Paylaş
Duyduysanız ne mutlu size, duymadıysanız unutulmaya yüz tutmuşken bazı meraklı, dikkatli, hakikatli kişiler sayesinde hatırlanan bu kıymetli denizcimizi biraz olsun tanımaya hazırlanın...
YENİ DENİZ MECMUASI
Yeni Deniz Mecmuası’nda Cem Gürdeniz’in kaleme aldığı “Cımhuriyet’in İlk Deniz Gezgini: Mustafa İhsan Denizaşan” başlıklı yazı rehberimiz olacak.
Daha önce de hakkında eski bir röportajının alıntılandığı yazılar okumuştum Denizaşan hakkında. Ancak onlar daha çok bu renkli karakterin aktardığı ve “abartılı avcı hikâyeleri”ni andırdığı için hafiften gülümsenerek okunan yazılardı çoğunlukla.
Cem Gürdeniz ise yayın hayatına yeni başlayan ve denizciliğe ilgi duyanların muhakkak okuması gereken, entelektüel bakımdan kalibresi yüksek Yeni Deniz Mecmuası’nda Denizaşan’ı hak ettiği şekilde tanıtıyor.
5 METRELİK KAYIKLA
Mustafa İhsan Denizaşan 1903’te İstanbul’da doğan, “baba tarafından bahriyeli”, çocukluğu Boğaziçi’yle içlidışlı geçen ve İstanbul Sanayi Mektebi’ni bitirdikten sonra “bir tekneyle uzaklara gitmek hayali” kurmaya başlayan bir maceracı...
İdealini “...nazlı dalgalanışlarında benliğini, bütün bir tarihini duyduğum bayrağımızı mazide atalarımıza ait olan her yerde bir kere daha dalgalandırmak” olarak not düşmüş.
Bir Fransız dergisinde gördüğü kotra iskeletinden hareketle 1931’de inşaya başladığı ‘kayığının’ boyu 5 metre, eni 1.5 metredir.
Seyir hatıratında bulup buluşturabildiği malzemelerle ve kendi çabasıyla inşa ettiği “küçük transatlantik”e Ankara adını veren Mustafa İhsan, ilk denemeleri Marmara’da yaptıktan sonra 30 Haziran 1932 Perşembe günü sabah 05.00’te ilk turuna çıkar...
Annesi merak etmesin diye “Mersin’e gidiyorum” diye denize açılan ve 14 Kasım 1932’ye kadar Marmara, Ege, Doğu Akdeniz seyri yapan Mustafa İhsan “büyük yolculuk” için böylece deneyim kazanır.
OKYANUSA ULAŞTI
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk deniz seyyahı” imzasıyla Türkçe ve Fransızca bastırdığı kartla şöyle “sponsor” bulmaya çalışır ama açıkçası destek bulamaz pek.
Yine de yaratabildiği imkânlarla 4.5 yıl sürecek bir maceraya atılır.
1932-1936 arasında Akdeniz kıyılarını doğudan batıya, kuzeyden güneye gezer, Cebelitarık’ı geçip İspanya’nın Atlantik’e (Atlas Okyanusu) açılan liman şehri Huelva’ya kadar uzanır, toplam 16 bin mil yol kat eder...
Maddi imkânsızlıklar olmasa hedefi tüm dünyayı gezmektir...
Yine de gittiği her limanda Gürdeniz’in ifadesiyle “Mustafa Kemal’in onurlu ve başı dik gençliğinin bir temsilcisi olarak tertemiz beyaz kıyafetleri ve illa ki üzerindeki şanlı bayrağımızın ay-yıldızıyla Türk denizcisini dünyaya tanıtır...”
Seyahatinin ardından pek ilgi gösterilmeyen Mustafa İhsan, Taşkızak Tersanesi’nde ambar memuru olarak çalışmaya başlar, soyadı kanunu çıkınca aile ismini Denizaşan olarak belirler, 1964’teki emekliliğinin ardından da Hürriyet’te seyahatini kısa bir şekilde tefrika eder...
BİRKAÇ İYİ GAZETECİ
1989’da ölümünden bir yıl önce gazeteci Özcan Özyemişçi’nin bir makalesiyle hatırlanır. 2008’de ise gazeteci ve deniz araştırmacısı B. Hulusi Gürbüz’ün sahaflarda bulduğu bir fotoğrafın peşinden giderek kızı Nevin Ersoy Denizaşan’a ulaşmasıyla Akdeniz Seferi’nin belge ve fotoğrafları gün ışığına çıkar. Bu idealist, cesur ve renkli karakterle ilgili daha detaylı bilgi edinmek isteyenleri üç ayda bir yayınlanacak olan Yeni Deniz Mecmuası’na yönlendirmem gerekiyor.
Ama son bir detay paylaşayım...
GRAMOFONDA İSTİKLAL MARŞI
5 metrelik sandala uzun sefer için “sığışmanın” zorluğunu tahmin edersiniz.
Mustafa İhsan Denizaşan, kısıtlı alana ne yapıp etmiş bir gramofon ve “birkaç plak” da koymayı başarmış. Ve muhakkak gittiği her limanda toplanan meraklılara gramofonundan “İstiklal Marşı”nı dinletmiş...
Cem Gürdeniz’in yazısının sonunda bu cesur yürekli denizcimizi, Sadun Boro dahil bütün sivil deniz seyyahlarımızın atasını anmak için önerileri var. Tamamına katılıyorum ama ilk iş Mustafa İhsan Debizaşan’ı daha iyi tanımak ve tanıtmak olmalı.
Gecikerek de olsa hakkını vermemiz, ismini yaşatmamız gerek...
Paylaş