Paylaş
Şoför arkadaş trafikte yaşanan sıkışıklık için kısa vadeli durum değerlendirmesi yapacaksa “Kaza vardır” der geçer, problemin derinlerine inmek istiyorsa “Okullar da açılıyor, az kaldı” şıkkını işaretler ve bayıltana kadar tahlil yapar.
Okullar açıldıysa, yaz bitmiştir...
Okulların açılmasını “Trafikte bunalım... Arapsaçına döndük, çöz bizi toplu ulaşım” başlıkları eşliğinde idrak ettiğimiz saatlerde Taraf’tan Gökhan Karabulut’un sütununu okuyordum.
“Zamanın Ruhu” başlıklı sütunda Karabulut eğitim sistemimizin fotoğrafını netleştiriyordu.
Yazıyı okuduktan sonra eşi, dostu, akrabayı arayıp “Boşuna yollamayın isterseniz çocuğu okula...” diyecek duruma gelmiştim açıkçası.
“Türkiye’de ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin yüzde 98’i devlet okullarında okuyor...” diye başlıyordu söze Karabulut.
Ve yazısını “Bugün eğitim sistemimizdeki 11 milyon çocuğun hayalleri var. ...Ve ne yazık ki bu sistem böyle devam ederse bu öğrencilerden sadece yüzde biri hayallerini gerçekleştirecek...” diye bitiriyordu.
Arada neler yazdığını Karabulut’tan okumanızı tavsiye ederim.
Ama şu kadarını bilmenizde fayda var. Devlet okullarını birincilikle bitiren öğrencilerin bile üçte biri istediği üniversiteye giremiyor.
Okul birincilerinden bahsediyoruz!
Ne öğretmeni, ne öğrenciyi, ne veliyi ne de Milli Eğitim Bakanı’nı memnun etmeyen bir sistem.
Ne diyordu Milli Eğitim Bakanı 2 hafta önce: “Çocuklara dil öğretemiyoruz. 4’üncü sınıftan itibaren 10 yıla yakın İngilizce ders var. Ama bir ‘How old are you?/Kaç yaşındasın?’ diyemiyorlar; biz öğretemiyoruz.”
Daha bunun kadrosuz öğretmeni, sınav kitapçığı araklandı mı endişesi filan var, liste uzar gider.
İyisi mi bu yazıyı öğrencilere okutmayın.
İsyan çıkabilir, pankart açılabilir, yumurta atılabilir.
Yoksa “Hav old ar yu? Fayn tenks” yani...
Haluk Bilginer, Cem Karaca karikatürü olmuş
HALUK Bilginer’in “İstanbul’un Altınları” dizisi için rock’çı olduğu haberi dün sabah internette kaçılması mümkün olmayan haberlerdendi.
Bir yerde direncim kırıldı ve tanıtım videosunu izledim.
Sarı Kamışlar adlı bir grupla Anadolu Rock yaparken görüyoruz Bilginer’i.
Boynunda bir “yan sanayi” (çakma’nın kibarcası) Fender Stratocaster gitar asılı.
Saçlar sarı ve uzun, 1980’lerin “hair-band/saç grubu” denilen ekolüne ait bir saç modelidir.
Bıyık, şalvar ve sarı yelek rock müziğin “Anadolu” vurgusunun taşıyıcı kolonları.
Peki performans?
Haluk Bilginer’in şarkı söyleyebildiğini zaten biliyoruz, daha önce “Sweet Dreams”i yorumlamışlığı bile var.
Bir New Wave klasiğini hafiften Joe Cocker tarzında söylemesi kötü olmamıştı, ilginçti hatta.
Sarı Kamışlar’daki performansı ise Cem Karaca karikatürü havasında.
Gayet başarılı ama fazla Cem Karaca.
İtirazım var mı? Yok.Yine de performansının tamamını görmek gerek.
De ve da ve basın
GAZETECİLİKTE 10 kusurlu hareketin başında “dahi manasında kullanılan de ve da’nın ayrı yazılmaması” gelir.
Birini harcamak isteyen editör, bar muhabbetinin orta yerinde “Bırak allasen, ne yazarı? Daha de’yi da’yı ayıramıyor” dediği anda kıyma makinesi çalışmaya başlar.
Sembolik açıdan çok mühimdir; adını yanlış yaz ama o de ve da’yı ayır kardeşim. Genç gazetecilere ilk tavsiyem bu olur herhalde.
Pazar günü tutuklu gazeteciler için yapılan yürüyüşte, Ahmet Şık’ın “Dokunan yanıyor” cümlesinden yola çıkarak sloganlaşan “Yansak da dokunacağız” yazılı pankart “Yansakta dokunacağız” şeklinde yazılmıştı.
Anlık bir dalgınlık veya üretim hatası olduğuna eminim ama malum, bu yürüyüşleri görmezden gelmekle bile yetinilmiyor, laf etmek, küçümsemek, beğenmemek, yafta yapıştırmak, alay etmek üzere ayarlanmış bomba şahsiyetler var.
De’yi da’yı ayıralım o bakımdan, neme lazım...
Paylaş