Bazı yiyecek ve içeceklerden sonra ağzınıza acı, ekşi ve asitli bir mide suyu gelebilir. Eğer anti asit çiğneme tabletle şikayetleriniz azalıyorsa, büyük olasılıkla bunlar birbirinden bağımsız şikayetler değildir. Sorunun reflü olma ihtimali kuvvetlenir.
Sık sık üst solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanmanız tesadüf değildir. Nedeni bilinmeyen, tekrarlayıcı bu hastalık, reflüye işaret ediyor olabilir.
Ne yerseniz yiyin şişiyor musunuz? Bunun da nedeni reflü olabilir.
İşte reflünün nedenleri:
Nüfusumuzun %20’sinde görülen bu hastalığın belirtileri bakın sizde ya da yakınlarınızda da var mı:
Reflünün tıbbi tedavisi hakkında:
Reflü belirtilerine sahip kişilerin en kısa zamanda uzman bir doktora ve diyet uzmanına gitmesi tavsiye edilir. Nadiren cerrahi girişim gerekse de; sıklıkla reflü hastalarında, mide asidini yatıştıran ve baskılayan ilaçlar, özel antibiyotikler (helicobacter pylori enfeksiyonu varsa) ile yaşam tarzı değişikliği derhal işe yaramaktadır. Tedavi edilmediği takdirde hastalık bir süre sonra yemek borusunda darlık, kanama ve nadiren de olsa (dokuda ağır hasar gelişen vakaların %0,5’inde) mukozada kanser öncesi hasarlara yol açma olasılığı mevcuttur.
Salata, balık, çorba, tatlı, limonata, sıcak soğuk içecekler, zeytinyağlı meze vb pek çok yiyecek ve içeceğin içine eklenebilen bir aromaya sahiptir. Ferahlık, bulantı giderme, suyu sevmeyenlere sevdirme dediğinizde de ilk akla gelen… Detoks yapmanız gerektiğinde olmazsa olmazınız… Tansiyon düşürmek üzere de kullanılabilir.
LİMONUN BESİN DEĞERLERİ
100 gram limonda 53 mg C vitamini bulunuyor. Yetişkin ve sigara kullanmayan bir bireyin günlük C vitamini ihtiyacı 60 mg.’dır. Bu da günlük olarak yaklaşık 1 limonun sizin için tek başına yeterli olduğu anlamına geliyor. Sigara kullananlarda bu gereksinme günlük 180 mg’a, yani yaklaşık 3 limona çıkar.
LİMONLA DEMİR EKSİKLİĞİ ÖNLENEBİLİR Mİ?
Yeşil yapraklı bitkiler ve bakliyatlardan gelen (bitkisel kaynaklı) demirin kana geçiş oranı, etteki demire göre çok düşüktür. Fakat bu bitkisel kaynaklı demirin yanı sıra C vitamini alırsanız, örneğin; limon tüketirseniz, bu bitkisel demir, etteki demire dönüşür. Kana çok daha yüksek oranda geçer. Böylece demir eksikliği anemisini önlemeye ve/veya tedavi etmeye yardımcı olur.
LİMON SUYU İÇMEK ZAYIFLATIR MI?
Limona dair bir efsane ise, onun zayıflamaya yardımcı olduğu yönündedir. Sabah aç karnına limon suyu içmek size C vitamini desteğidir ve tansiyonunuzu düşürür. Eğer zaten, genel olarak tansiyonunuz düşükse, bunu yaptığınız zaman evden çıkıp işe gidemeyebilirsiniz. Bileşiminde yağ yakıcı hiçbir faktör mevcut değildir.
“Ay çok şiştim” deyip kullanmayan var mıdır bilinmez. Zayıflama diyetlerinde ilk akla gelen…
Size biraz da bilmediklerinizden bahsedeyim mi…
Vücudumuzun %55-70’i sudan meydana gelir. %53’e düştüğünde zihinsel bulanıklık, odaklanma güçlüğü, ders başarısı ve iş performansında azalma başlar. Düşüş devam ettikçe; iş kazaları, halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı, ödem, böbrek taşı, idrar yolları enfeksiyonları vb bir çok risk artar.
Şimdi siz diyeceksiniz ki “Bunun maydanozla ne ilgisi var?”… Böbrek taşı düşürmede 1 demet maydanoz kullanılır, fakat bunu hak etmeniz için size 4 lt de su içirirler. 4 lt’ yi; ya içersiniz ya içmezsiniz, belli olmaz diye de; “4 lt suda maydanozu kaynat ve her gün bitir” der doktorlar.
Aksi halde vücudun ihtiyacı olan suyu kaybedersiniz. Hücreler büzüşür ve fonksiyon görmede aksaklık yaşar. Hücreler arası boşlukta su saklanmaya başlar. Yani maydanozdan sonra sık idrara çıkıp vücuttan su atıyorsunuz, sonra takip eden saatlerde hücrelerarası boşlukta ekstra su saklanıyor. Yani yine şişiyorsunuz. Vücudunuz bunu neden mi yapıyor? Cevap veriyorum: Hayatta kalabilmek için... Yoksa 2 demet maydanozda insan ırkının soyu tükenirdi. Neyse ki bizim bilinçsizliğimize karşın, genlerimizde kodlu vaziyette böyle bir savunma mekanizmamız var.
Maydanoz tüketimi ne kadar kronikse, o kadar ödem tekrarlayacaktır. Bu hücreler arası su tutulma durumu ne kadar kronikse, o kadar toksik madde vücuttan tam olarak atılamayabilir. Bu kez de karaciğer alarma geçebilmektedir. “Şimdi yağ yakmanın sırası değil, biriken toksik maddelerle ilgilenmeliyim” der ve kendini detoksa başlar. Artık tam kapasite yağ yakımı olası değildir.
Hasılı; bol bol su içmiyorsanız, maydanoz sorununuzu kronik hale getirecektir, üstelik karaciğerde lipolitik aktivite (yağ yakımı) yavaşlayabiliyor ve %55 vücut suyunun altına indikçe, bambaşka sorunlar uç uca ekleniyor.
İşte size öncelikle detoks içeceklerinin etken maddeleri:
1. Antioksidan etkili bileşikler (kateşinler, flavanoidler, fenolik bileşikler vb),
2. Selenyum, çinko, gibi antioksidan etkili mineraller
3. Antioksidan etkili A,C,E vitaminleri,
4. Yüksek oranda lif
5. 2-3 lt su
Antioksidan etkili bileşik, vitamin ve mineraller; toksinlerle savaşır, onları etkisiz hale getirir. Detoks içeceklerinde bu nedenle antioksidan özellikteki sebze, meyve, salata malzemeleri kullanılır. Dokularındaki lifler ise, toksinlerin yapısına bağlanır, adeta toksinleri yutar ve bağırsaktan kendisiyle birlikte atar. Bu bitkilerin 2-3 lt suya ekleniyor olmaları da; mevcut ödeminizi boşaltır ve yeni ödem oluşumunu önlemeye yardımcı olur. Suyun vücuttaki sirkülasyonu artar ve detoks etkisi güçlenir. Bu sebeple bu bitkiler bol su ile karıştırılarak, detoks içeceği yapılır.
Örneğin mevsimin ilk akla gelen detoks meyvesi: Başımızı döndüren aroması ile yeşil elma, harika kimyasıyla “güçlü bir detoks unsuru”… 200 gr yeşil elma; günlük 60 mg olan C vitamini ihtiyacınızın 1/4’ünü tek başına karşılar. Bağışıklığı güçlendirir. Hücre hasarını önler. Anti-aging etkilidir. Yoğun antioksidan (polifenol ve flavanoid) kimyası ile pek çok kanser türüyle savaşır. Yüksek lif oranı sayesinde bağırsakları düzenler. Kalp hastalıklarına karşı korur. Maleik asit ve tartarik asidi sayesinde sindirim şikayetlerini azaltır.
Efsanevi ev yapımı iksirlerin baş tacı sarımsak çok özel bir kimyaya sahiptir. Bir dolu mineral… Örneğin: Kalsiyum, potasyum, magnezyum ve fosfor içerir. Kükürtlü bileşiklerden zengindir.
Biliyoruz ki; çiğ sarımsak çok daha faydalı ve ne yazık ki; koku sorunu var. Gerekirse her hafta düzenli olarak eve kapanıp sarımsak yediğiniz bir gününüz olsun. Özellikle kış aylarında bağışıklığınızı güçlü tutmak için buna ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Çocuklarınıza da yoğurt içinde veya başka besinlerde çiğ veya pişmiş bol bol sarımsak yedirmeyi ihmal etmeyin. Sevdikleri bir tüketim biçimi bulmaya çalışın. Tüm aile böylece pek çok hastalıklardan korunacaktır.
DİYETİSYEN IŞIN SAYIN
Reaktif hipoglisemi: Açlığa göre şeker yüklenmesi sonrası, kan şekerinizin daha düşük olmasıdır. Kan şekeri düşüp de nereye gider? Elbette yağa çevrilip, bel çevresine yerleşir. İştah açar. Unlu, şekerli besinlere eğilimi artırır. Yemeseniz de kolay kilo alır, zor verirsiniz, açlığa ve strese tahammülsüzlüğünüz had safhadadır. Uyku halsizlik, rehavet, zihinsel bulanıklık, duygusal durum bozuklukları yaratabilir. Kendinize “Dur” diyemezseniz, sonu diyabettir.
İnsülin direnci: Kan şekerini düzenlemekten sorumlu bir hormon olan insülin gereğinden fazla salgılandığında, karbonhidratları yağa dönüştürüyor, belde depolanıyor demektir. İştah açar. Unlu, şekerli besinlere eğilimi artırır. Yemeseniz de kolay kilo alır, zor verirsiniz. Kendinize “Dur” diyemezseniz, sonu diyabettir.
Tiroit bezi fonksiyon bozuklukları: Tiroit hormonlarınız ve antikorlarına ilişkin düzensizlikler, yediklerinizin belde ve/veya diğer bölgelerde depolanma hızını artırır. İştah açmaz.
Ailede genler, yağı belde depolamaya programlanmıştır. Yani sayıca en fazla yağ hücresi bel çevresindedir. Siz de aşırı beslendikçe harcadığınızdan fazla enerji, belde yağa dönüşerek depolanma eğilimindedir.
Vücut önce karbonhidratları, sonra yağları, sonra sıra gelirse depo yağları yakar. Eğer siz yağı ve karbonhidratı birlikte artırıyorsanız (pilav, makarna, hamur işleri, pizza, kızarmış patates, çikolata vb ile) beldeki yağların yakılmasına asla sıra gelmeyecektir. Ya da bunlarda uzak durursanız, beldeki yağları yakmak kolaylaşacaktır.
Bol su için. 2.5 lt su içtiğinizde böbrekleriniz bunu süzmek için her gün ekstradan enerji harcar. Bu da 150 kcal’ye karşılık gelir ve 45 dk tempolu yürüyüşe eşittir.
Hareketsizlik sadece belde değil, vücudun tüm bölgelerinde depolanmayı artıran bir faktördür. Beldeki yağ hücreleri şişerek 3-4 katına çıkmayı tamamladığında, çaresizlik içinde aldığınız fazla kaloriler başka yerlerde depolanır. Spor yaptığınızda ise, sadece beldeki değil tüm bölgelerdeki yağları yakma şansınız doğar.
Amerika ve Kolombiya’da yapılan araştırmalar, 6-8 saatlik uykunun, bel çevresindeki yağlanmayı ve obeziteyi önlemede önemli bir etken olduğuna işaret etmiştir.
1 gram üzüm şekeri 4 kalori, fermente olduğunda 1 gram alkole dönüşür, o da 7 kaloridir. Sadece bira ve şarap değil, tüm alkollü içkilerin fazlası fazlaca karbonhidrat demektir. Şeker tadı vermese bile… Belde de süratle yağa dönüşerek depolanır.
Yağ ister yararlı türden olsun, ister zararlı bir yağ olsun; fazla alınıyor ve hareket enerjisine dönüştürülemiyorsa, istisnasız bel çevresinde veya herhangi bir bölgede de depolanır. Fazla kalori aldığınız müddetçe, fazla kalorinin karbonhidrattan, yağdan veya alkolden gelmesi önem taşımaz, kalorinin yakabildiğinizden fazla olmaması önem taşır.
Reaktif hipoglisemi: Açlığa göre şeker yüklenmesi sonrası, kan şekerinizin daha düşük olmasıdır. Kan şekeri düşüp de nereye gider? Elbette yağa çevrilip, bel çevresine yerleşir. İştah açar. Unlu, şekerli besinlere eğilimi artırır. Yemeseniz de kolay kilo alır, zor verirsiniz, açlığa ve strese tahammülsüzlüğünüz had safhadadır. Uyku halsizlik, rehavet, zihinsel bulanıklık, duygusal durum bozuklukları yaratabilir. Kendinize “Dur” diyemezseniz, sonu diyabettir.
İnsülin direnci: Kan şekerini düzenlemekten sorumlu bir hormon olan insülin gereğinden fazla salgılandığında, karbonhidratları yağa dönüştürüyor, belde depolanıyor demektir. İştah açar. Unlu, şekerli besinlere eğilimi artırır. Yemeseniz de kolay kilo alır, zor verirsiniz. Kendinize “Dur” diyemezseniz, sonu diyabettir.
Tiroit bezi fonksiyon bozuklukları: Tiroit hormonlarınız ve antikorlarına ilişkin düzensizlikler, yediklerinizin belde ve/veya diğer bölgelerde depolanma hızını artırır. İştah açmaz.
Uzman Diyetisyen Işın Sayın, “Gebelerde 6. haftadan itibaren bebeğin büyüme hormonu dediğimiz Beta HcG hormonu seviyesi kanda yükselirken, beraberinde bazı şikayetler gelişmeye başlar. Bunlar, sabah şiddetli biçimde başlayan ve gün içinde de tekrarlayan bulantılar; iştahsızlık, kusma, midede yanma, reflü şeklindedir. Bu esnada hızlı kilo kaybına bağlı halsizlik, yorgunluk, mineral, vitamin yetersizlikleri gelişebilir. Bu durum genelde 12. haftaya kadar devam eder. 12. haftaya kadar kilo veriyor olmak bebeğin gelişimine zarar vermez. Genellikle 12. haftadan sonra bulantılar sona erip bebeğin sinirsel, zihinsel gelişiminin başladığı dönemde annenin beslenmesinin, iştah ve kilo artışının ideal seviyelere gelmesi beklenir’’ diyor.İşte ilk üç ay bulantı bebeğe zarar vermese de anneyi rahatsız eden bu bulantıyı önlemenin, anne adayını rahatlatmanın çareleri:1. Anne adayları yediklerinizi çok iyi çiğneyin. Asla hiçbir gıdayı püre kıvamına gelmeden yutmayın.2. Başucunuzda sarı, az tuzlu veya tercihen tuzsuz leblebiyi eksik etmeyin.3. Elinizin altında içinde katkı maddesi olmayan, tercihen çavdarlı kıtırlar, çubuklar bulundurun.4. Ara öğünlerde ağza birer birer atılan ve yavaş yavaş çiğnen fındık uygun olabilir.5. Ara öğünlerde içecek olarak az tuzlu ayran için.6. Ara öğünlerde tercihiniz çok sıcak veya çok soğuk olmayan şekersiz süt olabilir.7. Şekerli içeceklerden uzak durun, bunlar bulantıyı artırabilir.8. Eğer yalnızca bulantınız var, midede yanma, reflü şikayetleriniz yoksa gün içinde içme suyuna limon dilimi koyup bekletin, birazınıiçine sıkarak için.9. Mevsimindeyseniz, yeşil mandalina da bulantı kesme özelliğine sahiptir ve aynı şekilde limon gibi suda kullanılabilir.10. Öğünlerde bir oturuşta tek çeşit besin tüketin. Mide kapasitesini zorlamayın.11. Çiğ salata tüketmeyin, eğer yiyecekseniz çok iyi çiğneyin.12. Bulgur da mide asidini emici özelliktedir. Çok iyi çiğnenmesi şartıyla midede bulantı ve reflüyü engellemeye yardımcıdır.13. Susam, keten tohumu, kepekli gıdaların kepekleri gibi minik taneli mide çeperine yapışabilecek gıdalardan uzak durun.14. Çorba, ayran, su gibi sıvıları ara öğünde alın ve mide kapasitesini zorlamayın.15. Yüksek belli, dar kıyafetler mideye baskı oluşturarak bulantı ve reflüyü tetikleyebilir. Daha bol, düşük belli giysileri tercih edin.
HAFTA HAFTA HAMİLELİK
Uzman Diyetisyen Işın Sayın, “Gebelerde 6. haftadan itibaren bebeğin büyüme hormonu dediğimiz Beta HcG hormonu seviyesi kanda yükselirken, beraberinde bazı şikayetler gelişmeye başlar. Bunlar, sabah şiddetli biçimde başlayan ve gün içinde de tekrarlayan bulantılar; iştahsızlık, kusma, midede yanma, reflü şeklindedir. Bu esnada hızlı kilo kaybına bağlı halsizlik, yorgunluk, mineral, vitamin yetersizlikleri gelişebilir. Bu durum genelde 12. haftaya kadar devam eder. 12. haftaya kadar kilo veriyor olmak bebeğin gelişimine zarar vermez. Genellikle 12. haftadan sonra bulantılar sona erip bebeğin sinirsel, zihinsel gelişiminin başladığı dönemde annenin beslenmesinin, iştah ve kilo artışının ideal seviyelere gelmesi beklenir’’ diyor.
İşte ilk üç ay bulantı bebeğe zarar vermese de anneyi rahatsız eden bu bulantıyı önlemenin, anne adayını rahatlatmanın çareleri:
1. Anne adayları yediklerinizi çok iyi çiğneyin. Asla hiçbir gıdayı püre kıvamına gelmeden yutmayın.