İzzet Çapa

Artık her şeye gülüyorum yoksa ağlamaktan helak olurum

28 Mart 2016
Geçtiğimiz hafta Fatih Altaylı’yla aylık olağan istikşafi görüşmelerimizden birini daha gerçekleştirdik. Bu sefer gündemimiz daha çok magazin, spor ve elbette onun son dönemde yaşadıklarıyla alakalıydı. Konuşmalar uzadıkça, atmosfer tam bir “Teke Tek Özel”e dönüştü. Ancak bu kez Fatih Bey sorgulayan değil, sorulanlara cevap veren koltuğundaydı. Yayından kaldırıldığında “Üzüntüden tansiyonum çıktı, burnum kanadı” dediği programından Reza Zarrab hakkındaki favori hipotezine kadar pek çok şeyi konuştuk... İşte o muhabbetten satır başları...

* İlber Ortaylı ve Celal Şengör’le yaptığınız Teke Tek Özel’ler son zamanların en ses getiren televizyonculuk olaylarındandı. Ne oldu da birdenbire yayından kaldırıldı?
- Vallahi ben de anlamadım İzzet. Bana söylenen gerekçenin de gerçek gerekçe olduğunu zannetmiyorum. Kanal yönetiminin de programı sevdiğini ve beğendiğini bildiğimden benim için sürpriz olsa da Türkiye’nin halini göz önüne alırsan, bu karara çok da şaşırmadım diyebilirim.

* Üzgün müsünüz peki?
- Bu kadar da olsa devam etmemize memnunum. En azından güzel bir şeylerin hâlâ yapılabileceğini gösterdik ama bu programın yayından kalkmasının sırrının, o rektör yardımcısının meşhur sözlerinde gizli olduğunu da düşünmüyor değilim.

 

SAĞ OLSUN FLASH TV, “BUYRUN KAPIMIZ SİZE AÇIK” DEDİ


Yazının Devamını Oku

Dün dünle beraber gitti cancağızım açgözlülere yeni savaşlar lazım...

27 Mart 2016
Daha birkaç yıl öncesine kadar etrafımda geleceğe dair umut dolu ütopyalar dinlerdim dostlarımdan... Ama şimdilerde kapkaranlık distopyalardan başka bir şey duymaz oldum tüm tanıdıklarımdan...

Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey... Çünkü yeryüzünde savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürülüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. Radyolarda marşlar, nutuklar şaşkın insan sürülerinin üzerine savruluyor, gazeteler korkuyla okunuyordu.
Tramvaylar, vapurlar sabahları, akşamları tıklım tıklım, daima aceleci, sinirli, telaşlı bir kalabalığını şehrin bir ucundan öteki ucuna taşıyıp duruyorlardı.”
Oktay Akbal’ın 1946’da kaleme aldığı bu sözler aradan onca yıl geçmesine rağmen maalesef hâlâ geçerliliğini koruyor.
Akbal mı çok ileri görüşlüydü yoksa insanoğlu mu tarihten hiç ders çıkarmayıp hep hırslarına ve açgözlülüğüne yenik düştü!

EKMEK VAR AMA PAYLAŞACAK VİCDAN TÜKENDİ


Bundan yetmiş sene önce sanki tam da bu günleri anlatmış büyük usta... Oysa biliyoruz ki dünyada hepimize yetecek kadar ekmek var, su var... Ama bunları paylaşacak ruh ve vicdanı tükettik...

Yazının Devamını Oku

50 yıldır sahnede

26 Mart 2016
“Alışmak Sevmekten Zor”, “Tapılacak Kadınsın”, “Seninle Başım Dertte”, “Özledim”, “Sen Sevdalı Ben Belalı”... Hangimizin anılarında yoktur ki bir Selami Şahin şarkısı... Kimi zaman aşklara, kimi zaman da ayrılıklara eşlik etti duygu yüklü nağmeleri. Şu sıralar 16 Nisan’da Bostancı Gösteri Merkezi’nde yapılacak 50. Sanat Yılı Özel Gecesi’nin hazırlıkları içinde usta müzisyen. Onunla hem bu uzun müzikal macerasını hem de hayatının unutamadığı anlarını konuştuk...

◊ Kafiyelerin sihirbazı, romantik şarkıların efendisi Selami Şahin, küçüklüğünden beri mi böyle şiir gibi konuşup her lafa espri veya manalı birkaç sözle cevap verirdi?
- Esprisini, manasını falan bilmem ama 6 yaşına kadar Türkçe bile konuşamıyordum. (Gülüyor)
◊ Hayırdır abi, o niye?
- Antakya’nın Yoncakaya Köyü’nde doğmuşum. Hoş o zamanlar adı Cındarlı’ydı. Anacığım Mısırlı, eh malum bizim oralar da Suriye hududuna çok yakın olduğundan evde Arapça konuşulurdu. Ben Türkçeyi ancak ilkokula başlayınca öğrenebildim.
◊ Ve başladın söz yazmaya...
- (Gülüyor) Daha dur ne sözü, adımızı zor yazıyorduk. Radyo çaldığında içinde birileri var zannederdim. Fakat öğretmenlerim hep “Sesin çok güzel, şarkıcı olacaksın” derlerdi. Aslına bakarsan daha o günlerde kafaya koymuştum müzisyen olmayı.
◊ Ailede de var mıydı müzikle ilgilenen?

Yazının Devamını Oku

Aşık Veysel rehberimiz olmalı

21 Mart 2016
“79 yıllık yaşamının 72 yılını görmeyen gözlerine rağmen gönlünde oluşturduğu ayrı bir dünya ile tamamladı. ‘Bir küçük dünyam var içimde benim/ Mihnetim ziynetim bana kafidir’ diyerek yaşadığı çağa tanıklık etti.

Allah birdir Peygamber Hak
Rabb’ül Alemin’dir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyin geldi sırası

Kürdü, Türkü ne Çerkezi
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi

Yazının Devamını Oku

Tezgahları burada, aklı başka topraklarda olanlar defolup gitsin!

20 Mart 2016
Eminim şimdi cukkalarını sırtlarına yükleyip ülkeden tüyme planları yapanlar vardır. Eminim ülkenin karanlık mahfillerinde bu hazin tabloya bakıp avuçlarını ovuşturanlar da bir köşede kirli oyunlardan nemalanmayı bekliyordur. O topladıkları valizlerle defolup gitsinler! Hiçbir yere gitmiyorum ben! Bu ülkenin ekmeğini yedim, suyunu içtim...

Ey sinsi!
Ey alçak!
Kadın, çoluk, çocuk demeden sokakları kana bulayıp masumları katleden şerefsiz! Duyuyor musun sesimi!
Hangi bedel karşılığında, kimlere sattın vicdanını!
Yok mu senin evladın, kardeşin, anan! Yok mu arkandan ağlayacak bir tane dostun, akraban!
Lanet olsun sana da, hizmet ettiğin efendilerine de!
Lanet olsun seni sokaklara süren o karanlık ellere!

Yazının Devamını Oku

Özel güvenlik işi yapıyorsan bagajında çelik yelek de olacak, külotlu çorap da...

19 Mart 2016
Özel güvenlik ya da yakın koruma denildiğinde, pek çoğumuzun aklına bar kapılarındaki ızbandut gibi adamlar gelir. Meğer mesele hiç de göründüğü gibi değilmiş... Sektöre yeni girmelerine rağmen Madonna’dan Angelina Jolie’ye, Donald Trump’tan Adriana Lima’ya kadar dünyaca ünlü isimlere güvenlik hizmeti veren iki ortakla sohbet ettim bu hafta. Onlardan işin gerçek yüzünü ve perde arkasında yaşananları dinledim. Bu iki genç adam “Terörün ve şiddetin hızla arttığı dünyada, geleceğin mesleği profesyonel güvenlik olacak” iddiasındalar... Gerisini İSC Güvenlik Danışmanlığı şirketinin kurucuları Ahmet İşcen ve Uğur Kısa’nın ağzından dinleyelim; elbette her zamanki gibi karar sizlerin efendim...

◊ Mahalledeki bütün çocuklar polis olmak isterken siz özel güvenlik olmayı mı hayal ediyordunuz?
- Uğur Kısa: (Gülüyor) Ben zaten 10 yıla yakın bir süre emniyet mensubuydum, senelerce de Teşvikiye Karakolu’nun amirliğini yaptım. Ortağım Ahmet’in bilgi işlem şirketi de emniyetin GBT sorgulama sistemleri üzerinde çalışıyordu. Tanışmamız bu vesileyle oldu.
- Ahmet İşcen: Babam Oktay İşcen, yedi yıl boyunca Bonn Büyükelçisi’ydi. Almanya dışında Yugoslavya ve Hindistan’da da aynı vazifeyi üstlendi. Diplomat bir aile olarak ülke ülke dolaştık ve o yıllarda başımıza bela olan Asala teröründen biz de çok çektik. Haliyle küçük yaşlardan beri devletle ve polisle hep iç içe oldum. O nedenle de bu mesleği yapanlara büyük saygı besledim.
◊ Desene korunan taraftan koruyan tarafa transfer oldun...
- Ahmet İşcen: Aynen öyle. Almanlar güvenlik konusunda işini en iyi icra eden milletlerin başında gelir. Küçücük yaşta korunan taraf olarak bunu görme fırsatım oldu. Ardından ABD’de okuduğum dönemde eğitim ve seminerlere katıldım. Ve gördüm ki “yakın korumalık” fedai mantığından çok öte teknikler gerektiriyor.
◊ Yakın koruma diye tarif edilen şeyin bar kapılarında gördüğümüz ızbandut gibi adamlardan farkı ne; anlatsana biraz...
- Ahmet İşcen: Yakın korumanın temel prensibi, kendisinden sorumlu olduğu kişiyi, her türlü tehlikeden uzak tutmak ve o ortamdan kaçırmaktır.


Yazının Devamını Oku

Nazım’ın yatak odası ve Virginia Woolf’un bekareti!

13 Mart 2016
Yalçın Küçük gibi ciddi bir bilim adamı Tenkit adını verdiği son kitabında Nazım’ın hayatını BBG evine çeviriyorsa, İthaki gibi önemli bir yayınevi Virginia Woolf’un ‘Kendine Ait Bir Oda’sının girişine yazarla ilgili saçma sapan bir biyografi koyuyorsa çıkıp kimse “magazinciler belden aşağıya vuruyor” demesin bu memlekette!

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte yani yürekte...”

Ah be Yalçın Küçük! Ne gerek vardı şimdi bunu yapmaya? Milletin özel hayatını ve yatak odasını dikizlemenin trend olduğu şu ahlak fukarası günlerde, Nazım’ın mahremini açmak yakıştı mı sana?
Neymiş efendim...
Nazım ölüm döşeğindeyken karısı Vera Tulyakova yan odada ‘bir hoyrat vücutla sabahı deniyor’muş. Yani sözün özü Vera, büyük şairi hasta yatağındayken yan odada aldatmış!
Sağ olun sayenizde öğrendik, şad olduk Yalçın Bey!

 

NE İŞİN VAR SENİN NAZIM’IN YATAK ODASINDA SAYIN KÜÇÜK

Yazının Devamını Oku

Aynı ev seksi öldürür

12 Mart 2016
Bizim ‘Dört Benzemez’in bu haftaki konuğu Okan Bayülgen’di... Onu uzun uzun yaldızlı cümlelerle anlatmaya hiç gerek yok. Çünkü neredeyse çeyrek asırdır hayatını bütün ülkenin gözü önünde yaşıyor. Biz ekip olarak kendisinden fazlasıyla istifade ettiğimiz şahane saatler yaşadık. Umarım masadaki muhabbetin lezzetini satırlara da yansıtabilmişimdir efendim...

◊ Hanımlar beyler, ellerinizdeki telefonları bırakırsanız muhabbete başlayabiliriz...
- Gonca Vuslateri: Ay İzzet bir dakika şu fotoyu repost yapıp bırakıyorum.
- Seray Sever: Sevgilim Dubai’de, onunla FaceTime yapıp hemen geliyorum...
- Kenan Erçetingöz: Okan’ın elinde telefon yok, onunla konuşsana!
◊ Okan hayırdır senin yok mu sosyal medyada “acil” bir işin?
- Okan Bayülgen: Mümkün olsa elime bile almam telefonu. Geçen sene altı ay hiç kullanmadım inanır mısın? Tek kelimeyle müthişti o günler. Fakat sonradan çocuğum olduğu için mecburen tekrar yanımda taşımaya başladım.

Yazının Devamını Oku