Paylaş
Son MGK toplantısında, ‘‘Toplumda barış ve kardeşliğin tesis edilmesi’’ konusu da ele alındı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nca yapılan hazırlıklar, önemli bir yaranın sarılmasını, din istismarını önlemeyi amaçlıyor. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, ‘‘Bizim sahamız birlik, beraberlik, kardeşlik ve dostluktur’’ derken uzmanları da aynı frekansta konuşuyor:
‘‘Biz, hutbeler vasıtasıyla huzuru sağlamada önemli görevler düşen bir kurumuz. Din birleştirici bir faktördür. Nasıl birleştirir? Müslümanlar birbirlerinin kardeşidir. Hem soy kardeşi, hem de mefkûre birliği olduğu için din kardeşliği vardır. Müslümanlık diğer insanları da kardeş sayar; dini, ırkı, rengi ne olursa olsun, tüm insanları bir aile kabul eder.’’
* * *
Peki, bu hazırlığa neden ihtiyaç duyuldu?
‘‘Birlik ve kardeşlik arzusu ve çalışması her zaman vardır. Türkiye'nin huzura, birliğe, kardeşliğe ihtiyacı vardır. Bölünme ve parçalanma büyük zararlar getirir. Onun için bizim ülkede birlik için gayret edip aydınlatma ve bilgilendirme görevi yapmamız gerekir.’’
Aydınlatma ekipleri yurdu tarıyor:
‘‘Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri, başkan yardımcıları ve uzmanlar, bu toplantılarda önce din görevlilerine gerekli telkinleri yapıyor. Sonra da halka yönelip, yerel televizyonlar ve camilerde vaaz ediyorlar. Bu geleneği geliştirdik, her ay yapılıyor. Eylülde sesi güzel olan Süleymaniye ve Kocatepe gibi büyük camilerin imamlarını yolladık. Hutbeler okudular.’’
Aydınlatmanın amacı istismarı önlemek:
‘‘Milletin dinini anlamaya ihtiyacı var. Din iyi anlaşılınca sıkıntılar ve istismarlar ortadan kalkar. Biz İslam dininin özünü, ruhunu anlatıyoruz. İslamiyet'te ruhbanlık, Allah ile kul arasında aracılık yoktur. Müslümanlık ara vasıtaları silip süpürmüştür. Herkes aynı düşüncede olamaz. Allah isteseydi insanları tek bir düşüncede yaratırdı. Akıl vermiş, düşünce ve kabiliyet vermiş; insanlar farklı düşünecek. Ama hepsi kardeşimizdir.’’
* * *
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TRT'de Kurtul Altuğ'un programına çıktı. Devletin bakışını iyice netleştirdi:
‘‘Bölücü terör dışında bugün Türkiye'de büyük beraberlik ve kardeşlik havası vardır. Cumhuriyetin 75. yıldönümünde ifade ettiğim, iç barışın devamının asgari şartı; nitelikleri Anayasa'da yazılı demokratik, hukuk devleti olan laik cumhuriyete, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmaktır.’’
Demirel sözü, türban-başörtüsü tartışmasına getirdi:
‘‘Türkiye'de kimsenin kılık kıyafetine karışan yok. Dinimiz, insanlar için bir kisve tarif etmiyor. İsteyen hanım başını açmış, isteyen bağlamış. Başı bağlı hanıma kimsenin bir şey dediği yok. Benim anamın, kız kardeşimin başı bağlı. Bu beni rahatsız etmez. Ama eşimin, yeğenlerimin başı açık. Bu yeni bir dünya; aynı evde başı bağlı olanlarla başı açık insanlar birbirine saygılı yaşayıp gidiyor. Türban, başörtüsünden farklı bir olaydır.’’
Cumhurbaşkanı, bu noktada çok önemli uyarılar yaptı:
‘‘Kimse başörtü ile türbanı karıştırmasın. Başı örtülü hanımlar, beni iyi dinleyin; sizin başörtünüze kimse karışmıyor. Ama üniversite ve devlet dairesine geldiğiniz zaman devletin bir nizamı var. Uymayan memur olamaz. Türban olayı, bizatihi takan çocukların çıkardığı olay değildir. Bir siyasi harekettir. Bir siyasi hareketin simgesi olmuştur. Türban meselesini ülke meselesi yapıp ahenksizlik yaratmak isteyenler ellerini okullardan ve bu kızlarımızdan çeksinler. Siyaseti başka zeminlerde yapsınlar.’’
Özel TV kanalları, her gece bu türban çatışmasını körüklüyor. Devletin tavrı ortadayken, genç kızlarımızı tahrik edenler bıkmadı mı? Yazık, yazık!
Paylaş