Egemenlik coşkusu yerine acemilikler

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Ulusal egemenlik coşkusunu doya doya yaşamak, bu nadide çiçeği bir kez daha koklamak istiyordum. Bu yüzden Meclis'e erken gittim. Gitmez olaydım!

İki şey beni sıktı. Mesut Yılmaz ile Deniz Baykal'ın seçim mutabakatına şaşırdım. Çiller'in konuşmasından ise utandım. Ekim'de seçim hükümeti kurma kararı almışlardı. Yılmaz'ın hesabı Çiller'i Yüce Divan'a yollamak. Baykal ise Ecevit'in bir adım önüne geçmek için her şeye razı. Göreceksiniz, erken seçim ikisini de yakacak. ‘Demişti’ dersiniz. Çünkü anlaşmanın yorumu açık:

‘‘Türkiye 10 ay süreyle yönetilemeyecek. Hükümet bürokrasi ve ekonomiye hâkim olamayacak. Dün olumlu konuşan Yılmaz, ya işi beceremediğinin farkına varmış ya da bugün soruşturma önergesinden ürküp teslim olmuş sayılacak.’’

Göreceğiz; ne borsa kalacak, ne faizler tutulabilecek. Peki enflasyon ne olacak? Rahmetli Haydar Ağa'nın (Özalp) Niğdeli yakını, ‘‘Gençleşelim derken biz acemileştik Ağam’’ derdi. Kulakları çınlasın.

Acemiliği seçim anlaşmasında da Çiller'in konuşmasında da yaşadık: ‘‘Bu Meclis'te olmaktan hicap duyuyorum...’’ Hicap duymak, utanmak demek... Çiller, milli iradenin çatısı altında olmaktan utanç duyuyor! Ecevit, ‘‘Milletin seçtiği biri olarak burada olmaktan hicap değil kıvanç duyuyorum’’ dedi de teselli bulduk. Ecevit, ‘‘Hicap duyanların burada yeri yoktur’’ diyerek bastırınca başımız göğe değdi, Gülen cemaati okullarını övünce öne düştü.

Leydi, militanlaştı. Sıra kapaklarına vurarak protesto başlattı. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş tam karşısındaydı, utandım. Doktora tezi, ‘‘Birinci Büyük Meclis’’ olan ve iki dönem Sıvas milletvekilliği yapan Mustafa Kemal Paloğlu, seyrettiği bu manzaradan hicap duyduğunu söyledi:

‘‘Kendisinin Meclis'te olması hicap kaynağıdır. Birinci Meclis'te hesabını veremeyen, mal varlığını yurtdışına çıkaran tek millet temsilcisi yoktu!’’

* * *

Gece resepsiyonda Denktaş'la sohbet ettik. Meclis'te nefis bir konuşma yapmıştı. Hicap olayını sordum. ‘‘Hikmet Bey, istersen konuşmayı bitir git, dedi. Ben kaldım, ama fazla uzamadı’’ dedi. Denktaş'a, diyabet tanısı koyup sağlığına kavuşturan Prof. Temel Yılmaz benim de yakın dostum. ‘‘Temel hoca ile görüştünüz mü?’’ diye sorunca güldü. Önce göbeğine sonra bana bakarak, ‘‘Görüşüyorum. Ama hep yalan söylüyorum; kilolar arttı’’ dedi. NTV'de bir program için mutabık kaldık. Şartı; ‘‘Kıbrıs'a gel, magazin yaparız’’ oldu.

Gazeteci Mustafa Balbay'la Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın olduğu bölüme yaklaştık. Karadayı Paşa elimi sıkarken, ‘‘Çok güzel yazıyorsun, izliyorum. Programlarında da fevkalade duyarlı davranıyorsun’’ diye iltifat etti. Meslek damarımız kabardı, Mustafa ile başladık sormaya. Yunanistan gezisi izlenimleri çok olumluydu. ‘‘Kapı biraz aralandı, bu açık kalmalı’’ dedi. PKK'nın yüzde 95'inin çöktüğünü, kalanların gruplar halinde kaçıp kurtulmak istediğini belirtti. Şemdin Sakık'ı yuvasından düşen kuş yavrusu gibi kapıp getiren özel time özel ödül vereceğini söylerken ricada bulundu:

‘‘Aman, özel kuvvetleri başka kuvvetlerle karıştırmayın. Koruyun, sahip çıkın. Her ordu bunu yapamaz. Her koşulda eğitim gördüler ve üç buçuk yılda yetiştiler. Bir süre gizlilik gerekiyor, bunu anlayışla karşılayın...’’

* * *

Cumhurbaşkanı'nın geldiğini duyunca kapıya yöneldik. Gülerek, ‘‘Siz de buradasınız, Meclis üyesi mi oldunuz?’’ diye takıldı. Neşeliydi... Görev için geldiğimizi vurguladım. Hikmet Çetin'e, ‘‘Bunlar demokrasinin çalışanları, basın emekçileri’’ dedi. Balbay seçimi sordu. Çetin'i göstererek, ‘‘Peki, buraya başvurmuşlar mı?’’ diye sordu. Haklı... Karar mercii Meclis'ti!













Yazarın Tüm Yazıları