Paylaş
Bundan 10 yıl öncesindeki bir Galatasaray kampında akşam sohbeti yaptığım Fatih Terim’in ağzından şu cümleler çıkıyordu; “60 milyon insanız. Bir yerlerde genç, yetenekli oyuncular var. 10 milyon nüfuslu ülkelerde mantar gibi futbolcu çıkıyor. Biz ise bu isimleri bulmak istemiyoruz. Artık Türkiye’de futbol, bir sanat ve paranın su gibi aktığı, kurumsal şirketlerin boy gösterdiği bir sektör haline geldi. Ve bu deryada seçilen, keşfedilen futbolcu sayısı bir elin parmaklarından az...”
Şimdi, bu sohbetin 10 yıl sonrasında her yer tesis, alt yapı ve futbol okulu kaynıyor. Her oyuncunun kendine göre giydiği son kalite formalar, kıyafetler var. Ceplerine indirdikleri milyon Eurolar da cabası... Her kulübün futbolcu yetiştirmek için onlarca hocası var. Ve hocaların emeğiyle yeşermesi gereken fidanlar... Ama bu fidanlar, tam tersine kuruyup gidiyor. Çünkü hocalar, günü kurtarmak adına oradalar.
EFSANELER ESKİDENDİ
HÂLÂ Türkiye’nin ‘Efsanesi’ olarak anılan futbolcular Metin Oktay, Baba Hakkı, Lefter, Gündüz Kılıç, Can Bartu, Turgay Şeren gibi isimler... Adnan Süvari gibi bir teknik adam da yok günümüzde... Koca İzmir’in, yıllardır Süper Lig’de temsilcisi yok... Geçmişte futbolcu İzmir’den çıkardı. Orası da kurudu.
Eskiye dönersek, bir yandan yoksulluk, bir yandan yetenek azlığı söz konusuydu. ‘Olanlar da kaçmasın’ diye, amatör oyuncuların maç yaptığı ‘tarlalarda’ onları keşfetme çabasındaki isimler vardı. Keşfedilen yıldızlar da, gittikleri takımların idmanına son model arabalarla değil, ya tramvay ya da dolmuşla gidip geliyorlardı.
Giydikleri formalar da, öyle orijinal değildi. Normal, terzilerde topluca dikilmiş patiska kumaştan formalardı... Şortlar, yünden dikilmişti. İçine koruyucu olarak süspansuarlar giyilirdi.
OLUK OLUK KAN AKARDI
KONÇLARDA ne tekmelik, ne başka bir koruyucu vardı. Tekmeyi yedin mi kan oluk oluk akardı. En önemlisi ise futbol ayakkabısıydı. Türkiye’de eskiden, futbol ayakkabısı yapan sadece birkaç yer bulunuyordu... En iyisi de Kasımpaşa’daki Dinyakos adlı Rum ustanın ayakkabı atölyesiydi. Kramponların altı kösele, kramponlar çiviliydi. Şayet sezon öncesi sipariş verilemiyorsa, geçen sezondan kalan ayakkabıyla idare edilirdi.
SAKATLIK ‘SON’ OLURDU
Ülkenin her yerinde sahalar topraktı. Çivili ayakkabıyla oynayınca, maç sonu o çiviler futbolcuların ayaklarına batardı. O zaman sakatlanmak çok riskliydi. Tedavi hataları, peşinizi bırakmazdı. Şimdi her sakatlığa uygun tedavi var. Eskiden tıp gelişmemişti ve her sakatlıkta Bengay kullanılırdı. Menisküs olduğun zaman genelde futbolu bırakmak zorunda kalıyordun. Tekrar oynayabilirsen, çok şanslıydın.
GÜN SABIR GÜNÜ
GELELİM şimdi bunlardan hareketle, Milli Takım’ın durumuna... Her şey, sil baştan... Euro 2016, 2018 Dünya Kupası’na katılmak için bir fırsat. Mevcut oyuncuların çoğu 30 yaşını geçti. Kimi kalacak, kimi gidecek. Bunlar olmadan bir çok kişi her yeri, ‘Laf salatasına’ boğacak. Sonuç belki ‘Aynı tas, aynı hamam’ olacak. Belki de Türkiye büyük bir atılım yapacak. Bekleyip göreceğiz.
Yıl: 1967 Stat: İnönü
15 yaşında Karagümrük forması giydim. O zaman 2. Lig’deydik. Geçmişte G.Saray’da oynayan sonradan Kadıköy Belediye Başkanlığı yapan ‘Dişçi’ lakalplı Cengiz Özyalçın Ağabey’le birlikte oynuyorduk.
Paylaş