Öncelikle Cluio, Stancu gibi oyunculara verilen, yüksek ücretler, Arjantin'den alınan ikinci, üçüncü sınıf futbolcular, yerli oyuncuların yetersiz olmaları, kuyunun dibine doğru çekti Orduspor'u... Ama bu sezon başında Türkmen kardeşler el değişimi yaptılar, Tahsin Türkmen takımı yeniden yapılandırdı ve doğru yolu seçti.
Geride sadece, Ferhat ve Anıl kaldı. Önce kaleci derdinden kurtulup ucuz, hatasız oynayan Valeriy çok akıllı bir transfer oldu. Geçen yıl oynayan savunmacalar defalarca hata yaptılar, daha kötü futbol oynamak için birbirleri ile yarıştılar. Artık Soro ve Volkan ile merkez savunma emin ellerde.
Orta alanda geçmişte kaptanyık yapmış Ali Çamdalı ve diğer oyuncuları ile yol ayrımına gidilmesi de yerinde bir karardı.
Hucümda gerek, Hector Cuper gerekse menajerler bir sürü futbolcuları getirdiler. Hiç biri de kalıcı olamadı. Şimdi Landel ve Subasiç yeterli gözüküyor...
Altyapıda da Orduspor forması giymek için savaş verecek birçok oyuncu var. İzlediğim son Fethiye maçında takım iki farklı önde iken, bazı oyunucularda "Nasıl olsa öndeyiz, biraz oyuna renk vereyim, biraz kendimi göstereyim ve oyunu ağırdan alayım' gibi düşünceler sezdim..
Şimdi ligde önde giden bir takımsınız. Bu kazandıklarınızı savaşarak aldınız, futbolda dün yoktur. Bugün ve yarınlar vardır. İşini ciddiye almassan kazanma duygusundan uzaklaşırsan her zaman sonu hüsran olur..
İkisi de Adana gibi büyük bir şehrin takımları... Adanaspor ile Adana Demirspor. Fenerbahçe ve Galatasaray gibi kıran kırana mücadele eden ve birçok futbolcuyu ülkemize çıkarmış önemli kulüpler...
Adana ekipleri başka takımlarla karşılaştıklarında kesinlikle bu heyecanı gösteremiyorlar. Dünkü Adana derbisine gelirsek...
İki takım da oyuna hızlı başladı, Ergin’in Demirspor defansının arkasına attığı topu iyi kovalayan Tiago hedefe gitmesini bildi. Demirspor da boşdurmadı ve Rajnoch ilk yarı bitmeden beraberliği getirdi.
Adana Demirspor’un maç kazanma arzusu rakibine oranla daha fazla idi ve atak futbolunun meyvesini de son 10 dakikaya girilirken sahne alan Rostand ile buldu. Golden sonra işi sıkı tutmayan Demirspor’a cezayı Ergin Keleş kesti: 2-2. Özetle Adana’nın meşhur mangalında ne şiş yandı ne de kebap...
Verimlilik... Kalite... İlişkiler... Sevgi-Değer-Motivasyon...
Galatasaray’ın son günlerde yaşadığı bazı olaylar bunu zedeledi. Ama hayat devam ediyor. Aslolan tüm camianın ayakta kalması. Bugüne kadar büyük takımlar neler yaşasa da büyüklüklerinin hiç değişmediğine şahit olduk. Bundan sonra da neler olacak belli değil ama sevgi her zaman olacak. Neyse...
G.Saray formasını üstünde taşımak o kadar kolay değil. Böyle formaların insanı daha güçlü yaptığı kesin. Bu durumda bir gömlek değil üç gömlek daha iyi olman gerekir. G.Saray’ın arkasına yaslanma ihtiyacı duyması doğru mu? Bu halde bile bu kadar pozisyon veriyorsan, gol de yiyorsan vay haline!
Semih’e bir haller olmuş, sanki artık “Ben büyüdüm Beckenbauer oldum” dercesine futbol oynamaya çalışıyor. Oysa sen basit oyna yeter...
Bir de gol kralı var: Burak... Ama artık bu krallığın adını değiştirmek lazım “Ofsayt kralı Burak” diye...
Usta sahne alınca..
ON kişi kalmış Karabükspor’a karşı G.Saray’ın oyun kalıbında değişim var mı yok mu diye baktım. Ara ki bulasın...
Bundan 10 yıl öncesindeki bir Galatasaray kampında akşam sohbeti yaptığım Fatih Terim’in ağzından şu cümleler çıkıyordu; “60 milyon insanız. Bir yerlerde genç, yetenekli oyuncular var. 10 milyon nüfuslu ülkelerde mantar gibi futbolcu çıkıyor. Biz ise bu isimleri bulmak istemiyoruz. Artık Türkiye’de futbol, bir sanat ve paranın su gibi aktığı, kurumsal şirketlerin boy gösterdiği bir sektör haline geldi. Ve bu deryada seçilen, keşfedilen futbolcu sayısı bir elin parmaklarından az...”
Şimdi, bu sohbetin 10 yıl sonrasında her yer tesis, alt yapı ve futbol okulu kaynıyor. Her oyuncunun kendine göre giydiği son kalite formalar, kıyafetler var. Ceplerine indirdikleri milyon Eurolar da cabası... Her kulübün futbolcu yetiştirmek için onlarca hocası var. Ve hocaların emeğiyle yeşermesi gereken fidanlar... Ama bu fidanlar, tam tersine kuruyup gidiyor. Çünkü hocalar, günü kurtarmak adına oradalar.
EFSANELER ESKİDENDİ
HÂLÂ Türkiye’nin ‘Efsanesi’ olarak anılan futbolcular Metin Oktay, Baba Hakkı, Lefter, Gündüz Kılıç, Can Bartu, Turgay Şeren gibi isimler... Adnan Süvari gibi bir teknik adam da yok günümüzde... Koca İzmir’in, yıllardır Süper Lig’de temsilcisi yok... Geçmişte futbolcu İzmir’den çıkardı. Orası da kurudu.
Eskiye dönersek, bir yandan yoksulluk, bir yandan yetenek azlığı söz konusuydu. ‘Olanlar da kaçmasın’ diye, amatör oyuncuların maç yaptığı ‘tarlalarda’ onları keşfetme çabasındaki isimler vardı. Keşfedilen yıldızlar da, gittikleri takımların idmanına son model arabalarla değil, ya tramvay ya da dolmuşla gidip geliyorlardı.
Giydikleri formalar da, öyle orijinal değildi. Normal, terzilerde topluca dikilmiş patiska kumaştan formalardı... Şortlar, yünden dikilmişti. İçine koruyucu olarak süspansuarlar giyilirdi.
OLUK OLUK KAN AKARDI
Oysa ki yapmamız gerekenler sadece şunlardı;
Akıcı bir futbol oynamaya çabalamak. Rahat hareket etmek.
Teknik mükemmelliğimizi ilk andan itibaren sahaya yansıtmak.
Yaratıcılığı kullanıp, gol pozisyonları üretebilmek.
Kazanma duygusu
DÜN hem bu söylediklerim eksikti hem de kazanma duygumuz... Maçın ilk bölümünde çabuk hareketlerimiz bir anda ‘telaşa’ döndü. Kaleye gitmek istedik, bunu başaramayınca moral açısından tükendik. Hayal gücü ile tekniğini birleştiremeyen bir Burak vardı sahada... Öyle bir gol yedik ki, Volkan’ın normalde yemeyeceği türden...
Anlamadığım başka bir nokta ise, nasıl bu kadar erken teslim olabildiğimiz... Bazen hem kendimizi hem de futbolcularımızı kandırıyoruz. Her futbolcu kendisini dev aynasında görüyor. Aristo’nun “Hiç bir insan ada değildir” sözü futbolumuzu yönetenlere gelebilir. Çünkü onlar herkesi büyütüp, büyük olmayanları da araya kaynatıp büyük gösteriyor.
Bu kez olmadı ama
Birbirlerini kırmamak için yarış bile ettiler. Şimdi devir mi değişti, yoksa insanlık mı? Galatasaray’da son iki yıldır ‘bir futbolcuya dayalı sistem’ oluştu. Şöhretli ve yüksek rakama oynayan futbolcular alındı. Daha önce de bu tür futbolcuların geldiğini gördüm, Hagi ve Popescu gibi... Ama onlar, isyan eden isimler değil, öğretici rol üstlenen liderlerdi.
Şimdi Galatasaray çamaşır makinesine atılmış çamaşırları andırıyor. Her şey düzensizce dönüp duruyor. Fatih Terim olayı bunun son örneği... Terim’i seven ve birlikteliği olan oyuncular isyan ediyor. Bu daha da sürecek. Buna ‘Dur’ diyen de olmayacak... Şu durumda sadece takım hep birlikte durmasını isterse ‘Dur’ diyebilir.
TUGAY’IN ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ
YALNIZCA Sneijder değil, kim olursan ol kimse bir oyuncuya takım arkadaşlarından üstün olma şansı verilmez. Burak da sütten çıkmış ak kaşık değil... Terim zamanında oynatılmadığında gerginlik yaptı. Bunun karşılığını da, yedek oturarak aldı. Bu kıvılcım devam edecek mi? Edecek. Çünkü insanların içine bir kurt düştü mü, onu söküp atmak çok zordur. Geçmişte Melo’nun Riera’ya yumruk atması kıvılcımı yakmıştı. Bu ikili takım halinde savaş veriyor ama birbirlerine sevgileri bitmiş. O bağı kurmak konusunda en büyük görev Tugay Kerimoğlu’na düşüyor.
‘ÇÖZÜM’ÜN ÜÇ ADIMI VAR
PEKİ şimdi teknik direktör Mancini, futbolcuları nasıl yönlendirmeli? İşte bunun cevapları...
1- Takımın ortak amaç ve sorumlulukta birleştirilmesi gerekiyor.
Sarı kırmızılı formayı giymenin hayalini kuracaksın... Her zaman kadroda yer alıp, paranı alacaksın. Ve herkes tarafından tanınacaksın. Ama sana şans verildiği zaman saha içinde, “Var mısın, yok musun” belli olmayacak. Oyunun 1. bölümünde, bu kriterlere birebir uyan Yekta ve Ceyhun, arkadaşlarına bir tane bile servis yapamadı. Kaleci Oğuz, ilk yarıda yalnızca top auta gittiğinde atışı kullanmak için topla buluştu! Gerisini siz düşünün...
G.Saray’da dün, Yekta ve Ceyhun’un başaramadığı servisler yapılsaydı, doğal olarak bunları değerlendirip gol yapacak oyuncular da gerekecekti. Geçen sezon ‘Gol’ denilince akla gelen ilk isim olan Burak’ın yerinde dün de yeller esti.
Mancini’ye sormak lazım. “Neden Juventus karşısında müthiş oynayan Umut’u kenara çekip, İtalya’da kulübede bekleyen Burak’ı sahaya sürüyorsun?” diye... Moralsiz Burak, Akhisar’a karşı yokları oynadı. Umut ilk 11 çıksa, her şey farklı olabilirdi.
DROGBA’ya sahip olduğu için şanslıydı Galatasaray... Ama Fildişili bile, bu takımı ‘bohem’den kurtaramadı. Büyük özveriyle attığı gol, puan için yeterli olmadı. Sahadaki koordinasyon yoksunu takımı bir kenara bırakırsak, sarı kırmızılılardaki en büyük problem ‘Asi ruh’ eksikliği... Bu problemin baş göstermesindeki ana neden de, kulübedeki değişim...
Galatasaraylı futbolcuları en zor anlarda saha kenarında ‘dirilten’ Fatih Terim artık yok. Halefi Mancini ise, İtalyan duruşu ve tüm karizması ile kulübede yerini alıyor. Ama sus pus oturuyor. Kulübeye ‘can’ gelmeli ki, bu direkt olarak sahadaki futbolculara da pozitif etki yapsın...
MAÇIN İYİSİ
Her şeye rağmen mücadele eden Didier Drogba.
MAÇIN KÖTÜSÜ
İşte Drogba böyle bir yıldız... Geçmişe bakacak olursak, Ronald Reagan tam 69 yaşında ABD Başkanı oldu ve dünyayı yönetti. Drogba da Juventus karşısında, 35 yaşına rağmen aklını kullandı ki, rakibin hatalarını sezdi. Herkesin düşünemediğini düşünüp, uyguladı.
Galatasaray’da Drogba’nın yolundan gitmek isteyenler var mıydı? Tabii ki vardı... Bir Melo... Beynini tamamen, futbol oynamaya vermişti. Hakan Balta, Gökhan, Eboue, Chedjou, Bruma ve sonradan oyuna giren Umut Bulut... Bu oyuncularda kazanma arzusu vardı.
Amrabat ‘gelişemedi’
Bir de arkadaşlarına uymak istemeyen kişiler vardı... Başta Sneijder... Mancini, Hollandalı’ya taşıyamayacağı yükü vermedi. Ama nerede?! Riera da, rakibini rahatsız edecek girişimlerde bulunmuyor.
Mancini’nin, Amrabat’ı fazla tanıdığını sanmıyorum. Ama Mancini, yanında oturan Taffarel’e sormuş olacak ki, “Riera’nın yapacağını, kanat oyuncusu olan Amrabat yapabilir” yanıtını alıp, Faslı oyuncuyu sahaya sürdü. Amrabat belki de Juventus’u ateşleyen kişi oldu! Amrabat, kendini hiç geliştiremedi.
Galatasaray, İtalya’dan üç puanla dönebilirdi. Galatasaray’ın, Şampiyonlar Ligi grubunu, Roberto Mancini ile istediği yerde bitireceği kesin... Sonuç olarak, sarı kırmızılıların önü Avrupa’da oldukça açık...
MAÇIN İYİSİ
Attığı gol ve liderliği ile Didier Drogba.