Paylaş
◊ Kafiyelerin sihirbazı, romantik şarkıların efendisi Selami Şahin, küçüklüğünden beri mi böyle şiir gibi konuşup her lafa espri veya manalı birkaç sözle cevap verirdi?
- Esprisini, manasını falan bilmem ama 6 yaşına kadar Türkçe bile konuşamıyordum. (Gülüyor)
◊ Hayırdır abi, o niye?
- Antakya’nın Yoncakaya Köyü’nde doğmuşum. Hoş o zamanlar adı Cındarlı’ydı. Anacığım Mısırlı, eh malum bizim oralar da Suriye hududuna çok yakın olduğundan evde Arapça konuşulurdu. Ben Türkçeyi ancak ilkokula başlayınca öğrenebildim.
◊ Ve başladın söz yazmaya...
- (Gülüyor) Daha dur ne sözü, adımızı zor yazıyorduk. Radyo çaldığında içinde birileri var zannederdim. Fakat öğretmenlerim hep “Sesin çok güzel, şarkıcı olacaksın” derlerdi. Aslına bakarsan daha o günlerde kafaya koymuştum müzisyen olmayı.
◊ Ailede de var mıydı müzikle ilgilenen?
- Hayat mücadelesinden müziğe vakitleri mi vardı Allah aşkına? Babam inşaat işçisiydi. Bizim köy desen, ne araba ne de otobüs girerdi; kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi. Yollarda traktörden başka araç göremezdin.
◊ Ama sen bir gün o radyonun “içine girmeye” kararlıydın...
- Hem kararlıydım hem de gözü karaydım. Büyük hayalleri olan pek çok Anadolu çocuğu gibi aklım İstanbul’daydı. 15 yaşındayken tek başıma köyden ayrılıp Adana ve Ankara’da birkaç ay geçirdikten sonra kendimi İstanbul’da buldum.
◊ Taşı toprağı altın şehir...
- Öyle derler ama ben altın falan göremedim, bilemiyorum. (Gülüyor) Gelir gelmez, şansım yardım etti de Beyoğlu Şat Oteli’nde çalışmaya başladım.
CEO OLACAK HALİM YOK, YATAK YAPIP TUVALET TEMİZLİYORDUM
◊ Ne iş yapıyordun otelde?
- 15 yaşında ilkokul mezunu çocuğum, CEO olacak halim yok herhalde. Tuvalet temizlemekten yatakları düzeltmeye kadar bana ne söylenirse yapıyordum. Sonraları Tarlabaşı’nda bir tavukçuda ve ütücüde de çalıştım. Tek derdim köydeki ana babama her ay para yollayabilmekti.
◊ Desene müzik işi güme gitti...
- Her ne olursa olsun müzik tutkusu hep içimdeydi. Şarkıcı olma isteğiyle yanıp tutuşuyordum. Derken Doğu Bank’ın altındaki bir plakçının yanında işe girdim.
◊ Beste yapıyor muydun o zamanlar?
- İlk bestem “Sen Mevsimler Gibisin”i yaptığımda daha 17 yaşındaydım. Yıl 1969... Behiye Aksoy’dan Ahmet Özhan’a, Gönül Yazar’dan Zeki Müren’e kadar herkes okudu o şarkıyı ve ben ne olduğunu tam anlayamadan bir baktım ki Altın Kelebek almışım. O günden sonra da canımı dişime takıp çalışarak bugünlere kadar geldim işte.
◊ Tüm zorluklarına rağmen aynı hayatı yeniden yaşamak ister miydin?
- Hem de nasıl! Bazen o eski günler aklıma geliyor da “Vay anasını be Selami, hayatın roman olur, neler yaşamışsın” diye geçiriyorum
içimden...
GÜNAH YA GÜNAH! ALLAH YARDIMCILARI OLSUN
◊ Antakyalıların Suriye’yle bir göbek bağı olduğunu düşünürsek, bugün orada yaşananlar hakkında neler hissediyorsun?
- Mahvettiler, yok ettiler ülkeyi. Bizim oralarda, Suriye’de akrabası olmayan yoktur neredeyse. Kendi memleketlerinde kendi insanlarını bombalayıp öldürüyorlar. O ufacık çocukların çaresizliğini düşündükçe içim paramparça oluyor. Hangi Allah’ın kulu bu duruma göz yumabilir ki? Suriye’de yaşananlar cehaletin ta kendisidir. Günah ya günah! Her geçen gün daha da kötüye gidiyorlar... Allah yardımcıları olsun...
ZAMPARA OLDUĞUM DEDİKODU BEN ÇOK NAMUSLU ADAMIM
◊ Gel istersen daha başka sulara yelken açalım... En iyisi eşin Didem Hanım’la tanışma hikayeni anlat sen bize...
- Yenikapı’daki Gar Gazinosu’nda assolist olarak çalışıyorum. Her çarşamba gündüz vakti de kadınlar matinesi var. Neyse ben geldim mekana, bir baktım kulisin önü ana baba günü. Tabii o zamanlar cep telefonları, fotoğraf makineleri falan yok, herkes imzalı fotoğraf peşinde.
◊ Sen de kırmıyorsundur kimseyi...
- O gün kulisin önünde dünyalar güzeli bir kız dikkatimi çekti. Yanıma yaklaşıp “Selami Bey size hayranım, bir imzalı resminizi alabilir miyim?” diye sordu. Ben de “Ne kadar güzelsin, bir kere yanağımdan öpersen, resim senin” diye cevap verdim.
◊ Ve o ilk öpücükle aşk başladı...
- Ah nerede o günler? “Olmaz, annem kızar” diye kestirip attı bizimki. Tabii yine de resmi imzaladım ama arkasına Unkapanı’ndaki şirketin telefon numarasını yazmayı da ihmal etmedim.
◊ Zamparasın sen zaten, adın çıkmış dokuza inmez sekize...
- Asla öyle bir şey yok, hepsi dedikodu! Ben çok namuslu bir adamım. Neyse aradan bir hafta geçti, şirkette otururken telefon çaldı. “Alo buyrun” diye açtım hemen, karşı taraftaki hanımefendi “Selami Bey’le görüşebilir miyim?” dedi, “Kim arıyor?” diye sordum, “Didem” deyince bir duraksadım.
◊ O mavi gözler geldi aklına tabii...
- Aklıma ne gelen vardı ne de giden. (Gülüyor) “Tanıyamadım, hangi Didem?” diye sordum, kulisteki olayı anlatınca hemen hatırladım tabii. Randevulaştık ve Kartal’da bir yerde buluşup çay-kahve içtik. Aradan birkaç gün geçtikten sonra da aynı kafede buluşmak için sözleştik.
KIZIMDAN UZAK DURUN SELAMİ BEY!
◊ Yavaş yavaş abayı yakıyorsun galiba...
- İçim kıpır kıpır gittim yine aynı yere, oturmuş bekliyorum. İçeri bir hanım girdi. Bana doğru yaklaşıp “Selami Bey merhaba, iki dakika oturabilir miyim?” diye sordu. Hayranım zannedip “Buyrun” diye cevap verdim. “Ben Didem’in annesiyim, kızımdan uzak durun! Odasının her tarafında sizin resimleriniz var, albümlerinize sarılıp uyuyor. Halini hiç iyi görmüyorum, babası duyarsa yakar sizi” demesin mi!
◊ Eyvah eyvah!
- “Biz sanatçıya kız vermeyiz, çapkın olurlar” diye konuştukça konuşuyor. “Ben kızınızı seviyorum” diyorum ama dinleyen kim. “Peki” falan dedim ama benim aklım Didem’de. Birkaç gün sonra gizlice buluştuk. Sonra ben bunu takip edip evinin yerini öğrendim.
◊ Kaçıracak mısın kızı yoksa?
- (Gülüyor) Annemi, babamı, ablamı, abimi aldım yanıma, damdan düşer gibi kız istemeye gittik. Babası Nuh diyor Peygamber demiyor. Bir hafta sonra aynı ekip tekrar evlerinin yolunu tuttuk. Bu sefer benim kayınpeder Didem’e “Kızım sen bu adamı seviyor musun?” diye sordu. Bizimkinden tık yok! Peder “Madem sesin çıkmıyor, demek ki seviyorsun, o zaman ben de verdim gitti” dedi ve sonunda muradımıza erdik...
TARKAN O KIZLA EVLENECEĞİ İÇİN ÇOK ŞANSLI
◊ Tarkan’la bir kader birliğinin olduğunun farkında mısın?
- Yoo değilim...
◊ O da kulisine ziyarete gelen bir hayranıyla evlilik hazırlığında...
- İnsanın sadece kendi sevdiğiyle değil, onu da çok seven biriyle evlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer durum dediğin gibiyse Tarkan çok şanslı bence, o yüzden asla yolundan dönmesin!
◊ Tarkan’ın Türk sanat müziği albümünü nasıl buldun peki?
- Tarkan hem çok güzel bir ses hem de çok iyi duruşu olan bir sanatçı. Ben bir müzik adamı olarak kendisiyle gurur duyuyorum. Başarılı bir popçu olmasına rağmen albümde gerçekten de Türk sanat müziğine yakışır nüanslar yapmış, abartmamış, şarkıları çok güzel yorumlamış. Şansı ve bahtı açık olsun...
◊ Türk sanat müziği demişken Zeki Müren’den bahsetmemek olmaz...
- Ah ah, bizim anılarımız çoktur Zeki Bey’le. 30’a yakın şarkımı okudu benim... İlk tanışmamızı asla unutamam. Sıraselviler’de bir restoranın önünde arkadaşımı bekliyorum.
Daha o zamanlar yeni şöhret olmuşum. Şef garson yanıma gelip “Zeki Müren içeride. Sizi masasına davet ediyor” dedi. Bunu duyar duymaz yanına koşup elini öpmek için eğilince “Estağfurullah Selamiciğim, oturmaz mısın?” diye sordu.
◊ Artık memlekette bu hikayeyi duymayan kalmadı ama sen yine de bir daha anlat... Magazin tarihine bir kez daha not düşelim, Zeki Bey masaya çağırdı ve senin heyecan dorukta...
- (Gülüyor) Nasıl olmasın! Koskoca Zeki Müren bana “Selamiciğim” demiş! “Sen günün birinde çok büyük yerlere geleceksin. Kelimeleri anlatman, hissetmen, sesin, Türkçen harika. Benim taklidimi yapıyorsun, helal olsun sana!” diye başladı beni övmeye. Mutluluktan havalara uçtum tabii. “Çapkın olduğunu biliyorum, al sevgilini Maksim’e gel bu gece” dedi.
◊ Koşa koşa gittin tabii...
- Artık koştum mu uçtum mu orasını hatırlayamıyorum. (Gülüyor) Programın ortasında kendisine çiçek gönderenlere teşekkür etmeye başladı. İsimlerden birini duyunca “Ahh benim doktorum, canımın içi, eskimeyen dostum” dedi.
Zeki Bey’in doktoruna hitap tarzı beni öylesine etkilemişti ki eve gittiğimde “Ne zaman gelirsen gel başıma taç olursun/ Sen benim eski değil eskimeyen dostumsun”u yazdım. Sabahı zor ettim, gün ağarır ağarmaz hemen telefona sarılıp “Size bir sürprizim var Paşam” dedim ve soluğu yanında aldım. Şarkıyı duyunca “Sakın kimseye verme, bu benim! Yeni albümümün adı da ‘Eskimeyen Dost’ olacak!” dedi bana. Onun arkadaşı için söylediği sözden ilham aldığımı anlatınca da “Sen ne deli bir adamsın yahu” deyip bir “helal olsun” daha patlattı! Üniversite gibi adamdı rahmetli...
◊ Son aylarında, tedavi için bir seyahate çıkmadan önce kendisine “Paşam dünya hali belli olmaz, girin stüdyoya da şu şarkıları okuyun” dediğin için sana küs vefat ettiğini iddia edenler var...
- Kesinlikle yok öyle bir şey... Belki içinden incinmiştir bana ama böyle bir şey varsa da asla hissettirmedi, hatta bu arada telefon açıp “Selamiciğim, kendimi şu an pek iyi hissetmiyorum. Allah izin verir de iyileşirsem ilk seni arayacağım” dedi.
◊ Paşa’nın evinde inzivaya çekildiği son dönemlerinde de görüşüyordunuz yani...
- Vefatından iki ay önce telefon edip “Selamiciğim merhaba, senden bir ricam var. İyileşirsem ve albüme girersem ‘Özledim’ şarkısını okumama izin verir misin?” diye sordu. “Selami Şahin’in bütün şarkıları size feda olsun, böyle bir soruyu duymamış olayım” dedim ama maalesef kısmet değilmiş...
Bu da son konuşmamız oldu... Ne zaman aklıma gelse gözlerim dolar...
Ayrıca Zeki Bey’in hayatımdaki yeri sadece müzikle de sınırlı değildi. Eşimle nişan yüzüklerimizi de o takmıştır; oğlum Lider’in de isim babasıdır.
BÜLENT HANIM HİÇBİR ŞEYİ KOLAY KOLAY BEĞENMEZ
◊ Senin elinden tuttuğun genç yetenekler oldu mu hiç?
- Elinden tuttuğum denemez ama geleceğini gördüğüm isimler oldu tabii ki... Bunların en başında da Sezen Aksu gelir. Yıl 79... Şahinler Plak’ın sahibinin kayınçosu Sezen diye genç bir hanımefendiyle tanıştırdı beni. Sesini dinleyip fikir vermemi istiyorlardı. Neyse bizim kız bir Türk bir de Batı müziği parçası okudu. Ben o sesi ve yorumu duyar duymaz “Sen neymişsin be abi” deyiverdim. Kulaklarıma inanamadım resmen! “Aman” dedim “Sen Batı müziği oku, günün birinde inanılmaz yerlere geleceksin”...
◊ Gerçekten de ileri görüşlüymüşsün...
- Yıllar yıllar sonra bir gün beni Onno Tunç arayıp stüdyoya davet etti. Kalkıp gittim... Baktım Sezen bir köşede oturuyor, beni görür görmez “Ne manyak adammışsın lan sen!” diye bağırmasın mı?
◊ Hayırdır?
- Ben de aynen “Hayırdır ne yapmışım ki sana?” dedim! (Gülüyor) “Sen ne biçim bir şarkı yazmışsın! Türkiye tarihine böylesi gelmez! Ben sevdalı sen belalı nasıl bir sözdür? Üşütmüşsün sen üşütmüşsün, harbi manyaksın!” diye konuştukça konuşuyor Sezen. “Sana bir sürprizimiz var” deyip o gün yaptıkları kaydı dinlettiler.
◊ Senin şarkınla sana sürpriz mi yaptılar?
- (Gülüyor) Eh biraz öyle oldu. “Bu parçayı okumama izin veriyor musun?” diye sordu Sezen.
◊ Eh okumuş bile zaten...
- “Bir değil 100 şarkımı okumana bile izin veririm, bu benim için şereftir” dedim ve parçayı albümüne aldı.
◊ Memlekette senin bestelerini söylemeyen kalmadı neredeyse... Peki bu sanatçılar arasında çalışması en zor hangisiydi?
- Eh Bülent Hanım kolay beğenmiyor... Demo gönderilmesini falan da asla kabul etmez, eserleri benim canlı canlı okumamı ister. Hiç unutmam “Bu gece bir başka çöktün içime/ Seni andım sabaha kadar”ı aynen sözlerinde olduğu gibi sabaha kadar defalarca okutmuştu bana. (Gülüyor)
MÜJDAT’LA CİHANGİR’DE AYNI EVİ PAYLAŞTIK
◊ Yaptığın her şarkının bir hikayesi var, değil mi?
- Hepsi yaşanmışlıkların ve tanık olduklarımın birer yansıması... Bak aklıma ne geldi... Yine 70’li yıllar... Bir kaza evliliği yapıp yeni boşanmışım. Kulüp Reşat senin Kulüp 12 benim gezip duruyorum. Yine böyle bir gece Müjdat Gezen’le tanıştım. Onun da evliliği daha yeni bitmişti.
◊ İki kader arkadaşı...
- Müjdat, Cihangir’de dubleks bir evde oturuyordu. Bir gün “Gelip bende kalsana, iki dul birlikte yaşayalım” dedi ve biz ev arkadaşı oluverdik. Her gece bir yerdeyiz tabii...
◊ İki genç çapkın gecelere akıyor...
- (Gülüyor) Müjdat’ın bir sevgilisi vardı. Kız ona nasıl aşık anlatamam. Bizimki de “Ben artık ciddi şeyler yaşamak istemiyorum” diye karar vermiş kendince. Neyse bir gün bu kızı karşısına alıp “Sonu olmayan bir yoldayız, kusura bakma ama bir daha görüşmeyeceğiz” dedi ve kalkıp gitti. Kız da arkasından bağırıyor “Ne olur gitme Müjdat, sana muhtacım” diye...
◊ Kaçırır mı Selami Şahin hemen çıkarmıştır not defterini...
- Şarkıyı bitirip Müjdat’a dinlettim ve “Bunun sözlerini sen yazdın” dedim. Bir kahkaha patlattıktan sonra “Allah cezanı vermesin, yıkacak ortalığı bu parça” diye bağırdı. Ertesi gün Zeki Bey’in yanına beraber gidip dinlettik şarkıyı... Gerisi malum...
◊ Sürekli çevrenden beslenen bir adamsın...
- Tabii yoksa her hikaye kendime ait değil. Bir gün yine arkadaşlarla oturuyoruz, bir tanesi “Selami ben deliler gibi aşığım. Unutmaya çalışıyorum ama unutamıyorum, Allah canımı alsın da kurtulayım” diye hem ağladı hem de beni ağlattı. Eve geldiğimde kendimi o arkadaşımın yerine koydum ve “Aşk çemberi sardı dört bir yanımı/ Duymayan kalmadı bu feryadımı/ Bu gidişle bu aşk beni öldürür/ Kuluna bırakma sen al canımı” çıktı ortaya.
DİDEM’E 30 SENE SONRA TEKRAR EVLENME TEKLİF ETTİM
◊ Bunca insanın müzik hayatında onlara yoldaşlık yaptın... 50. sanat yılını kutlarken yanında olmazlarsa onlara bozulup sitem eder misin?
- Yoo benim kinim, nefretim beş dakika bile sürmez. Kimisinin işi çıkabilir, kimisi müsait olmayabilir, hiçbirine sitem etmem, gelirlerse de şeref duyarım.
◊ Abi bırak bu politik ayakları, böylesine önemli bir gecende seni yalnız bırakanlara “Gıcık olmam” demen de kusuruma bakma ama bana hiç inandırıcı gelmiyor...
- Yani ben olsam o gece böyle değerli bir arkadaşımı yalnız bırakmam ve ne yapar eder giderim...
◊ Bir daha dünyaya gelecek olsan...
- Yine müzik yaparım, yine eşim Didem’e aşık olup hayatımı onunla geçiririm.
◊ Onun şehir efsanesi haline gelmiş kıskançlığına rağmen mi?
- (Gülüyor) Yahu seven insan kıskanır! Geçenlerde arkadaşlar iki günlüğüne Almanya’ya davet etti, konsolosluktan vize çıktı ama Didem’den çıkmadı. (Kahkahalar) Şaka bir yana çok mutluyum. Eşim bana dünyanın en büyük üç ödülünü, evlatlarımı verdi. Gerçekten iyi ki tanımışım ve iyi ki onunla evlenmişim.
◊ Bu nikah tazeleme fikri nereden çıktı peki?
- Geçen sene bir gün otururken Didem “Çok şükür 30 senedir kahrını çekiyorum. Düğünümüzü yaptığımız yerde bir 30 sene için daha yemin etmeye var mısın?” diye sordu. Ben de “Aferin ya, nasıl aklına geldi böyle bir proje? Üzüm üzüme baka baka kararır, artık sen de benimle dura dura sanatçı ruhlu oldun” dedim ve karıma tekrar evlenme teklif ettim. Üstelik bu sefer o güzel günü evlatlarımızla paylaşma şansımız oldu.
SAÇI PERUK AMA BAŞI HER ZAMAN DİK
◊ Rahatsız olmayacaksan başından geçen o korkunç kazayı sormak istiyorum...
- O zamanlar Caddebostan’da oturuyorduk. Gece programımın ardından yanımda bir arkadaşımla beraber eve geçiyoruz. Sene 88... Boğaziçi Köprüsü’nü geçtik, Fenerbahçe’den düz devam edip üst yoldan Bostancı’ya gideceğiz. Tam dönerken önümüze bir kamyon kırdı! Çarpma anı gözümden hiç gitmiyor! Sağ kolumu kafama doğru götürdüm ve orada film koptu!
◊ Ve gözlerini hastanede açtın...
- İlk kendime geldiğim an doktorlar aralarında “Güzel bir ses ama yaşama ihtimali düşük, arkadaşı da kazada öldü zaten” diye konuşuyorlardı. İçimden “Allahım evlatlarım daha çok küçük, onların büyüdüğünü göreyim, bana güç ver yaşayayım yarabbim” diye dua ettim ve gözlerimi açtım. “Kendinize geldiniz mi?” diye sordu doktorlar, ben de “Şimdi geldim” cevabını verdim. “Duyuyor musunuz?” dediklerinde de “Çok hafif” dedim, az önce konuşulanları hiç duymamış gibi yaptım.
◊ Kalıcı bir hasar bıraktı mı peki?
- Sol kolumda platin var, sadece 45 derece açabiliyorum, elimi ağzıma götürmem mümkün değil. Bir de kafama aldığım darbenin etkisiyle saçlarımın yarısını kaybettim. Anlayacağın bir tarafta saç var ötekinde yok.
◊ Peruk takmanın sebebi bu yani...
- Bugün Amerika’daki en ünlü aktörler bile kendilerine bakıyorlar. Gözlerin az görüyorsa lens takarsın, saçın yoksa ünite kullanırsın. Ayıp bir şey değil ki bu! Benim başım dik!
Fotoğraflar: Mustafa ÖZKÖK
Paylaş