Paylaş
Allah birdir Peygamber Hak
Rabb’ül Alemin’dir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyin geldi sırası
Kürdü, Türkü ne Çerkezi
Hep Adem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
Kuran’a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası
Gözlerinin karanlığı gönlünün aydınlığını asla etkilemedi; tam tersine dört elle sarıldı hayata. Yüreği insan sevgisiyle dolu, milletini ve memleketini seven, hepimize örnek büyük bir ozandı dedem...”
Kederli ama inadına umutlu bir pazar kahvaltısında buluştuk Aşık Veysel’in torunu sevgili Çiğdem Özer’le... Heyecanlıydı. Çünkü bir gün sonra başlayacak, ustanın sadık yarine kavuşmasının 43. yıldönümü etkinliklerine hazırlanıyordu.
GÖZLERİ GÖRMESE DE GELECEĞİ GÖREBİLEN BİR BARIŞ ELÇİSİYDİ
Dizelerinde adeta bugün yaşadıklarımızı fotoğraflamış deden diye başladım söze...
“O, bugünleri göremedi ama hayatının 72 yılını geçirdiği karanlık dünyada, gerçekleri tüm çıplaklığıyla görüp çevresine de anlatmaya çalıştı. İşte o karanlığın içindeki aydınlık, bugün de bizlere rehber olmaya devam etmeli.
Soy ve mezhep ayrımcılığına karşı çıkmış, her daim sosyal görüşlü biri olmuş, anlayacağın kimseyi ‘öteki’ saymamış. Gözleri görmese de geleceği görebilen bir barış elçisiymiş...
Allah’ın en önemli parçası olan insana hep insanca bakmış. Mesela hiç Alevi kimliğini ortaya çıkarmamış, çünkü ayrılıkçı düşüncelere karşı her zaman kale gibi durup başkaldırmış. Ta o günlerden bugünleri görmüş diyebiliriz.”
Hani sözün bittiği yer derler ya, işte burası tam da sözün başladığı yerdi aslında...
Herkesin birbirini gözetlediği ama gönül gözüyle görmeyi unuttuğu; sosyal medyadan siyaset sahnesine kadar koca koca laf kalabalıkları arasında tek bir samimi cümleye bile hasret kaldığımız şu günlerde neden bu topraklardan bir Veysel daha çıkmaz diye sormadan edemedim kendime.
BENİM TOPRAĞIM DA MİLLETİME HİZMET ETSİN
Peki bir vasiyeti var mıydı bu modern çağ filozofunun?
“Bu bir vasiyet mi bilmem ama” diye başladı anlatmaya... “Ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın. Taş kapatır, çimento kapatır, hiç kimse istifade edemez. Benim toprağım da milletime hizmet etsin.
Mezarımda biten otlardan koyun yesin et olsun, kuzu yesin süt olsun, arı götürsün bal olsun. Benim orada taşın altında yatmaktan bir istifadem yok, onun için üstümü kapatmayın diyen yüce gönüllü bir dedenin torunlarıyız biz...”
BEATLES SAÇLI KIZILOK VE USKAN AŞIK VEYSEL’E MİSAFİR OLDU
Sohbetin tam da burasında rahmetli Arda Abi’nin (Uskan) anlattığı bir hikaye geldi aklıma... Mekanı cennet olsun, büyük emeği vardır bende...
Zamanın birinde Fikret Kızılok’la beraber Aşık Baba’yı ziyarete giderler. Kızılok, ilk albümünde onun iki şarkısını söylemek için izin isteyecekmiş. Beatles’ın efsane olduğu yıllar...
Onların da saçları uzun tabii; Anadolu insanının hiç alışık olmadığı bir fotoğraf... Yanlarından geçen minibüsteki bir adam başını camdan uzatıp tüüüh diye okkalı bir tükürük fırlatmış bunların suratına. “Eh kaderdir, çekilir” deyip devam etmişler yollarına.
İki gün iki gece ağırlamış henüz 20’lerindeki bu genç adamları büyük ozan. Gitme vakti yaklaştığında Kızılok çıkarmış ağzındaki baklayı: “Üstadım müsaaden olursa ilk albümümde senin iki eserini okumak istiyorum. İki şarkının telifi için şirketten ancak 250 kuruş koparabildim.”
250 KURUŞU ŞİRKETİNE GÖTÜR GAZOZ PARASI YAPSINLAR
Bir kahkaha patlatmış Aşık Veysel: “Oğlum sen al o 250 kuruşu şirketine geri götür, gazoz parası yapsınlar.
Sesin güzel, istediğin şarkımı kullanabilirsin.”
Her şeyin meta olduğu şu günlerde “Sahip olduğun değil, paylaştığın senindir” sözüne ne güzel bir örnektir bu hikaye.
Masaya Çiğdem’i dinlemek için oturmuştum ama neredeyse ondan daha fazla ben konuşuyordum.
ONLAR HÂLÂ BENİM BULDUĞUM TELİ ARIYORLAR
Köy kahvesindeyken dinlediği bir anı daha anlatmıştı Arda Abi...
Veysel bir gün köy kahvesinde arkadaşlarıyla yarenlik ederken biri dönüp “Emmi, diğer aşıklar sazın sapında dolaşıyorken sen neden tek tele basıp söylüyorsun türkülerini?” diye sormuş. Derin bir iç çekip cevabı yapıştırmış büyük ozan: “Onlar hâlâ benim bulduğum yeri aradıklarından her tele basıyorlar. Bense doğru yeri bulduğum için hep aynı yere basıyorum.”
Ah keşke milletçe o makamı, perdeyi biz de bulabilsek...
Bir gün hepimiz Aşık Veysel’in dilini kullanmayı becerebilirsek, ne terör kalır, ne bu acımasız ötekileştirme, ne de bu kin, nefret ve öfke!
Veysel sapma sağa sola
Sen Allah’tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası
Paylaş