Paylaş
Kimse adını koymak istemese de bir terör çağının, belki de 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleriydi ruhumuzun ta derinliklerinde ürpererek hissettiğimiz sıkıntı. Meselenin koordinatlarını çözebilmek ve önümüzdeki sürecin kodlarını anlayabilmek için terör ve güvenlik uzmanı Mete Yarar’la konuştum bu hafta...
* Hiç lafı dolandırmadan soruyorum. Türkiye IŞİD’e destek veriyor mu?
- Kesinlikle hayır!
* Nasıl bu kadar net cevap veriyorsun? Ateş olmayan yerden duman çıkar mı?
- Benim kesinlikle hayır dediğim konuya birçok kişi karşı çıkacaktır. Ben de onlara şunu soruyorum: Bugüne kadar Türkiye’nin IŞID’i desteklediğine dair somut bir veri yayınlandı mı hiç? Neymiş efendim IŞİD’den ayrılan komutan böyle böyle demiş. Yer, kişi ve adres belirtilmeyen soyut kavramlar üzerinden konuşmalar yapılıyor. Eğer işbirliği içindeysek, IŞİD nasıl Türkiye’de siyaseti etkileyebilecek ve devleti zor duruma düşürebilecek eylemler yapabiliyor? Onlarca polisimizi ve bürokratımızı bir yıla yakın nasıl rehin alabiliyor? Sınırda karakolumuza saldırıp, askerimizi nasıl şehit edebiliyor ve şu anda elinde bir askerimizi rehin tutabiliyor?
* Ya danışıklı dövüşse...
- Eğer danışıklı dövüş olsa iki tarafın da kazanması gerekir. IŞID’in coğrafyamızda olması hem siyasi hem de askeri anlamda büyük bir yük. Türkiye’nin Suriye’yle ilgili bütün tezlerini çürüten IŞID’in faaliyetleridir.
* Klasik söylemleri bir yana bırakıp, daha net cevaplar rica etsem...
- Türkiye YPG ve PYD’yi çok net bir şekilde PKK’nın uzantısı olarak görüyor. Bu yüzden de sınırın dibinde güç sahibi olmalarını istemiyor. IŞID önce Özgür Suriye Ordusu’na ait unsurları bölgeden çıkarttı, ardından da Kobani hariç o bölgeyi çok kolay bir şekilde teslim etti. İşte bu nedenle Türkiye’nin IŞID üzerinden yarar sağladığı örnek yok. Ee o zaman nasıl işbirliği bu? Böyle düşünmek insan zekasıyla dalga geçmek olur!
* IŞİD’den petrol aldığımız da mı yalan?
- Bir ülkenin başka bir yerden petrol alabilmesi için iki yöntem vardır; ya boru hattı ya da tanker ile taşıyacaksınız. Peki IŞID nereden petrol çıkarıyor? Irak’ta Musul bölgesi, Suriye’de de Rakka ve civarından... Irak’ta IŞID’in bir sınırı yok, haliyle Türkiye’ye buradan bir sevkiyat yapılması imkansız. Peki Rakka bölgesinden Türkiye’ye bilinen bir boru hattı var mı? Hayır! O zaman elimizdeki tek seçenek petrolü Rakka’dan Kilis ve Gaziantep sınırına getirmek. 40 tonluk tankerlerle petrol taşınsa günde binlerce tankerin sınırımıza gelmesi gerekiyor. Orada böylesine hareketlilik olacak ve dünya bunu şimdiye kadar defalarca servis etmeyecek öyle mi? Bu mümkün mü Allah aşkına!
* Peki kim kime petrol satıyor?
- Suriye merkezi hükümeti Rakka’da çıkartılan petrolü aracılar vasıtasıyla satın alıyor. Musul’daki petrol nerede kime satılıyor acaba? Bu sorunun cevabını arayanlar da Irak’ta yerel rafinerilerin hangi bölgede bulunduğuna baksınlar.
* Hangi bölgede?
- Öyle her bilgiyi vermek yok! Merak eden araştırsın!
* G20’de Putin IŞID’in destekçileri olarak hangi ülkeleri kastetti?
- Putin önce kendisine, desteklediği Esad’ın PYD ve IŞID ile nerede ve ne zaman anlaşma imzaladığını sorsun.
* Farz edelim söylendiği gibi Türkiye, Suriye’ye girdi. Yıllar boyu o “bataklığın” içinde boğulur muyuz?
- Sana yine bir soruyla cevap vereyim. Batı ülkeleri IŞID’in adına bile tahammül edemezken, Türkiye 98 kilometrelik sınırında neden IŞID’le komşu olmayı kabul etsin? Türkiye 2,5 milyon Suriyeli mültecinin burada yaşamasına izin verirken, AB 10 bin mülteci için sınırlarına dikenli teller çekiyor. Türkiye’nin Suriye’ye girmesi fikri herkese itici gelebilir ama kaçınılmaz bir gerçek var; ya kendi topraklarınızda sorunu halletmeye çalışacaksınız ya da başka topraklarda bu işi kökünden çözeceksiniz. Bunları yapmak istemiyor musunuz? O zaman IŞID’i komşunuz olarak görmeye tahammül edeceksiniz.
* Söylediklerinden TSK’nın sınır ötesine geçeceğini mi anlayalım?
- İlk opsiyon olarak, bu sorunun cevabı “hayır” ama seçeneklerin içinde tabii ki askerimizin karşı tarafa geçmesi de var. Çünkü planlar birbirinden farklı senaryolara göre hazırlanır. İlk senaryo özel birimler dışında sınır ötesine kimsenin geçmemesi üzerine. “Yıllarca bataklıkta kalabilir miyiz?” diye bana sordun, bunun cevabını kimse net olarak veremez ama şunu unutmamak lazım; Türkiye’nin mülteci ve terör sorunlarını daha fazla erteleyecek bir pozisyonu yok. O yüzden de öncelik, sorunun yerinde çözülmesi... Bunu yaparken de sorunun bir parçası olmadan, sahadaki diğer oyuncuları kullanarak çözmeye çalışmamız gerekiyor. Suriye’nin Lübnan iç savaşındaki pozisyonu gibi bizim de yıllarca Suriye’de kalmak gibi bir hedefimiz olamaz.
* Allah korusun yakın zamanda Paris’teki gibi büyük bir terör saldırısıyla karşılaşabilir miyiz?
- Bunun adını kimse koyamaz. Ama terör saldırısı riski var diye de böylesine bir paranoyayla yaşamak bir seçenek olmamalı...
NİŞANTAŞI YA DA BEBEK’TE YOLA BARİKAT KURULSAYDI NE YAPILMASINI İSTERDİNİZ?
* Duyduğumuz kadarıyla Güneydoğu’nun birçok kentinde ekmek yok, su yok, iletişim yok, sokağa çıkma yasakları devam ediyor, sürekli operasyon var ve sen bunların canlı şahidisin. Dün geldiğin bölgede şahit olduklarını anlatsana...
- TRT’ye bir belgesel çekmek için oradaydım. Amacım bu sosyal medya denen canavarın doğru söyleyip söylemediğini yerinde görmek ve yalanların bir parçası olmak istemememdi. Bu yüzden de konunun geçtiği her yere gidip çekim yaptım.
* Silvan’a gidebildin mi peki?
- Evet gittim ve orada hem havadan hem karadan yaşananların resmini çekip değerlendirilebilecek bir veri ortaya koymaya çalıştım. Uzaktan yorum yapmak yerine ete kemiğe bürünmüş insanları ve olayları öne çıkardım. Benim söyleyeceğim şu: Kimsenin farklı bir görüşe tahammül edemediği bir ortamda doğruya nasıl ulaşacağız?
* Masa başından Güneydoğu konusunda yorum yapanlar, seni hafiften çıldırtıyor sanırım...
- Evet doğru, “Devlet bölgede barikatlarla ilgili neden operasyon yapıyor?” diye sorulduğunda ben de hep kızarak şu cevabı veriyorum; Nişantaşı’nda ya da Bebek’te yola barikat kurulsa, mayın döşense ve elinde Kalaşnikof ile gezen adamlar dolaşsa, ne yapılmasını istersiniz? Neden bu durum Güneydoğu’da olduğunda, eli silahlı adamların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını esir almasına devletin seyirci kalmasını bekliyorsunuz? Asıl sorulması gereken soru şu: Bu silahlı adamlar insanların gezme, seyahat etme, ticaret yapma ve dini vecibelerini yerine getirme özgürlüklerini neye göre karar verip engelliyor? Bir terör örgütünün bunları insanlarımızın elinden almasına toplum olarak hep birlikte haykırmayacak mıyız?
SİLVAN’DA TAŞIMALI EĞİTİM SİSTEMİ GİBİ TAŞIMALI PROTESTO SİSTEMİ HAYATA GEÇİRİLDİ
* Böyle düşünmeyenler de mevcut ki Silvan’da sokağa çıkma yasağı bitip askerler çekilirken halkın bir kısmının tepki verdiğini fotoğraflı olarak gördük... Bu da mı yalan Mete Bey?
- Bak arkadaş, Silvan’ın nüfusu 60 bin civarında. Fotoğrafta görünen kişi sayısı ne kadar? Bu protestoyu yapanların kaç tanesi Silvanlı? Bu sorunun cevabını arayanlar, eğer gerçekten samimilerse orada alınan kayıtlardan o protestocuların nereli olduklarına baksınlar. Silvan’da taşımalı eğitim sistemi gibi taşımalı protesto sistemi hayata geçirildi. Yanlış anlaşılmasın, oradakilerin tamamı Silvanlı değildi demiyorum ama çoğunluğun nereden geldiğine bir bakmak gerek.
* Peki o zaman internet, telefon derken bölgenin iletişimi bütün dünyayla neden kesildi?
- Bunun iki sebebi var; terör örgütü tarafından şehirlerin orta yerine hendekler kazıldığı için altyapı çökmüş durumda. Aynı zamanda, patlayıcıların telefonla uzaktan harekete geçirilmemesi için telefon sistemi bilinçli olarak kesiliyor. İnternetin zayıflatılma sebebi ise polislerin mevkilerinin, terör örgütünün keskin nişancılarına Twitter üzerinden haber verilmesi. İsteyen haberci Diyarbakır’a gidip tüm söylediklerimin doğruluğunu arşivlerden araştırabilir.
* Her soruya bir cevabın var, o zaman senin gözlemlediğin fakat bizim bilmediğimiz neler oluyor?
- Sanırım önümüzdeki dönemde Türkiye başka ülkelerden gelerek askerlerimizi ve polislerimizi şehit eden, şehirlerdeki barikat sistemlerini kuran, mayın sistematiğini hazırlayan ve fiili olarak keskin nişancı tüfeklerini kullanan yabancı kişileri konuşacak.
* Putin gibi konuşma net ol! Hangi ülkelerden geldi bu kişiler?
- Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki barikat sistemini kim kurdu? Cizre’deki mayın düzenekleri nerede onaylanıp kimler tarafından Türkiye’ye getirildi? Silopi’de keskin nişancı olan kişi hangi ülkedendi? Ben bunları söyleyeyim, çok merak eden arkadaşlar gidip araştırsınlar.
TOPRAKTAN BİLE DAHA ÖNEMLİ BİR ŞEYİ KAYBEDİYORUZ: DUYGUSAL BAĞIMIZ
* PKK bir “lejyonerler ordusu” mu?
- PKK değil ama PYD ve YPG aynen dediğin konumda! Şu anda sınırlar birbirine geçmiş vaziyette.
* Çözümü var mı peki tüm bunların?
- Bir ülke, sorunlarının küçülmesini istiyorsa mutlak ve mutlak büyümek zorundadır. Tabii burada sınırların genişlemesinden ziyade ekonomik, sosyal ve demokratik anlamda büyümekten bahsediyorum.
* Söylediğin şartlarda büyüyemezsek parçalanır mıyız?
- Bu ülke toprak kaybetmez fakat topraktan bile daha önemli bir şeyi kaybediyoruz; o da birbirimize olan duygusal bağımız.
* Almanya, Fransa ve İngiltere’de terör paranoyası yaşanıyor. Bütün uçak seferleri bir anda iptal edilirken asker sokağa iniyor...
- Bu bir paranoya değil, demokrasinin gücüdür. Bir kişinin bile ölmesinin hesabını vermek zorunda olan sistem, bunu engellemek için elinden geleni esirgemez.
KULLANILAN SİLAHLAR VE KATILAN ÜLKELER 2. DÜNYA SAVAŞIYLA NEREDEYSE PARALEL
* Tüm bu yaşananlar 3. Dünya Savaşı’nın ayak sesleri olabilir mi?
- Zaten adı konmamış bir 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. Geçmişteki konvansiyonel savaşlarda bloklar ve bayrak gösteren ülkeler vardı. 90 sonrasında blokların ayrılmasıyla beraber artık çıkar savaşlarında mevzilenmiş ülkeler oluştu.
* Ülkeler gayriresmi olarak mı savaşıyor?
- Aynen öyle. Kendileri için bazı çıkar grupları oluşturup, o gruplar üzerinden belli bir alanda hakimiyet kuruyorlar. Artık bayraksız savaşlar dönemi başladı. Hâl böyle olunca adını 3. Dünya Savaşı koyamıyorsun ama 1990’dan bugüne kadar verilere baktığımızda 2. Dünya Savaşı’ndaki kayıplara ulaşıldığını görüyoruz.
* Son 25 yıldır bayraksız savaşlar gerçekleşiyor diyorsun...
- Söylediğim gibi, resmi bir dünya savaşı yok, birbiriyle savaşan ülkeler yok, fakat kullanılan malzeme, silahlar, katılan ülkeler, ekonomik giderler 2. Dünya Savaşı’yla neredeyse paralel. Bu da gayrinizami savaşların başlamasından kaynaklanıyor.
* İttifak ve müttefik kuvvetler kim bu savaşta?
- Kim kimin arkasında söylemek çok zor. Dünyada eskiden siyasal bloklar varken, artık ekonomik bloklar mevcut. Hangi ülkenin belirli bir bölgede ekonomik olarak bir bloğu oluşturacak gücü varsa, o blok anında şekil değiştirebiliyor. Mesela Amerika ile Çin birbirleriyle ekonomik anlamda savaş halindeyken, başka bir coğrafyada birbirlerine ihtiyaç duydukları için müttefik olabiliyorlar.
* Yeri geldiğinde dost yeri geldiğinde düşmanlar yani...
- Aynen öyle. Dünyadaki savaş biçimlerini dönemin konjonktürü belirliyor. Geçmişte ülkeler işgal edilebiliyor, çıkar grupları oluşturulabiliyor ve o ülke vergiye bağlanıyordu. Osmanlı bir yeri fethedip “Yıllık 100 bin altın veriyorsun” deyip gidiyordu. Emperyalist ülkeler ise işgal ettikleri bölgenin kaynaklarına çöküyordu. Fakat şu anda dünya konjonktürü buna müsaade etmiyor.
* Şimdi neye müsaade var?
- Ülkeler gözlerini diktikleri diğer ülkelerde şirket önceliklerini satın alıyorlar. Amaç o ülkenin ekonomisini pazarlamak. Amerikan şirketlerinin petrol ihalelerinde Irak’ta 1 numara olması, bunun en açık örneği. Dünyada global ekonominin bir versiyonu olarak global savaşlar ortaya çıktı.
* Petrol savaşlarından mı bahsediyorsun?
- Yalnızca petrol olarak düşünme. Bir ülkenin hayata bakışı, kurumlarının içeriğiyle ilgilidir. Mesela Amerika’da Enerji Kurulu bizdeki Milli Güvenlik Kurulu’ndan bile daha önemli.
* Neden?
- Çünkü Amerika’nın ekonomisi enerji üzerine konumlanmıştır. Haliyle Enerji Kurulu’nun kararları Amerika’nın savunma şeklini dahi belirler. Hangi üssün nerede açılacağına bile onlar karar verirler. Düşünsene, dünyadaki enerjinin yüzde 35’ini tüketen bir ülke için bunun devamlılığı hayati bir öncelik taşıyor. Bütün birikimlerini üstün bir teknoloji kullanma, yenilerini yaratma ve arkasından da bunun kaynağını sürdürmek üzerine harcıyorlar. Amerika, hayali bir kaynak sayabileceğimiz Mars’a insan göndermeye, uzaya gitmeye niye bu kadar çok para harcıyor dersin?
* Hollywood filmlerine konu çıksın diye mi?
- (Gülüyor) Amerikalılar Mars’a yolculuk projesini hazırlarken, yanında 1000 ayrı proje daha geliştiriyorlar. Günlük hayatta kullandığımız elbiseden ayakkabımıza, hatta yastığımıza kadar pek çok şey uzay teknolojisinden faydalanılarak yapılıyor.
* Mars bir bakıma işin şov kısmı yani...
- Evet, gıdalar, kanserle mücadele araştırmaları dahil olmak üzere her şeyin başlangıcı uzay teknolojisi. Adamlar bir şey yaparken başka bir şey daha keşfediyor. Mars projesinin maliyeti birçok ülkenin gayrisafi milli hasılasından daha fazla.
* Faturayı kim ödüyor peki?
- Tüm bu projeleri bizler finanse ediyoruz.
OSMANLI EMPERYAL BİR DEVLETTİ AMA HİÇBİR ZAMAN EMPERYALİST OLMADI!
* Osmanlı resmi yoldan vergi alırken Amerika çaktırmadan “haraç” mı topluyor?
- Tabii. Fakat şunu unutma ki Osmanlı emperyal bir devletti, hiçbir zaman emperyalist olmadı.
* Emperyal ve emperyalist farkını anlatsana...
- Emperyal devletler büyüme odaklıdır. Emperyalist ülkeler ise gittikleri ülkeleri sömürürler. Çekirge gibi üstüne çöktükleri yerlerin bütün kaynaklarını tüketirler. Osmanlı’nın kendine göre ilkeleri vardı. Fethettiği yerlerin ekonomilerini serbest bırakıyordu, ülkeler vergilerini ödedikleri sürece kendilerini yönetmeye devam edebiliyordu. Hiçbirinin dilini, dinini, hayat tarzını değiştirmeye çalışmadı. Oysa İngiltere için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bugün hâlâ eski İngiliz sömürgesi olan ülkelerde trafik sağdan akıyor, askeri stratejileri ve ekonomileri Büyük Britanya’ya göre kurgulanıyor.
* İngiltere tam bir çekirge o zaman...
- Emperyalist işte. Bu devirde de emperyalizmin şekil değiştirmiş halini yaşıyoruz. Artık ülkeleri ekonomileriyle işgal ediyorlar ve kaynaklarda öncelik hakkı kazanıyorlar.
* Yıktıklarını yeniden yapma konusunda da öncelik hakkı kazanıyorlar...
- Zeka bu işte! Dünyada hep “Amerikalılar mı İngilizler mi?” diye tartışılır. Bana sorarsan bunun cevabı kesinlikle İngilizler. Neden mi? Çünkü İngilizler oyun kurucudur.
* Bu yüzden mi futbolda çok başarılılar?
- (Gülüyor) Her şeyde başarılılar. Ben dünyada istihbarat anlamında da oyun kurucu zekanın İngiltere’de olduğunu düşünüyorum. Amerika’nın bu konuda aynı kalibrede olduğuna inanmıyorum.
* “Amerikan oyunu”, “Amerika düğmeye bastı” gibi laflar hep efsane mi?
- Hayır bunlarda gerçek payı var... I. Dünya Savaşı’nı düşün. Balkanlar’da savaşlar çıkmış, birileri gelmiş altta petrol bulmuş, petrol anlaşmaları imzalanmış. Ona göre sınırlar belirlenmiş. O zaman sen Osmanlı’da vatandaş olsaydın ne konuşuluyordu zannediyorsun? İngiltere Osmanlı’yı parçalamak istiyor deniyordu değil mi?
* Doğru.
- Şimdikinden farkı ne?
* Şu anda bizi parçalamak isteyen hangi güçler?
- Ekonomik anlamda eğer birilerinin sahasına girmişsen, seni sahanın dışına çıkartıyorlar.
* Biz kimin sahasına girdik peki?
- Ortadoğu’daki bütün sahada biz de varız.
* Biz kendi duvarımızın sıvasını yapmadan pencereden başımızı çıkarıp birilerine ateş etmeye çalışmış olabilir miyiz?
- Kendi iç sorunlarını çözemeden dışarıya kafa uzatmayacaksın. Zbigniew Brzezinski’nin “Satranç Tahtası” diye kitabı vardır. Orada Türkiye ve İran’la ilgili yazdıkları hâlâ geçerlidir. Diyor ki “Türkiye ile İran bölgesel birer güçtür. Köklü iki ülkedir ama kendi iç sorunlarından dolayı asla bir yerlere gidemezler”. 1980’de yazmış adam bunu. İki ülke birbirinin yükselmesine müsaade etmez ve enerjisini çalar diyor. Yıl 2015, durum hâlâ aynı. Oyunu bozmak istiyorsan yapacağın tek şey İran’la işbirliği.
ATATÜRK NEDEN “YURTTA SULH CİHANDA SULH” DEMİŞ DE “CİHANDA SULH YURTTA SULH” DEMEMİŞ!
* Gerek Esad gerekse de İran konusunda bize hep sağ gösterilip sol vuruluyor...
- Bunun sebebi ne biliyor musun? Daha önce de söylediğim gibi bir ülke kendi içindeki sorunları konusunda bir mutabakat sağlamamışsa dışarıya kafasını kaldıramaz. Atatürk’ün söylediği “Yurtta sulh cihanda sulh” sözü niye “Cihanda sulh yurtta sulh” değil sanıyorsun.
* Önce ülkende barışı sağla, sonra kafanı başka ülkeler için kaldır...
- Sonuçta iç sorunlarımızla ilgili hâlâ bir mütabakat sağlayamamışız. Peki Türkiye’nin mütabakatı nedir? Anayasadır. Türkiye’nin yeni bir anayasaya, insanların yeni bir söze ihtiyacı var. Çünkü anayasal anlamda bir şey koyduğunda bütün toplum onun altına imza atar.
* Çocukluğumuzdan beri askeri gücümüzle ilgili “Biz tükürsek boğarız” gibi bir egoyla büyütüldük...
- Ego mu? Kesinlikle böyle bir gücümüz var...
* Peki o zaman o güç 30 yıldır neden PKK sorununu çözemiyor?
- Terörle mücadele, teröristle mücadeleden çok ayrı bir kavramdır. Türk Ordusu’nun teröristle mücadelede bugüne kadar hiçbir zaman sorunu olmadı. Ama terörizmle mücadele bambaşka bir şey. Orduyu terörizmle mücadelede de aynı yere koymaya kalkarsak, büyük yanlış olur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevi PKK’ya katılımı engellemek mi? Böyle ütopik bir görev verebilir misin sen orduya? Hayır!
* Sence Esad gider mi?
- Gider ama asıl sorun bu değil. Çünkü Suriye tek parça olarak kalmayacak. İşte bu yüzden herkes sahada. Amerika neden yanına takım arkadaşı alıyor sanıyorsun? Herkes nemalanma peşinde.
* Bu filmde Rusya ve Amerika ittifak yapıp, herkesi ters köşeye yatırırlar mı?
- E zaten barış olacaksa ikisinin imzaladığı anlaşmayla olacak. Onlar ne zaman paylaşımı bitirirse, oyuncular da o zaman kenara çekilecek.
* Son olarak cuma günü Mali’de bir otelde yaşanan terör saldırısı neyin habercisi?
- Orada yaşananların hiçbiri sürpriz değil. Pazartesi günü sana, Paris saldırısıyla ilgili asıl tehdidin Suriye değil Afrika olduğunu söylemiştim. Dediğim gibi devletlerin terör örgütleri tarafından ele geçirilmesi, Avrupa’ya göçü tetikliyor. Bazı ülkeler adeta devletleşmiş terör örgütleri haline geldi. Yani Afrika ülkelerinin bir kısmı, bir nevi bayraksız devletler tarafından idare edilir durumda. Ne yazık ki, Avrupa zamanında yaptıklarının bedelini ödüyor.
Paylaş