1 Mayıs’ta, Taksim’de

1 Mayıs sabahı Taksim Meydanı’na çıkabilenlerdenim.

Gazeteci kimliğimi polis barikatlarına göstererek her sene tekrarladığım tamamen bireysel bir eylemdir.

Yasalara göre "fikir işçisi"yim.

Çocukken de çıkmıştım, öğrenciyken de çıktım, gazeteci olarak da çıkmaya devam ediyorum.

Fakat bu sene hem 1 Mayıs ritüelini tekrarlamak için hem de biraz mecburiyetten Taksim’deydim.

Filmi hızla başa saralım...

*

30 Nisan 2008.

Cep cihazıyla aramdaki bağ, kedinin ev telefonunu imha etmesinin ardından iyice güçlendi.

Bu bağın güçlenmesinden memnun olduğumu söyleyemem.

Hem cep sevmiyorum, hem de özellikle şu anda kullandığım telefona kılım!

Şarj aletinin ucu da kedinin Ozzy Osbourne’sal hareketlerine maruz kaldı. Ucunu ısırıp kopardı ve tükürdü.

O zaman değişiklik şart olmuştur.

İstiklal’de cepsel açılımlarda kullandığım bir dükkan var.

Tezgahtaki elemana "Basit bir telefon istiyorum. Kısa film çekip Sundance Festivali’ne yollamayacağım. Çalsın, arasın, mesaj alıp versin, tamam..." dedim.

"Hatırlıyorum seni abi" dedi gülerek.

"Bunu da alıp fiyattan düşeriz di mi?" dedim.

"Tabii ama iyi telefon bu abi" dedi.

"Ağır. Kılım. Bıktım" dedim.

"Anlıyorum" dedi, var olan en basit cebi önerdi, telefonları aktarma işini halletti ve kutusuyla beraber cihazı verdi.

Álá!

*

1 Mayıs 2008.

Sabah şarj aletinin telefona bataryasalbir katkı sağlayamadığını fark ettim.

1 Mayıs. Evdeyim. Telefon yok.

Olacak iş değil.

Hemen giyindim. Genç Sivil vurgusu için ’bez konvers’imi giydim.

Ev Taksim Meydanı’na üç, bilemediniz dört, haydi içiniz ağırlaşmış olsun beş dakika mesafede.

Alman Konsolosluğu’nun önüne kadar yürüdükten sonra "kimlik, bitte!" aşamasına geldik.

Polis memuruna "Basın mensubuyum" dedim ve gazeteci kimliğimi uzattım.

"Kamil Bey, kimliğinizi görebilir miyim?" dedi.

Kek gibi, sazan gibi atladım "Kamil göbek adım, ilkokul öğretmenim dışında kimse kullanmaz. Zeynep Kamil’de doğmuşum da..."

"Kimliğiniz yok mu yani?" dedi.

Duruma uyandım nihayet!

1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na kimlik kartı (Nüfus cüzdanı, pasaport vesaire) olmadan çıkabilecek tek saloz ben olmalıydım!

"Ev şurada alıp geleyim" dedim.

"Sen bu kafayla evi de bulamazsın, yanına tim vereyim mi?" gibilerden suratıma baktıktan sonra "Lütfen kimliğinizi alıp gelin" dedi.

*

Eve döndüm, cüzdanı aldım, aynı noktaya geldim.

Memur kimlikleri inceledi ve "Buyrun Kamil Bey, geçin!" dedi.

Meydan’da durum sakin.

Polis blokları bekleyişte.

Amirine "Abi var mı hareket?" diye soruyor Çevik Kuvvet.

"Şişli’de varmış..." diyor amir.

*

The Marmara’nın önünde herkesin farklı adla çağırdığı köpek, boş alandan istifade yayılmış asfalta. Bünyeye güneş yüklemesi yapıyor. Gözleri iyice zayıflayan ihtiyar köpek de boş boş dolaşıyor Garanti’nin önünde.

"N’aber moruk?" diye "top-top" kafasına vuruyorum. Kafayı kaldırıp havaya bakıyor.

Atatürk Anıtı yakınlarında gazeteci tayfası nöbette.

Bazıları gaz maskesi, kamera, yedek akü derken "Tam Teşhizat Kameraman Cevat Kelle" durumuna geçmiş.

Tanıdıklarla laflıyorum. Maskeyle hatıra fotoğrafı çektirmek isteyip istemediğimi soruyorlar "Ne yapacağım o fotoğrafı, eve mi asacağım?" diyerek reddediyorum.

Cebimde evden çıkarken biber gazına karşı tedbir olarak aldığım "Bambi Paket Servis Kolonyalı Mendilleri" var.

Tedbirsiz gördüğüm muhabir arkadaşlara dağıtım yapıyorum.

"Sen n’apıyorsun usta?" diyenlere "Hem cepsel problemler, hem sınıf bilinci..." diyorum.

*

İstiklal’deki dükkanların çoğu kapalı.

Cepçi de kapalı.

Ufak bir turun ardından açık bir yer buluyorum, şarj cihazı alıyorum.

Sonra bir kahve molası.

Fısıltı gazetesi işçilerin coplanmasıyla ilgili haberleri bulunulan yere muhakkak ulaştırıyor.

Kahveyi ödeyip polis barikatlarının iyice labirente çevirdiği Taksim civarında eve dönecek yol bulmaya çalışıyorum.

Bir polis üstümü ararken iki şarj cihazı çıkması üzerine "Niye?" diyor.

"Biri bozuk. Uzun hikaye..." diyorum ama konuyu uzatsa "Sıkıldım, tutukla istersen. Nasıl olsa eve ulaşamıyorum..." diyeceğim. O hale geldim yol ararken.

*

Nihayet eve ulaştım.

Telefon şarja, Kanat yazıya...

Televizyonu açıp haberleri seyretmeye başladım.

Ve kediye dönüp küçük bir açıklama yaptım: "İşçiler hep dayak yer 1 Mayıs’ta. Bu sene de durum değişmedi. Zamanında grev fotoğrafı çektiren Başbakan, orantısız demeç verdi. Dayak garantilendi. Durum berbat. Sana bu kadar bilgi yeter..."

"Morrr" dedi, esnedi.
Yazarın Tüm Yazıları