Bir hükümet, emrindeki memuru ne zaman korur?

BU konuda, yakın çalışma arkadaşı olan ekonomi bürokratları Turgut Özal’ı anlata anlata bitiremezler.

Haberin Devamı

Özal’ın kendi taklimatını yerine getiren bürokratlara ilişkin soruşturma raporlarının üzerine attığı ve sorumluluğu kendi üzerine alan parafları, imzaları ben de gördüm zamanında.

* * *

Bugün, Meclis Adalet Komisyonu’nda bir yasa teklifi görüşülecek. Teklif, Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 26. maddesinde değişiklikler öngörüyor.
Hepimiz bu değişiklik teklifinin neden verildiğini biliyoruz. MİT Yasası’nın mevcut 26 maddesinde zaten, ‘MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın iznine bağlıdır’ deniyor.
Böyle deniyor ama bu maddenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 250 ve 251. maddelerinden güç alan özel yetkili savcıları durdurmadığını biliyoruz.
İşte o yüzden bir değişiklik öngörülüyor ve bu arada mevcut yasada bulunan dokunulmazlık epey bir ileri götürülüyor. Ben teklif metnini ilk gördüğümde, ‘MİT mensupları Başbakanın talimatıyla cinayet işlese bunun soruşturulması da Başbakan iznine mi tabi olacak’ diye düşündüm. Ana muhalefet partisi de öyle düşünmüş olmalı ki, yasa teklifine karşı çıktılar.

Evet, doğrudur hukukun temel ilkesi gereği, memurların yasa dışı emirleri yerine getirmemesi gerekir. Cinayet emrinin de yasadışı olacağına kuşku yok ama yine de insanın içine bir kurt düşüyor, yasa zaten çok geniş olan dokunulmazlığı bu denli genişletmek isteyince...

Bence eğer hükümet son krizli durumdan ötürü yüksek memurlarına bir yargı dokunulmazlığı sağlamak istiyorsa, yapılması gereken MİT Yasasında değil CMK’da değişiklik yapmak, özel yetkili savcıların hangi memurlar ve hangi durumlar için yetkilerini resen kullanamayıp izin prosedürlerine tabi olacaklarını açık açık yazmak.

(Daha da iyisi özel yetkili mahkemeleri ve savcılıkları kaldırmak ama bunun olmayacağı görülüyor.)

Nitekim Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in dün bu gazetede Taha Akyol’a söyledikleri de benim önerdiğim gibi. Aslında CMK’ya, ‘Özel yetkili savcılar soruşturacakları kamu görevlilerinin tabi oldukları özel kanunlarla sınırlıdır’ diye ek yapmak bile yeterli olabilir.

* * *

Hükümetimiz bugün yürütülen yüksek profilli soruşturmalardan birinde savcılar MİT’in eski ve yeni yöneticilerini sorgulamak istedi diye ansızın emrinde çalışan memurları korumaya yeltenmiş gibi gözüküyor.

Pek çok kişinin aklında, ‘Geçmişte bir eski Genelkurmay Başkanı, eski kuvvet komutanları, dört yıldızlı generaller sorgulanıp tutuklanırken onları neden korumadınız’ sorusu var doğal olarak.

Bu çok doğru bir soru değil. O asker kişilerin sorgulanmasına, tutuklanmasına ve yargılanmasına neden olan olayların neredeyse tamamı hükümet talimatıyla yapılmış işler hakkında değildi.

Buradan da başlıktaki sorunun cevabına geliyoruz: Hükümetler, emirlerindeki memurları kendi talimatları uyarınca yaptıkları işlerden ötürü sorgulanmak istendiğinde korur ancak.

Haberin Devamı

Dokunulmazlığın hiç olmadığı bir sistem mümkün değil mi?

Haberin Devamı

ASLINDA mümkün ve böyle ülkeler de var. Örneğin anglo-sakson ülkelerde dokunulmazlığa sahip kişi sayısı yok denecek kadar azdır, var olanların dokunulmazlığı da göreviyle ilgilidir, diğer konuları kapsamaz.

Bizde ise sayısı yüzbinleri bulan bir büyük kalabalık şu veya bu kadar yargı dokunulmazlığına sahip. Devlet memurlarının, özellikle güvenlik ve yargı bürokrasisinde çalışanların neredeyse tamamının suçlanabilmesi için bir üst otoritenin izni gerekiyor. Daha komiği, çoğunlukla bu izinler için de kurum içi soruşturma sonucu bekleniyor.

Polisi polis veya mülkiye müfettişleri, yargı mensuplarını adalet müfettişleri soruşturuyor. MİT gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi kurumlarda işler iyice karışıyor.
Milletvekilleri için var olan dokunulmazlığı sık sık ve hararetle tartışıyoruz da, devlet memurları için olan dokunulmazlık hep es geçiliyor.

Peki ama bizim dokunulmazlıklar sistemimiz neden bu kadar kapsamlı, hiç düşündünüz mü?

Bir seferinde, yine milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması tartışmaları yapılırken bir itiraf gelmişti. Bir partinin grup başkanvekili, ‘Dokunulmazlık kalkarsa önüne gelen savcı önüne gelen milletvekiline soruşturma açar, hatta onları içeri atar’ demişti.

Bu söylenen bir fantezi değil gerçeğin ifadesi.

Ancak siyasi sistemin, savcıların sorumsuzca davranışlarını engeleyici bir sistemi kurmaya çalışmak dururken kendi dokunulmazlıklarını dokunulmaz kılması affedilir gibi değil.

Aynı polis ve savcılar istedikleri vatandaşa istedikleri suçlamayı yöneltip onları içeri bile atabilirken, milletvekilleri ve bir kısım devlet memuru başta olmak üzere böyle ayrıcalıklı bir sınıfın yaratılması siyasetçiler arasında kimseye dokunmuyor demek.

Mesele MİT olunca hükümet harekete geçiyor, savcıyı sorumsuzlukla suçluyor ama iş üniversite öğrencisi Hakan’ın sahte delille tutuklanmasına veya işadamı Metin’in bir sanık ifadesi yüzünden 1 yıl hapis yatıp yıllarca yargılanması olunca hükümetin haberi bile olmuyor.

Meselenin odağında savcılarımız ve polisimiz var.

Zaten, savcılarımız 100 kişi hakkında soruşturma yürütüyor ve bunlardan sadece 17’si mahkum oluyorsa, sorun oradadır zaten.

Haberin Devamı

Suçlanmak mahkum olmaktan beter!

BİR kez daha yaşayarak gördük, bu ülkede savcı veya polis tarafından suçlanmak, aslında mahkum olmak kadar beter bir durum. Daha önce istatistikleri yazdım, savcılarımız 100 kişi hakkında soruşturma başlatıyor, bu soruşturmalarını ortalama 310 günde bitiriyor, sonra yargılamaya geçiliyor ve o 100 kişiden sadece 17’si mahkum oluyor.

Peki geri kalan 83 kişi ne oluyor? Onların bir bölümü kamuoyu önünde, eşi dostu önünde, ailesi önünde, iş yaptığı çevrelerde sırf suçlandığı için rezil oluyor, suçsuz yere hapis yatabiliyor, işini ailesini dostlarını, varlıklarını kaybedebiliyor.

Bu sistem değişmedikçe, adam gibi düzeltilmedikçe biz daha çok bugünkü gibi krizler yaşarız.

Yazarın Tüm Yazıları