otomobilse ne renk ve ne marka?..
Sonra DNA örneğiyle eylemcinin kimliği belirlenecek ve fotoğrafı bulunacak.
Sonra?..
***
Sonra, gelmesi muhtemel saldırıları bekleyeceğiz.
Büyük resme bakmayacağız.
Biz bu duruma niye geldik düşünmeyeceğiz, tartışmayacağız. Tartışırsak da yine sığ sularda gezdireceğiz fikir teknelerimizi.
Bu saldırıların amacı, daha önce de belirttiğimiz gibi korku salmaksa eğer, kendi adıma konuşuyorum, korktum.
Sadece ben değil; beni arayan yakınlarım, gazetedeki arkadaşlarım, durumlarını öğrenebilmek için telefonla ulaşabildiğim esnaf arkadaşlarım korktu.
Korkmamış gibi yapacak durumda değildi kimse. Benim Beyoğlu'nda yaşayan biri olduğumu bilen eşime dostuma telefon açtıklarında ‘‘Korkmayın! Cesur olun! Bakın biz korkarsak güçleniyor bu çirkef!’’ diyemedim. Kendim de inanmasam bile tek söyleyebildiğim ‘‘Korkmayın’’ oldu.
Onlar ne cevap verdi peki: ‘‘Korkuyorum!’’
***
İngiltere Başkonsolosluğu'nun karşısındaki Fehmi Baba Lokantası'nda, yine aynı bölgedeki Pano ve Viktor Levi'de çalışan, her gün selamlaştığım insanlara ne oldu.
Balık Pazarı'ndaki manav arkadaşım, fırında çalışanlar, Şütte'de tezgahta duranlar ne durumda şu anda bilemiyorum.
Konsolosluk duvarının önündeki ayakkabı boyacısı öldü mü diye düşünüyor ve ölmüş olmasından korkuyorum.
Yani klişe konuşmalar, lanetlemeler, ‘‘Korkma’’ çağrıları durumu değiştirmiyor.