Gayet 1970 model müzik dinleme cihazının başındayım. Stüdyo FM’i bekliyorum.
Stüdyo FM’in hafta içinde akşam saatlerine geçmediği dönemdeyiz henüz.
Programı kaydedeceğim boş kasedi ayarlamışım, kalemi kağıdı hazırlamışım.
Bu sırada üstümde, yanılmıyorsam önü Alo reklamlı Galatasaray forması var. Fatih Terim’in kaptan olduğu dönemden...
Programı bitirip koşa koşa maça yetişeceğim.
Mahalleden arkadaşlarım Eski Açık kuyruğunda beni bekliyor.
*
Stüdyo FM’in anons müziğinin ardından Yavuz Aydar ve Şebnem Savaşçı bir önceki hafta söz verdikleri gibi "Amerika’dan yeni gelen albümleri" çalmaya başlıyorlar.
Bir yanda da "Kim kimdir tarzı" müzikal bilgiler veriyorlar.
Kalemi kağıdı elimde bulundurma nedenim bu zaten.
O notlardaki titizliği Yunanca’da gösterseydim, şimdi eski Yunanca okuyup yazan bir insandım.
Neyse...
"The Honeydrippers" diye bir grubun plağını çalıyorlar.
"I Got A Woman", "Sea Of Love", "Rockin’ At Midnight" gibi çook eski şarkıları yeniden yorumlamış bir grup baba müzisyen.
Kimler mi? Robert Plant, Jimmy Page filan!
Yani John Paul Jones da gelse Led Zeppelin!
O sıralar (ve daima) benim sevdiğim Led Zeppelin cayır cayır rock yapıyor.
Oysa bu "EP"deki -açıklayacağım- şarkılar resmen İHTİYAR! Fakat çok güzel...
Hemen peşine düşüyorum.
Fakat önce EP (i-pi okunuyor) ne demek onu öğrenmeliyim.
Bu kavramı The Honeydrippers’ın 5 şarkılık plağının peşinde gezerken öğrendim.
Şöyle açıklayayım merak eden müzikseverlere: CD öncesi arkaik çağlarda plaklar belli formatlarda satılıyordu.
"Single" ya da bizdeki tabiriyle 45’lik, iki yüzüne en fazla 10 dakika civarında müzik sığdırılabilen küçük bir format.
LP yani Long-Play albümlerde (33’lük) ise ortalama 35-45 dakika arası müzik dinleniyor.
Bir de bu EP, yani "Extended Play" var ki, bu da ortanca oluyor.
Yani 45’likten uzun ama albümden de kısa. Oh be!
*
The Honeydrippers Vol I.’i aramaya Nişantaşı’nda Hayrullah Ağabey’in müzik dükkanından başladım.
Hayrullah Ağabey plakta çalan ekibi duyunca "Getirtelim o albümü Almanya’dan o zaman" dedi ve telefonla yazdıracağı listeye The Honeydrippers’ı da ekledi.
Postanenin paket servisini 3 hafta kadar yıprattım. Paketin geldiği gün sabrımın karşılığını bu mini-albümü 46’lık bir kasede kaydederek (Kalan süreye Def Leppard çekmiştim!) aldım.
O 46’lık kasetle mutluluğumuz kısa sürdü.
Volkmenimde yerini Black Sabbath’a devrettiği bir akşamın ardından kayboldu.
Kendisinden haber de alamadım bir daha!!!
Stüdyo FM kayıtlarıyla yıllarca idare ettim, hadiseyi zorlamadım...
*
9 sene önce Los Angeles’ın şirin muhiti Santa Monica’daki "Coni Rakıts Börgır"da iki dilim ekmek arasına sıkıştırılmış bir buzağıyı insafsızca yerken "I Got A Thrill" çalmaya başladı.
Blues Brothers’da Elwood’un kilisede yaşadığı aydınlanma anına benzer bir durum oluştu sanki.
Yaklaşık 700 gram ağırlaşmış vaziyette terk ettim Coni Rakıts Börgır’ı.
"The Honeydrippers Volume One’ı arıyorum. Ama plak olacak" cümlesini ilk kez o gün kurdum.
Sonrası 9 yıl süren ve laf olsun diye değil, hakikaten dünyaya yayılan bir macera.
Kimi zaman yoğunlaşan, kimi zaman azalan bir istekle aradım durdum bu plağı.
Yanlış anlaşılmasın, müzayedelik bir albüm değil. Web’den bulunuyor, fakat elimde tutmadan plak almam...
İnanılması güç, fakat 9 yıl boyunca bu albümle yolum bir türlü kesişmedi.
Bu arada bulunması çok zor plaklar yakaladım, mütevazı bir arşiv kurdum.
Ama 5 şarkılık albüm yok.
*
İki hafta önce, kısacık bir süre için -2 gün bile olmadı- Barcelona’ya gittim.
İlk fırsatta La Rambla’nın dar sokaklarına gizlenmiş plakçılarda aldım soluğu.
Enteresan plaklar buldum, mutlu bir şekilde kasaya geldim.
Kasiyerin arkasındaki Led Zeppelin posteri kafaya düzkontak yaptırdı bir anda, malum soruyu yönelttim.
Adam "CD mi istiyorsun" dedi. Daha doğrusu içinde "sidi"nin de geçtiği "los palavros y torros..." tarzı bir İspanyolca cümle kurdu.
"No-no-no! Eeeeel piiiii!" dedim.
Adam kalktı uzun koridorun sonuna doğru yürüdü.
Az sonra karanlıktan elinde jelatini bile açılmamış bir The Honeydrippers Volume One ile döndü.
Dizlerimin üstünde kayabilir hatta adama sarılabilirdim.
Etikete baktım 7 Euro! 12 YTL!
*
İstanbul’a döndüğümden bu yana her gün ilaç niyetine dinliyorum.
24 yıla yayılan maceranın sona ermesi kaçınılmaz olarak büyük bir boşluk da doğurdu.
Şimdi işin yoksa yeni hedef belirle.
Plağı kaydettiğim (kasede çektim!) Topesto "Aramak bulmaktan daha mı güzeldi" gibi kendisinden umulmadık hassasiyette bir soru yöneldi.