Paylaş
Bu sözleri eleştirenler oldu. İtiraf edeyim ben de, ‘İnsaf yüzde 100 mü oy almak istiyorlar’ dedim. Dedim ama başlayacak bu araştırmanın sonuçlarını da merak ettim doğrusu.
Şimdinin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, siyasete girmezden önce üniversite öğretim üyeliğinin yanı sıra araştırmacılık yapardı. Atalay’ın kurup geliştirdiği araştırma şirketi, başından beri Adalet ve Kalkınma Partisi için de araştırma yapıyor. Hemen söyleyeyim, AK Parti’ye araştırma yapan yegane şirket bu değil ama Beşir Atalay’ın AK Parti için yapılan araştırmaların değerlendirilmesinde ve biçimlendirilmesinde ciddi bir ağırlığı var.
Seçim sonrası yürütülen araştırmaya da Beşir Atalay büyük ölçüde yön verdi, çıkan sonuçları da onun başkanlığında bir heyet değerlendirdi.
Dün Sabah gazetesinde Yahya Bostan’ın haberinden araştırmanın sonuçlarını öğrendik. Pollmark ve Anar tarafından yürütülen ve 28 bin 723 kişiyle yüzyüze görüşülerek yapılan araştırmanın sonuçları bir hayli ilginç.
En önemlisi bence AK Parti’ye oy veren seçmenin kendi siyasi görüşünü nasıl tanımladığı. Buna göre, AK Parti seçmeninin yüzde 27.1’i kendisini ‘muhafazakar’ olarak tanımlıyor. Partinin de kendisini ‘muhafazakar demokrat’ olarak tanımladığı hatırlanacak olursa, partisiyle kendisini siyasi özdeşlik içinde görenlerin parti seçmeninin üçte birinden az olduğu anlaşılır.
Ama durun, hemen sonuca varmayalım. AK Parti seçmeni içinde ikinci büyük kitle yüzde 24.4 ile ‘Türk milliyetçisiyim’ diyenler. Hepimiz biliyoruz ki bu kitle kendisini ‘muhafazakar’ olarak da tanımlar. O zaman özdeşlik yarı yarıya yükseliyor.
Peki gerisi? Üçüncü büyük kitle yüzde 16.4 ile kendisini ‘Atatürkçü-Kemalist’ diye tarif eden kitle. Şaşırdınız mı? Ben hiç şaşırmadım aslında.
AK Parti seçmeninin yüzde 7.2’si kendisini ‘sosyal demokrat’, yüzde 5.9’u ‘liberal demokrat’, yüzde 3’ü ‘ulusalcı’ ve yüzde 1.4’ü de ‘Kürt milliyetçisi’ olarak tanımlıyor.
Son olarak bir başka ilginç rakamı da vereyim: AK Parti seçmeninin yüzde 54’ü kadın, 46’sı erkek!
Bu rakamlara bakıp bin türlü analiz yapılabilir; eminim partilerin içinde yapılıyor da zaten.
Benim söyleyeceğim şu:
Bizde, böyle araştırmalara bakıp analizler yapmak ve araştırma sonuçlarından hareketle parti söylemini ve hatta politikalarını halka benzetmeye çalışmak pek az yapılan işlerdir maalesef.
Onun yerine masa başı siyaset mühendisliği ile yetinir çoğunluk ve partileri de seçmenleri de belli şablonlar içinde görür.
Bir parti yüzde 50 oy alıyorsa, o parti ideolojileri aşmış, kitle partisine dönüşmüş bir organizmadır ve doğal olarak toplumun siyasi ve sosyal bütün renklerini de içinde barındırır.
AK Parti’ye ‘dinci’ veya ‘muhafazakar’ demek, tek bir sıfata indirgemek, bana göre bu partiye oy veren insanları hiçe saymak, hatta onlara hakaret etmek anlamına gelir.
Keşke böyle araştırmaları CHP de yaptırsa ve böyle araştırmalardan bu parti de kendine dersler çıkartsa...
‘Habermas ne yazdı’ diye sormak...
HEM laiklik konusuna, din-devlet ilişkisi konusuna kafa yorduğunuzu söyleyeceksiniz hem de Jürgen Habermas ve John Raws gibi düşünürlerin bu konuda neler yazdığından haberiniz olmayacak, ‘Bana kaynak göster ne yazmış bu adamlar’ diyeceksiniz...
Bence siz laiklik konusunda kafa yormuyorsunuz. Bu konuda zaten oluşmuş, değiştirilemez bir tabu haline gelmiş bir görüşünüz var, o görüşü desteklemeyen veya kıyısından köşesinden de olsa onu sorgulayan hiçbir şeyi duymaya tahammülünüz bile yok. Yoksa, merakınız gerçek ve samimi olsa, bu konudaki literatürü de yakından
izlerdiniz.
Müslümanlar laikliği tartışıyor
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Mısır’da, ‘Size laikliği tavsiye ederim’ demesi Arap Baharını yaşasın yaşamasın bütün İslam ülkelerinde var olan bir tartışmanın göbeğine düşen önemli bir çıkıştı.
Nitekim geçen gün The New York Times gazetesi pek çok ülkedeki tartışmayı özetleyen güzel bir haber yayınladı ve bu tartışmaların kilit noktalarını öğrendik.
Esasen her yerde üç aşağı beş yukarı konuşulan konu şu: Hukukun kaynağı İslam dini ve onun kutsal kitabı Kuranı Kerim mi olmalıdır, dünyevi bilgilerimiz mi?
İslam dünyasında sosyal tarihin evrildiği kritik dönemeçlerden birini yaşıyoruz aslında. Batının yüzyılı aşan bir sürede ve inanılmaz miktarda kan dökerek gerçekleştirdiği bir şey, yani akıl yoluyla dünyevileşmenin, bir çeşit Aydınlanma’nın eşiğinde duruyor İslam dünyası.
Bu tartışmaları yakından izlemekte, aktörleri yakından tanımakta ve söylenenlere her seferinde kulak kabartmakta fayda var.
Paylaş