Sam Stall bir kitap yazmış: “Uygarlığı Değiştiren 100 Kedi...” Can Yayınları da bu kitabı Ayşen Anadol’un çevirisiyle dilimize kazandırmış.
Daha o sabah evdeki elemanla, yani kediyle kutu süte saplanan pipet konusunda görüş ayrılığına düşmüşüz, elimi yine çizmiş, ben de ona “Ulan kedi! Kulakların kemerimi süsleyecek!” diye bağırmışım. Aramız limonî vaziyette evden çıkarken “Nah sana fast-food! Nah sana poşette yaş mama! Nah sana ‘biiyf in greyvi!’” demişim. Buna rağmen kitabı görünce yelkenleri suya indirdim. Beyaz bir yavru kedi, vatandaş arasında “Okan Bayülgen mikrofonu” olarak tanınan mikrofona doğru miyavlıyor. Belki de kediyle aramız bozuk olduğundan “Ulen kedi!” diyerek kitaba sarıldım. Dönüş yolunda yerken aklını kaybettiği “pis mama”lardan aldım.
Kitaba pek ilgi göstermedi. Yeni kitap sevmiyor. Sahaflardan getirdiğim kitaplarda muhakkak kedi kokusu bulunduğundan onları okumaya çalışıyor. Kucağıma aldım, favori köşemize geçtik ve “Tarihte En Çok Sözü Geçen Kediler”i okumaya başladık. İlk kahramanım Necmi oldu. Kendisi isim takılan ilk kedi. Daha doğrusu bilinen yazılı kaynaklara göre durum böyle. Firavun III. Tutmosis (MÖ 1479-1425) döneminde yaşamış Puimre adlı önemsiz bir memurun kedisi. Teb Şehri dışındaki mezarında kedisi Necmi’den de söz ediliyordu memurun. Necmi’nin “sevgili” ya da “yıldız” manasında kullanıldığı sanılıyor.
Hz. Muhammed’in namaza giderken eteğinin ucunda yatan kedisi Müezza uyanmasın diye ne yaptığı anlatılıyor. Kedinin uyuduğu yerdeki kumaşı kesip öyle kalkmış... Churchill evden kaçan kedisi için cama “Kedi, eve gön; her şeyi affettim” yazan bir kağıt astırmış. Kedi dönmüş. Kedinin tuhaflığında sınır yok; kitabı okurken bunu anlıyorsunuz. Mesela Famous Grouse viskisinin İskoçya’daki damıtımevinde 1963-1987 yılları arasında görev yapan Towser. Hayatı boyunca 28 bin 899 fare avlayarak Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Towser’ın anısına dikilmiş bir bronz heykel var bugün. Towser’ın sırrını damıtımevinin emektarları şöyle fısıldıyormuş: “Sütüne her akşam bir damla viski alırdı...”
Fakat asıl adamım Oscar oldu. Yıl 1941. İkinci Dünya Savaşı tüm şiddetiyle sürmekte. Britanya Kraliyet Donanması’na bağlı gemiler, Almanların dev savaş makinesi Bismarck’ı batırır. Kurtulan azdır. Bismarck’ın kadrolu kedisi Oscar da şanslıdır. HMS Cossack destroyeri Oscar’ı kurtarır ve adını “Batmaz Sam” olarak değiştirerek personele ilave eder. Oscar ismi veya yaklaşımı beğenmemiş olacak, “Bu gemi batar, ben batmam. Ayrıca adım da Sam değil” diyor ve HMS Cossack da bir Alman denizaltısı tarafından batırılıyor. Oscar mı? Tabii kurtuluyor. Bu kez HMS Ark Royal’in mürettebatına katılıyor. Ark Royal’e sizce ne oluyor? Yine torpido, yine dibi boylama. Aslan Oscar yine kurtuluyor. Bu kez HMS Legion tarafından alınıyor. Ancak namı yürümüş olmalı ki, HMS Legion işi sağlama alıyor ve Oscar’ı Belfast Yaşlı Denizciler Evi’ne bırakıyor. Oscar 1955 yılında huzur içinde kedi cennetine göçmüş. Toprağı bol, mama kabı dolu olsun...