GEÇEN hafta sonunda Monako’da yapılan "Akdeniz Politik İncelemeleri Enstitüsü"nün toplantısında İran, Suriye/Lübnan, Irak ve İsrail-Filistin sorunları ele alındı.
Monako Grubu diye bilinen ve her yıl bir araya gelen bu foruma, sürekli üyelerin yanı sıra özel misafirler de davet edilir. Bu sefer dışarıdan gelen yıldız katılımcılar arasında eski Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov ve Başkan Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Dr. Zbigniew Brzezinski vardı.
* * *
Monako Grubu’ndaki tartışmaların en dikkat çekici noktalarını bu makalenin boyutları içinde yansıtmaya çalışacağım. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan bir uzmanın da katılımıyla ilk görüşülen konu İran’ın nükleer programı idi. Verilen izaha göre nükleer silah imal etmek için uranyumun yüzde 90 oranında zenginleştirilmesi gerekiyor.
Yüzde 1 oranından yüzde 5’e geçmek çok zor. Ondan sonrası daha kolay. Halen İran’ın vardığı oran yüzde 1.2. Silah imalatının gerektirdiği seviyeye varması için aşağı yukarı on yıla ihtiyaç var. En iyi çözüm, kuşkusuz nükleer santrallar için gerekli zenginleştirmenin başka bir ülkede gerçekleştirilmesidir.
İran bu konuda Rusya ile işbirliğine yanaşıyor; fakat anlaşılan zenginleştirme sürecinin hem Rusya’da, hem de İran’da aynı zamanda yürütülmesini istiyor. İran nükleer programına devam ederse askeri bir müdahale şimdilik olası gözükmüyor.
Kaldı ki bir müdahale yapılırsa, İran Hormuz Boğazı’nı mayınlayarak ve Körfez ülkelerinde istikrarsızlığı tahrik ederek petrol fiyatlarında bir patlamayı tetikleyebilir. İran’a saldırı, aynen Irak’ta olduğu gibi çözdüğünden çok sorun yaratır.
* * *
Irak’taki son şiddet olayları bu ülkenin iç savaşa sürüklenmekte olduğu endişesini büsbütün artırmış bulunuyor. Bazılarına göre, iç savaş ve bölünme artık kaçınılmaz ise ABD kuvvetlerinin orada daha fazla kalması bunu önleyemez. Hatta ABD’nin Irak’tan çekilmeyi geciktirmesi, şiddete başvurma ve bölünme eğilimlerini kuvvetlendirebilir.
Suriye ve Lübnan arasındaki ilişkilerin en hassas noktası, Suriye’nin, günün birinde, Mısır ve Ürdün gibi Lübnan’ın da İsrail ile ayrı bir barış anlaşması imzalamasından duyduğu korkudur. Öldürülen eski başbakan Hariri, Lübnan’ın böyle bir yola girmeyeceği konusunda Beşar Esad’a teminat vermiş; fakat onu ikna edememişti.
İsrail-Filistin ilişkilerine gelince, genel kanaat HAMAS’ın evrim geçirmesi için sabırlı olmak gerektiğidir. Likud’un ayrı bir Filistin devleti perspektifini kabul etmesi için yıllarca beklendiği bu bağlamda sık sık belirtildi.
Toplantıya katılan Filistinliler ayrıca Filistin’deki siyasi gücü sadece HAMAS’ın temsil etmediğini, halk tarafından seçilmiş olan Başkan Mahmud Abbas’ın yönetim devamlılığını temsil ettiğini, İsrail’in Filistinlerle şimdiye kadar akdettiği anlaşmaların Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından imzalandığını, dolayısıyla muhatabın FKÖ olmaya devam ettiğini belirttiler.
* * *
ABD’nin şimdiye kadar İsrail-Filistin ihtilafında yapıcı bir rol oynamamasının nedenleri üzerinde de duruldu. Bir görüşe göre bunun başlıca nedeni ABD’nin politikasının uzun süreden beri Yahudi lobisinin mutlak etkisi altında olmasıdır. ABD’deki lobi faaliyetlerinin yüzde 40’ını etnik lobiler yürütüyor. En büyük pay Yahudi lobisinin, ondan sonra Rum ve Ermeni lobileri geliyor.
Monako Grubu toplantılarındaki değerlendirmelerden çıkan başlıca sonuç, Ortadoğu’da meselelerin karmaşık nitelikleri, birbirleriyle etkileşimleri, köktendinciliğin yükselişi ve ABD’nin politikasının çelişkileri ışığında bu bölgede istikrarsızlığın daha uzun süre devam edeceğidir.